Abdurrahman Şalkam
TT

Libyalılar: Sirte uçurumunuzun dibi ve kimliğinizin ipidir

Sessiz çölde bir yaşam noktası iken bir şehre dönüştü. Halkı, Libya vatanındaki eşsiz sosyal dokulardan biri haline geldi. Süleyman, Gaddadfa, Mısrata, el-Firjan, el-Hamamla ve diğer kabileler, başını çöl yastığına dayamış, ayaklarını Akdeniz’in kıyılarına uzatmış bu vahada yaşadılar.
Burada, yabancının ya da kardeşin estirdiği kan ve iktidar fırtınaları, tarihin nefes alıp vermesi arasındaki süreyi uzatmıştır. Bu vahadan uzak olmayan bir bölgede, Yunanlılar ile Romalılar doğu ile batı Libya’yı ayıran yaylarını çizmişlerdir. Bu topraklar için yarışanların hızı, toprağın sınırlarını adımların gücüyle çizen bir kalem gibiydi. Bu kalem, güce dayalı uzlaşmalar mürekkebi ile bu topraktan kâğıdı bölümlere ayırmıştı.
Sirte, Libya'nın coğrafi belini ve eşsiz sosyal çizgisini oluşturan o vaha, her zaman olduğu gibi, coğrafyanın gücü, gerçeklerin ve otoritenin tesiri ile hala aktiftir. 1915 yılında, Libyalı mücahitler ile İtalyan ordusu arasındaki el-Kardabiye Savaşı burada yaşandı. Bu savaşta vatan evlatları istilacı İtalyan ordusu ile karşı karşıya geldi. Barka’dan gelen kuvvetlerin başında Salih el-Atyuş vardı. Sirte ile Fizan kuvvetlerine Ahmed Seyfunnasr liderlik ediyordu. Mısrata kuvvetleri, Ramazan el-Suveyhili liderliğindeydi. Başkomutan Vasfeddin Senusi ise Libyalıları birleştiren ulusal ve manevi bir nefesti. Kardabiye Savaşı gerçekleştiğinde Birinci Dünya Savaşı daha başlangıç dönemindeydi. Libya’daki İtalyan işgali, dördüncü sahile ulaşma hayalleri kurduğu körpe dönemindeydi. İtalyan şair Gabriele D'Annunzio Romalıların toprağı Libya, dördüncü kıyı, Akdeniz bizim denizimiz gibi ifadelerle dolu şiirler yazıyordu. Sirte topraklarında İtalyan ordusuna karşı yapılan Kardabiye Savaşında düşmana karşı verilen mücadele, din ile vatanın iç içe geçtiği ulusal bir birleştirici güç, kapsamlı bir meydan okuma oldu.
Neden Sirte?
İtalyan General Graziani ya da büyük Libyalı tarihçi Dr. Halife el-Tillisi’nin yazdıkları üzerinde durmadan, Sirte’nin İtalyanlar ve Libyalı mücahitler için savaşın dönüm noktası ve yol ayrımı olduğunu söyleyebiliriz. Buraya egemen olan mücadelenin gidişatını belirleyecekti.
Sosyal ve coğrafi olarak Sirte, gerek Libyalı mücahitlerin ulusal hesapları gerekse de İtalyanların Cufra ardından güneydeki Fizan, doğudaki Ecdebiye ve batıdaki Mısrata’yı kontrol etme hesapları, askeri, politik ve coğrafi ölçeklere göre bir ölüm ve savaş kuyusuydu. Sirte, Libyalı mücahitler ile İtalyan istilacılar arasındaki çatışmalarda hep vardı. Ülkenin orta bölgesinde yer alan bu şehir, coğrafyanın operasyon odası, irade ve mekânın gücüydü.
