Şerif Egemen Ahmet
Gazeteci
TT

Türkiye Fransa’yı Mağrip’ten vuruyor

NATO’nun iki önemli gücü Fransa ve Türkiye arasında son haftalarda tansiyon yüksek. Libya’da farklı tarafları destekleyen iki ülke, General Hafter’in Trablus ve Sirte’deki kayıpları sonrası köprüleri attı. Krizin temelinde Libya var; ancak çatışmanın etkisi Avrupa Birliği, NATO, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika’da hissediliyor. Şu ana kadar Paris yönetiminin sert açıklamalarıyla devam eden gerginlikte Türkiye ise farklı bir yol izliyor.
Krizin fitilini ateşleyen, 10 Haziran’da Akdeniz’de, Libya sahillerine 200 kilometre ötede Fransız firkateyni Courbet’nin Türk kargo gemisi Çirkin’i durdurma girişimi oldu. Aslında ilk denemeyi, 9 Haziran’da, AB’nin Libya’ya yönelik silah ambargosunu denetlemek üzere başlattığı İrini Operasyonu’nda görevli Yunan firkateyni Spetsai gerçekleştirdi. Türk gemisinin Libya’ya ne taşıdığını görmek isteyen Spetsai, Çirkin’i aramak isteyince Oruçreis firkateyni devreye girdi. Yunan donanması tarafından uyarılan Fransızlar, “kendi operasyonlarıyla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen”, emrindeki İtalyan gemilerine gemiyi sorgulatmak istedi. Fransız basınına göre Çirkin, Libya’ya sağlık malzemeleri taşıdığını bildirdi.
Adeta diplomatik bir kriz çıkarmak için uğraşan Fransız Courbet, bu sefer kendisi gemiyi aramaya kalkıştı. Bir kez daha Oruçreis ortaya çıktı ve silahlarını Courbet’ye çevirerek saldırıya hazır konuma getirdi. Sonuçta Çirkin ve Oruçreis yoluna devam etti fakat konu kapanmadı. Paris, Ankara’yı “Oruçreis’i NATO Savaş Gemisi” olarak tanıtarak Akdeniz’deki faaliyetlerini korumaya almakla suçladı. Savunma Bakanı Hulusi Akar ise böyle bir gerginlik yaşandığı iddialarını yalanladı.
Esasında Libya açıklarında yaşananlar Paris’in Ankara’ya güç gösterisinden başka bir anlama gelmiyor. Gerginliğin zamanlaması manidar. Zira olay, NATO Savunma Bakanları toplantısından tam bir hafta önceye denk geliyor. Meseleyi toplantıda anlatarak krizi uluslararası arenaya taşıyan Fransız Savunma Bakanı Florence Parly, “NATO’nun Türkiye ile bir sorun yokmuş gibi davrandığını ve Ankara’nın sistematik şekilde BM’nin Libya’ya silah sevkiyatı ambargosunu deldiğini” ifade ederek, Atlantik Paktı’nın dikkatini çekmeye çalıştı.
Birkaç gün sonra bu sefer Paris’te, Tunuslu mevkidaşı Kays Said’i ağırlayan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Türk gemileriyle Fransız donanmasının arasındaki gerginliğin “NATO’nun beyin ölümünün kanıtı” olduğunu söyledi. Ankara’ya yönelik bu suçlamalar Atlantik Paktı’nı Çin’e karşı kullanmayı arzulayan ABD tarafından ciddiye alınmasa da Macron’un stratejisini ortaya koydu: “Doğu Akdeniz ve Libya’daki çatışmada Türkiye’yi NATO kalkanından kurtarmak”.
Paris yönetimine göre, Türkiye’nin uluslararası bağlantısının kesilmesi ve NATO’nun büyük oyuncusu ABD’nin, Hafter’in safında yer alması dengeleri değiştirebilir. Ancak ne ABD ne AB ne de başka bir unsur “Suriyelileşen” Libya’da taraf olarak yorucu ve mali anlamda yıkıcı bu savaşa bulaşmak istemiyor.
NATO kışkırtması başarısızlıkla sonuçlanan Fransa, ikinci kozunu AB üzerinden oynamayı planlıyor. Brüksel’in Ankara ile ilişkilerini gözden geçirmesini arzu eden Paris yönetimi, Türkiye’nin artık “Avrupalı olmayan bir aktör” olduğunu kabul ettirmek istiyor. Buna Türkiye’nin verdiği karşılıksa bambaşka. Macron’un Suriye’de terör örgütü YPG/PKK, Libya’da Hafter’e arka çıkarak Ortadoğu’da nüfuzunu artırmaya çabaladığı sırada Ankara, Fas, Tunus, Cezayir ve Libya’dan oluşan Mağrip ülkelerindeki etkisini kuvvetlendirmekle meşguldü. Bütün bu Fransa’nın eski sömürge devletlerinde Türk şirketleri hatırı sayılır ticari partnerlere dönüştü. Öyle ki yıllar önce ekilen dostluk tohumları bugün Türkiye’ye bölgedeki Fransız etkisini kırma fırsatı sundu.
Bugün Mağrip’teki ülkelerde Türkiye ayakları yere basan bir Fransız karşıtı kampanya yürütüyor. Bir yandan Paris’in sömürgeci geçmişi hatırlatılıp Türkiye ile kardeşlik duygusu vurgulanırken, diğer yandan Türk şirketleri Fransızların doğal ortak sayıldığı projelere aday oluyor. Örneğin Cezayir’de Fransız petrol devi TOTAL’in ekarte edilerek 6 milyar dolarlık -Nijerya’dan İtalya ve İspanya’ya uzanan- bir enerji projesinin Türk şirketlere temini gündemde. Bunun için Türkiye’nin pazara girmesine sıcak bakan Devlet Başkanı Abdülmecid Tebboune yakın markaja alınmış durumda. Aracılar ise Afrika’da saygın projelere imza atmış Türk iş adamları. Batı Sahra’da ayrılıkçı Polisario Cephesi ile mücadele eden Fas’ta da Kral Muhammed, yüksek maliyetli Fransız jetleri yerine Türk SİHA’larının satın alınmasını değerlendiriyor. Mağrip’in siyaseten Türkiye’ye en yakın devletiyse hiç şüphesiz Tunus. Arap Baharı’nın öncesinden itibaren Ankara’nın desteğini alan Raşid Gannuşi’nin Meclis Başkanı olduğu Tunus, Hafter’i kurtarmak adına Libya’yı işgal edeceğini bildiren Mısır’a karşı çıkan bölge devletlerinden. Tunus son olarak Arap Birliği’nin Mısır’ı destekleyen kararına şerh koymuştu.
Elysee Sarayı’nın hırçınlaşmasında Libya’daki kaybın mı yoksa Kuzey Afrika’daki nüfuz yitiminin mi etkili olduğu henüz meçhul. Ancak Ortadoğu’da her attığı adımda karşısında Türk duvarını bulması Paris’i sıkıntıya sokuyor. Koronavirüs pandemisinin ardından ekonomik durgunluğun kapıda olduğunu gözlemleyen Macron, Fransız sermayesine nefes aldıracak bir “diplomatik zafer” peşinde. Halihazırda Mısır’ı Libya’da savaşa sokan, Doğu Akdeniz’deki enerji oyunlarına AB’yi dahil eden Fransa, Türkiye’yi durdurmak adına ne kadar ileri gidecek bunu zaman gösterecek.