Halid Menzlavi
Suudi Arabistan BM Daimi Temsilcisi Yardımcısı
TT

İran'a karşı uluslararası yaptırımlar neden devam etmeli?

İran rejiminin gerek diğer ülkelerin içişlerine müdahale etmesi ve mezhepçiliği yayması, gerekse de istikrar, barış ve güvenliği sarsan politikaları, yıkıcı davranışları ve kışkırtıcı politikaları olsun Ortadoğu'daki dış politikasının yarattığı tehditler hakkında küresel farkındalığın artırılmasına acilen ihtiyaç var.
Evet, İran söz ve eylemleri ile birçok yolla diğer ülkelerin iç işlerine müdahale ediyor. Ülkeleri diğer ülkelerin iç işlerine ve bağımsızlıklarına müdahale etmekten men eden BM sözleşmesi maddelerine ve uluslararası hukukun ilkelerine açıkça muhalefet ediyor.
Gerçek şu ki İran, kışkırtıcı açıklamalarla somutlaşan “sözlü” eylemleri veya kışkırtıcı politikaları, terörist milis güçler ve ideolojik partiler kurma, kaos yaratma, komşu ülkelerine yönelik askeri saldırılar ile somutlaşan “fiili” eylemleriyle diğer ülkelerin egemenliğini açıkça ihlal ediyor ve halkların haklarına saygı duymuyor.
İran, bölgeye ve ülkelerine yönelik politikalarını çeşitli biçimde uygulamaktadır:
Net olmayan nükleer programı
Uzun menzilli füze cephanesi
Provokasyonlar ve mezhepçi çatışmalar yaratmak
Yemen, Suriye ve Irak’ta radikal, terörist ve ideolojik milis güçleri oluşturmak ve desteklemek
Sınırları dışındaki hayati öneme sahip tesisleri ve sivil havaalanlarını hedef almak.
Bunlara ayrıca güvenliği, politik, ekonomik, sosyal ve kültürel istikrarı tehdit eden uygulamaları, Basra Körfezi, Babu’l Mendeb ve Kızıldeniz’de deniz trafiği güvenliğini sarsan faaliyetleri de eklenmektedir. Bütün bu saydıklarımız, bölgesel istikrar ve güvenlik, deniz trafiği ve uluslararası ticaret, küresel enerji güvenliği ve enerji kaynaklarının sürekli akışı için açık bir tehdit oluşturmaktadır.
Ne yazık ki, bu politikalar ve eylemler bölgenin güvenliğini ve istikrarını zayıflatmaktadır. Bu durumda, uluslararası toplumun kendisine, bölgesel ve küresel istikrarı sarsan yıkıcı ve düşmanca eylemlerine karşı sağlam ve birleşik bir tavır alması gereken İran rejiminin bu açıklamalarına ve eylemlerine nasıl kayıtsız kalabiliriz.
Tüm bu saydıklarımıza rağmen uluslararası toplum, büyük ülkeler arasındaki politik anlaşmazlıklar nedeniyle henüz İran tehlikesi ve tehditlerinin boyutunun farkına varmış değil. Bunu şu nedenlerle açıklayabiliriz:
Birincisi: İran'ın politik doktrinini anlamak çok önemlidir. Bu doktrin kısaca bölge için belirlemiş olduğu yöntemdir. O da, devrim ideolojisini ihraç etmek ve bölgede kendisine meşru olmayan ve istikrarı sarsan bir nüfuz yaratmaktır. Nitekim İran, 1979 devriminden sonra anayasasında yer verdiği bazı hedefler ile bu niyetini net bir biçimde açık etmiştir.
Bu hedeflerden biri de mustazaf halkların safında yer almak ve onları desteklemektir. Benimsemiş olduğu diğer devrimci ilkeler de bu hedefler arasındadır.
Böylece, İran anayasasında yer alan söz konusu ilkeler mevcut rejiminin ve yetkililerinin ekolü oldu ve İran rejimi bunlara dayanarak iç işlerine ve halkının refahına odaklanmak yerine komşu ülkelerin iç işlerine müdahale için yöntemler icat etmeye başladı.
