Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Ebu Lehebler ve akıbetleri (I)

Kur’an-ı Kerim’de ender zikredilen isimlerden birisi de Ebu Leheb’tir. Hz Peygambere ve vahye düşmanlık eden onlarca elebaşı varken neden sadece Ebu Leheb ismen anılır?
Bu soru, üzerinde önemle durulması gereken bir sorudur. Bu sorunun cevabını Ebu Leheb ve eşinin kim oldukları ve ne yaptıklarını ele alarak vermek mümkündür.
Ebu Leheb, Hz. Peygamberin amcasıdır. Araplarda amca, baba konumunda sayılıyordu. Yeğenin babası ölmüşse, amcanın, yeğenine kendi çocuğu gibi bakması beklenirdi. Ama Ebu Leheb, İslam'a buğzu ve küfre muhabbeti nedeniyle bu Arap geleneğini çiğnemişti.
Ebu Leheb’in lanetlendiği Tebbet suresi, davetin Mekke halkı tarafından iyiden iyiye bilinmeye başladığı, Ebu Leheb’in yeğenine yardım etmesi ve onu desteklemesi gerekirken ona eziyet etmeye başladığı bir dönemde inmiştir. Rivayetlerden bu sonucu çıkarmak mümkündür. Nüzul sebebi olarak zikredilen rivayetler de bunu doğrulamaktadır.
Resulullah'a, daveti genel olarak yayma emri verildiği ve "önce yakın akrabalarını uyar"[1] ayeti nazil olduğu zaman Resulullah, Safa Tepesi’ne çıkar ve Kureyşlilere şöyle seslenir:
“Dağın arkasında  ‘size hücum edecek bir ordu var’ desem inanır mısınız?"  
Oradakiler "Evet, çünkü biz senden hiç yalan söz işitmedik" derler. Bunun üzerine Resulullah şöyle dedi:İ
“Ben sizi ileride başınıza gelebilecek büyük azap ile uyarıyorum.”
Ebu Leheb, "Tebben leke, hel li hâzâ cema'tenâ? /kahrolası, bunun için mi bizi topladın?” diyerek Hz. Peygamberin vahyi tebliğ etmesini sabote eder.[2]
Bazı rivayetlere göre, Ebu Leheb eline taş alarak Hz. Peygamberi taşlar. Ebu Leheb başka yer ve zamanlarda da Hz. Peygambere taş atmıştır.
Ebu Leheb’in Hz. Peygambere nasıl davrandığı ile ilgili başka bir haber İbn Zeyd'den şöyle rivayet edilir:
Ebu Leheb bir gün Resulullah’a, "Eğer dinini kabul edersem benim için ne var?" diye sordu.
Resulullah, "Diğer iman edenlere ne varsa senin için de o var" buyurdu.
Ebu Leheb, "Benim için bir ayrıcalık yok mu?" dedi.
Resulullah, "Başka ne istiyorsun?" buyurdu.
Ebu Leheb şöyle karşılık verdi:
(tebben li hazeddin) "Kahrolası bu din, beni başkaları ile eşit kılıyor."[3]
“Ateş Babası” anlamına gelen “Ebu Leheb” ifadesi Ebu Leheb’i tanımlayan en iyi ifade olduğu için Allah tarafından özellikle seçilmiş olsa gerektir. Çünkü onunla ilgili nakledilen bilgilere bakıldığında onun bu künyeyi ziyadesiyle hak ettiği görülmektedir.
Ebu Leheb’in künyesi küçümseme ve hakaret ifade eder. Maksat, ona değer vermek değil, bilakis Ebû Cehil künyesinde olduğu gibi, onu teşhir et­mektir.[4]
Bu hususla ilgili Elmalılı, ilginç tespitlerde bulunarak şöyle demektedir:
“Ebu Leheb, şahsı gösteren bir künye olmakla beraber lügat itibarıyla asıl manası, alev babası demektir. O itibarla Peygamber'e ve İslâm'a karşı ateş püskürmek isteyip de, kendini cehenneme atmış olan kâfirlerin hepsinin temsilcisi olması sebebiyle onun helâki, hepsinin helâkine misal yapılmıştır ki, bu da, ‘Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemese de Allah, mutlaka nurunu tamamlamak ister’[5] ayetinin ifade ettiği anlama işaret olur. Asıl ismi, Abdüluzza b. Abdulmuttalib iken yanaklarının pek kırmızı olmasından dolayı ateşe benzetilerek, Ebu Leheb denilmiş ve bu künye ile meşhur olmuştur. Çok ateşli manasına gelen ‘alev babası’ künyesi ona başlangıçta, yüzünün parlaklığı veya canlılığı yahut hiddet ve şiddeti itibarıyla övgü manası düşünülerek verilmişti. Ancak bu vasfın hakikatinde ‘ateş kaynağı olmak’ veya ‘ateşi sevmek’’ manasının bulunması ve en şiddetli ateşin de cehennem ateşi olması dolayısıyla Ebu Leheb ismi, kendisini ateşe sürükleyen ‘cehennemlik’ unvanına dönüştürülmüş, fiil ve hareketleri itibarıyla da "cehennemin babası" manasına darbı mesel olarak kullanılmıştır.”[6]
İbni Mesud Ebu Leheb’in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
“(Kıyamet günündeki azabı kast ederek) eğer kardeşim oğlunun söylediği doğru ise, kıyamet gününde malımı ve çocuklarımı fidye vererek kurtulurum.”[7]
Hz. Peygambere şu şekilde davranan Ebu Leheb’in adı ve zihniyeti Kur’an’da zikredilerek, kıyamete kadar bu zihniyeti tanımamız için ebedi bir ibret tablosuna dönüştürülmüştür.
Rahmetli Arif Nihat Asya, meşhur na’tında;
“Diller, sayfalar, satırlar ‘Ebu Leheb öldü’ diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi, ya MUHAMMED; Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!” diyerek Ebu Lehebliğin ve Ebu Cehilliğin ölmediğine ve ölmeyeceğine dikkat çekmektedir.
Zira Firavunluk, Ebu Cehillik ve Ebu Leheblik yapanlarla tarihin her döneminde karşılaşmak mümkündür. Bunlar tarihi bir kimlik olmalarının yanı sıra zulmü ve istikbarı temsil eden birer semboldür. Bunların vasıfları iyi tanınmalıdır ki çağdaş versiyonlarına karşı mücadele edilebilsin.
Günümüz insanı da Ebu Leheb’in kınandığı vasıf ve eylemlerden uzak durmak zorundadır. Aksi takdirde Ebu leheb ve ona yardım etme durumunda olan herkes iyi bilmelidir ki “Hakka savaş açan bütün eller tebabtan/kuruyup helak olmaktan” kurtulamayacaktır.
Bu sebeple her daim;
“Tebbet Yeda Ebi Leheb…”in muhatapları olacaktır.
[1] Şuara, 26:214.
[2] Buharî, Tefsîr, (Şuarâ) 2; Müslim, İman:335.
[3] Taberi, el-Cami’ul Beyan, 14/716-717.
[4] es-Sabuni, Safvetu’t Tefasir, 3/618.
[5] Tevbe, 9:32.
[6] Elmalılı M. Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, 10/48.
[7] İbn Aşur, et- Tahrir ve’t-Tenvir, 30/604.