Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Arap Dörtlüsü Nuh’un Gemisi gibi

Size bir sır veriyorum.
Biraz da endişeli bir şekilde bir makale yazmıştım. Yazının özü, Arap Dörtlüsü’nün bir süredir içerisinde bulunduğu uyuşukluğun ve uykunun ardından faaliyetlerinin güçlü ivmesini tekrar kazanması çağrısıydı.
Kahire, Riyad, Abu Dabi ve Manama dörtlüsünün yakın zamana kadar; Türk, Fars ve onlara hizmet eden işgalcilerin arzuları karşısında bir cankurtaran botu ve savunma gemisi olduğunu düşünüyordum.
Yazacağımı yazdım. Ardından bazı değişiklikler yaptım. Mısır Cumhurbaşkanı, Mısır'ın batı sınırından Libya'nın eteklerine, Erdoğan’ın girişimine yanıt olarak ‘son bir uyarı’ yaptı.
Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi açık bir şekilde şunları söyledi: “Sirte ve Cufra, Mısır ulusal güvenliğinin kırmızı çizgisidir. Öte taraftan Mısır, Libya'ya askeri müdahale için gerekli uluslararası, ahlaki ve politik meşruiyetine sahiptir. Büyük Mısır ordusu buna hazırdır.”
Bunun kararlı bir tutum olduğuna şüphe yok.
Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in tutumları da susuz bir kalbe serpilen yağmurun serinliği gibi oldu.
Örneğin Suudi Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “Riyad, sınırlarını ve halkını ‘terörist milislerden ve bölgedeki destekçilerinden’ korumak hakkına sahip olan Mısır’ın yanında yer almaktadır. Suudi Krallığı, Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi’nin ülkenin batı sınırlarını terörden koruma hakkına sahip olduğu yönündeki ifadelerini destekliyor.”
Suudi açıklaması, uluslararası toplumun Libya'daki terörle mücadele konusunda hiçbir şey yapmamasını kınadı. Arap Dörtlüsü'nün bu olağanüstü yeniden dirilişi geliştirilmeli ve buna yatırım yapılmalıdır. Şu an daimi bir koordinasyon için mükemmel bir zamandır. Nitekim başlangıçta, dört ülkenin liderlerinin yanı sıra Dışişleri, Savunma, İçişleri, İstihbarat ve İletişim Bakanlarının birbirini takip eden toplantılarını görürdük.
5 Haziran 2017, Arap dünyasının ortak politikasının belirlenmesinde kritik ve önemli bir gündü. Suudi Arabistan, Mısır, BAE ve Bahreyn, siyasi, ticari ve benzeri konularda Katar rejimini boykot etme kararı almışlardı. Arap Dörtlüsü'nün ortaya çıkışı, ortak Arap tutumunda güçlü bir ‘ivme’ ile sonuçlandı. Bunun tezahürlerinden biri de İhvan’ın yanı sıra İran ve Türkiye’ye bağlı grupları frenlemek, terörist olarak sınıflandırmak ve liderlerini, propagandacılarını ve aydınlarını kovuşturmaktı. Bugün ittifak, Türkiye'nin Arap ülkelerini tehdidi nedeniyle hayati önem taşıyor.
Muhtemelen bazıları yaklaşmakta olan seçimlerde ABD Başkanı Trump'ın yenilgisi üzerine oynuyor ve şöyle söyledikleri anlaşılıyor: “Tüm yumurtalarınızı Trump’ın ve ekibinin sepetine koymayın. Mevcut durumun yatışmasını beklemek gerekiyor. Solcu gruplar ile İhvan arasındaki anlaşmanın, Trump’ı nasıl sarstığını görmediniz mi?”
Trump, Beyaz Saray'dan ayrılsa bile bu sözleriyle -ki bu şimdiye dek pek mümkün görünmüyor- neyi kastediyorlar? ABD’deki solcu medya ve İhvancı gruplarla yüzleşmemek mi demek istedikleri?
Bu açıkça Katar-Türkiye-İran-İhvan eksenine teslim olmak değil mi?
Arap Dörtlüsü'nün özellikle böyle bir dönemde canlanışı, Nuh’un gemisi mesabesindedir.
Kaçanları ve ayrılıp gidenleri ise önemsemiyoruz!