İran bu anayasal ilkeleri benimsedi. Komşuluğa ilişkin uluslararası ilişkilerde belirlenen ilkelere, BM ve sözleşmesinin dayandığı ilke ve amaçlara açıkça aykırı bir dış politikayla uyguladı. Ülkeler arasındaki dostane ilişkiler ve işbirliğine ilişkin uluslararası hukuk ilkeleri bildirgesinde belirtilen, uluslar arasındaki dostane ilişkilerin pekiştirilmesinin, karşılıklı saygının temellerine dayandığı ifadesini hiçe saydı.
İkincisi: İran’ın neden bu kadar agresif davrandığını öğrenmek için İran liderliğinin önceliklerini, sistem içinde yaşanan çatışmaları ve rekabeti anlamalıyız. Zira İran dış politikası, içinde yer alan kişilerin farklı perspektif ve yönelimlerini yansıtmaktadır. Söz konusu liderliğin bölge ülkelerinde bir dayanak noktası elde etmesi ve politik hedefler için dini kavramları kullanma temeline dayanmaktadır. Bunu gerçekleştirmek için de İran, İslam mezhepleri arasında ihtilafı yaymanın yanı sıra nefreti, mezhepçi ve ırkçı söylemi güçlendirmektedir.
İran, hedeflerini gerçekleştirmek amacıyla İran Devrim Muhafızları ve ona bağlı Kudüs Gücü gibi birçok araç geliştirdi. İran Devrim Muhafızları, liderleri ve kendisine bağlı gruplar da İran’a bağlı bir vekiller ağı yarattı. İran rejimini desteklemek ve hedeflerini gerçekleştirmek için teröristlerle işbirliği yaptı.
İran rejimi hedeflerini gerçekleştirmek için petrol zenginliğinden elde ettiği gelirleri kullandı. Rasyonel politikalarla bu gelirleri halkını kalkındırmak ve ekonomisini büyütmek için kullanmak yerine Ortadoğu bölgesinde barışı zayıflatmak, bölge ülkelerindeki terör örgütlerini desteklemek, mezhepçilik silahını kullanmak, dini ve politik kışkırtıcı kampanyalar yürütmek için kullandı. İran rejiminin Ortadoğu'daki birçok çatışma alanında büyük ölçüde savaş suçlarına ve insanlığa karşı işlenen suçlara karıştığına dair işaretler bulunmaktadır. Bunun yanında, Suriye ve Yemen’de yüz binlerce ölü ve yaralının, evsiz barksız kalan milyonların, artan mülteci sayısının sorumlusu yine İran’dır. Bunlara ek olarak, başka ülkelere ait askeri üsleri hedef alarak Irak’ın egemenliğini de ihlal etti. Bahreyn’e karşı sorumsuz açıklamalar da bulundu. BAE’nin adalarını işgal etti. Keza BM Genel Sekreterinin raporunun da kanıtladığı gibi Saudi Aramco şirketine ait iki petrol rafinerini ve Suudi Arabistan’daki bir uluslararası havaalanını hedef alan “Cruise” füzeleri de İran yapımıdır. Bütün bunlar, uluslararası hukukun ilkelerinin açıkça ihlalidir. Tüm uluslararası yasaların, antlaşmaların ve İran'ın uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmesinin izlenmesine ilişkin 2231 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı dahil uluslararası kararların tamamen göz ardı edilmesidir.
Bu özetlediğimiz nedenlerden ötürü İran tehdidi, sadece nükleer programı ile sınırlı olmayan kapsamlı bir bakış açısı ile ele alınmalıdır. Saldırganlığını durdurmaya veya azaltmaya, bölge ülkelerinin iç işlerine yönelik açık müdahalelerini ve kitle imha silahlarının yayılmasını sınırlamaya, uluslararası ticaret ve küresel ekonomiye yönelik tehditlerini, hayati çıkarlara ve askeri üslere yönelik acımasız saldırılarını, işgallerini ve düşmanca açıklamalarını durdurmaya yardımcı olacak  tüm uluslararası veya tek taraflı önlemler ve yaptırımlar desteklenmelidir.