Napolyon’a ve Hitler’e karşı kar nasıl ki Rusya’nın müttefiki olmuşsa Libya’da da çöl, İtalyanlara karşı birinci ve üçüncü orduydu. Birkaç damla su ve hurma ile yetinen Libyalı çöl kurtları ile mücadele etmek için İtalyanlar “Banda” adıyla bilinen milis grupları devreye sokmak zorunda kalmışlardı. Merhum arkadaşım Dr. Ali Fahmi Khashim’in düşüncesine göre dil ve coğrafya bilginleri, İngilizcedeki çöl (sahra) kelimesini Sirte’den türetmişlerdir. Khashim’in tezine göre, İngilizcedeki desert kelimesinin aslı, “The serte” yani “bu Sirte”dir. Doğrusu bu doktorumuzun doğru olduğu kadar çelişkili birçok tezi vardır. Örneğin, Mısır Firavunlarının tanrılarının adlarının kökeninin de Arapça olduğunu söylemektedir. Ona göre, hiyeroglif dili hatta tüm dillerin kökeni Arapçadır. Berberi dilinin aslında tamamen Arapça kökenli olduğunu kanıtlamak için bir sözlük hazırlamış ve bunun gibi birçok çalışma yapmıştır.
Dil temelli tezler ve tartışmaları bir kenara bırakıp Sirte’nin kumları ile Akdeniz’e uzanan kıyılarına, onun bizlere ve bizim ona neler yaptığımıza, kanlı ve akıl dışı kavgaya dönelim. Kardabiya Savaşı, İtalyan tutuklu kampları ve vahşeti, Ömer Muhtar’ın idam edilmesi, Libyalı mücahitlerin Mısır, Çad, Nijer ve Tunus’a iltica etmeleri ve İtalya’nın tüm Libya topraklarında kontrolü sağlamasından sonra, başka bir Libyalı mücadele türü ortaya çıktı: O da politika. Başka bir Kardabiya, vatan topraklarındaki tüm akıllıları kapsayan, yeni uluslararası gerçeklikten yararlanan, sağlam bir politik deha ile hareket eden bir Libya ulusal siyasi seferberliği doğdu. Bu seferberlik, siyasi barış güvercini ve bedevi dehası ile Libya’nın bağımsızlığını çekip aldı.
1969 yılında çölün ve denizin Sirtesi kalemi yeniden eline alıp çocuklarından Muammer Kaddafi adlı bir subayın mürekkebi ile Libya topraklarına kendi satırlarını yazdı. Libya’nın güneyindeki vaha şehri Sabha’da genç bir subay bir devrim hayali kurdu ve bunu Ömer Muhtar’ın anıt mezarının bulunduğu Bingazi’de gerçekleştirdi. 1961 yılında Suriye’nin Mısır ile arasındaki birlikten ayrılmasına karşı düzenlenen bir protesto gösterisine liderlik ettiği için Fizan’dan kovulmasından sonra Muammer Kaddafi, Mısrata şehrine yöneldi. Orada lise eğitimini ve sivil politik örgütlenmesini tamamladı. Orada tanıştığı gençleri, subay okuluna katılmaya teşvik etti. Nitekim, daha sonra gerçekleştirdiği devrime bu gençler de katkıda bulundular.
Sirte ile Mısrata arasında birden fazla bağlantı vardır. Bugün bile Sirte’de birçok Mısratalı aile yaşamaktadır. Şehir içindeki bütün aile bileşenleri arasında evlilik yoluyla akrabalıklar kurulmuştur. Bugün, şehir ve çevresindeki çatışmalar, iki şehir arasında değil, farklı taraflara bağlı silahlı gruplar arasındadır. İç savaş çatışmaları Sirte’ye ulaştı ve şu anda onun çevresinde dönüyor. Libyalıları İtalyan istilacıya karşı birleştiren Kardabiya ruhunu geri kazanmak için taktiksel bir duruşa ve akli bir politikaya gereksinimimiz var. Umarız ki Sirte, daha önce Kardabiya savaşında yaptığı gibi bizi yeniden birleştirsin. Bizi başkalarının güç ve emellerine güvenmekten kurtaran akıl olsun. Kardeşe verilen taviz zaferdir. Yabancıya boyun eğmek ise zevaldir. Sirte içinde ya da çevresinde bulunanlar, kendisini, herkes için dipsiz bir uçuruma dönüştürmek yerine daha önce olduğu gibi Libya kimliğinin o güzel kokusunun doldurduğu bir alana dönüştürmelidir. Sirte’de Libya’nın Kardabiya aklının geri dönmesini umut ediyoruz.