Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

Libya ve bölünmenin tehlikeleri

Bugün Libya çok yönlü, farklı tat ve sloganlara sahip projeler aracılığıyla bölünme tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyor. ABD’li Sebastian Gorka’nın projesi de bunların sonuncusu olmayacak.
Libya bugün, 1949’da hazırlanan ve kendisini 3 bölgeye bölerek Trablus’ta İtalyan, Barka’da İngiliz ve Fizan’da Fransız manda yönetimlerinin kurulmasını zorunlu kılan eski bir proje, Bevin-Sforza Planı’na benzer senaryolara tanık oluyor. Libya, 1963 yılına kadar yürürlükte kalan 1951 anayasası gereğince başlangıçta bir federasyon olarak kurulmuştu. Federalizmin kaldırılması ve birleşik Libya’nın ilan edilmesinden sonra bugün bazıları, dogmatik  mezhep merkezli, etnik ve hatta coğrafi faktörlere dayanmadan kendisini bölmeye çalışıyorlar. Libya ne bölgelerini dağların veya denizlerin birbirinden ayırdığı ne de bir araya getirilmesi zor dağınık adalardan oluşmayan bir çöl ülkesidir. Tamamı Müslüman, tek din, mezhep ve dil sahibi, hatta neredeyse aynı aileden olduğunu öne sürebileceğimiz Libya sadece eski ve yeni sömürgecilerinin çeşitliliği ve aralarındaki anlaşmazlıklar nedeniyle bölünmek isteniyor.
Bölgesel pozisyon, Libya’nın bölünmesine yönelik herhangi bir projeye her zaman karşıydı. Ne var ki Nahda Hareketi’nin, lideri Gannuşi’nin müdahaleleri aracılığıyla Tunus devletini İhvanlaştırma (Müslüman Kardeşler’e bağlama) çabaları ışığında bugün aksi bir durum yaşanıyor. Gannuşi, Tunus Temsilciler Meclisi Başkanı olarak görevini kötüye kullanarak Libya’daki çatışmaları etkilemeye ve Libyalı Müslüman Kardeşler lehine savaşa müdahil olmaya çalışıyor. “Olumlu tarafsızlık” adını verdiği politika kapsamında Müslüman Kardeşler’in Libya’nın batısındaki projesini dayatıyor. Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said ise Gannuşi’nin müdahalelerine karşı çıkarak “Tunus, bu taksimin alabileceği biçime bakılmaksızın Libya'nın herhangi bir şekilde bölünmesini reddetmektedir” açıklamasını yaptı.
Libya’yı bölme projesinin yansımaları arasında coğrafyanın değişmesiyle birlikte bölgesel sınır ve karasularının değişecek olması da vardır. Bu, “bölünmüş bir Libya’nın” bütün komşularının bu proje sonucunda ortaya çıkacak yeni devletler ile sınırları yeniden çizmeyi talep edeceği anlamına geliyor. Akdeniz havzasında karasuları alanı ve derinliği azalacak ülkelerden ve bundan kaynaklanacak çatışmalardan bahsetmiyoruz bile. Keza yeni doğan devletler nedeniyle Akdeniz’de bazı ülkelerin petrol ve doğalgaz yatakları ile imtiyazlarını kaybedecek olmasından da...
Libya’nın bölünmesi ile yeni, zayıf ve savaş yorgunu devletçiklerin ortaya çıkması tehlikesi büyük ve önemli bir olaydır. Bu, halihazırda başkentin payına düşecek mevcut finansal birikimlerin ve onlarla birlikte Libya’nın dışarıdaki hesaplarda bulunan milyarlarının da bilinmeyen bir süreye kadar kaybolmasına yol açacaktır. Yabancı ülkeler, sahibi kayıp veya durumu değiştiği için paraya el koymalarına olanak tanıyan yasa sayesinde söz konusu milyarlara el koyabilecektir.
Bölünme projesinin vereceği diğer bir zarar, savaş ve çatışma durumunun sürmesidir. Zira bölme, savaşı engelleyecek ilaç olmayacaktır. Petrol ve su kuyuları her daim çatışma ve savaş konusu olacak ve tüm taraflar bölgeyi ele geçirerek kendini yeni sınırlarına dahil etmeye çalışacaktır.
Bölünme planının vereceği zararlar arasında kamu malını yağmalayanların yargılamadan kurtulması da vardır. Bu kişileri takip edecek ve kendilerinden yağmalanan paraları geri alma hakkına sahip birleşik bir devlet olmayacağı için haklarındaki suçlamalar düşecek ve takipten kurtulacaklardır. Bölünme planının uygulanmasına gelince; batı ile doğunun yüz yıllardır birbirine bağlı demografisini nasıl bölebiliriz? Aralarındaki bağ yeni değil, kökleri asırlara uzanan bir bağdır. Dolayısıyla gerek batı gerekse doğuda olsun bu kökü çekip koparmak zor, hatta imkansızdır.
Libya dış müdahaleler, vekalet savaşları ve Müslüman Kardeşler ile siyasal İslam’ın ülkenin tamamını veya bir bölümünü, ama petrolün bulunduğu bölümünü ele geçirme çabaları içinde boğuluyor. Zira Türk müdahalesinin eşlik ettiği Müslüman Kardeşler ve kışkırtıcı kolonyalist projesinin asıl hedefi petroldür. Arap ve Müslüman ülkelerin ulusal sınırlarını tanımayan “Mürşid devleti” projesi veya sultan Erdoğan’ın Osmanlı hilafetini geri getirme projesinin (ki bu Mürşid devletinin projesi ile hiçbir şekilde çelişmemektedir) hedefi, gayesi ve aracı budur. 
2011 yılında, Libya devletinin yıkılmasından bu yana ülke yabancı müdahaleler, ideolojik örgütler, paralı askerler ile kamu malı hırsızları dalgaları arasında gidip geliyor. BM Libya Özel Temsilcisi Gassan Selame, Libyalı tarafları bir araya getirme ve bu tarafları en azından tek bir oda ve masada bir araya gelmeye ikna edecek bir proje sunmakta büyük bir başarısızlık yaşadıktan sonra istifa etti. BM, milis güçleri ve suç çeteleri ile dolu, kaosun uluslararası kararlarla yerleştiği bir ülkede güvenlik temelli bir krizi çözmek için güvenlik yerine siyasi süreci öncelemekte direttiğinden şu ana kadar hiçbir başarı elde edemedi.
Libya’nın bölünmesi hiç kimsenin yararına olmayacaktır. Aksine hem Libya içindeki hem de dışındaki taraflar bunun bedelini ödeyeceklerdir. Türkiye’nin Libya’daki projesine karşı gevşek bölgesel çevre ile kendisini görmezden gelen Avrupa, gerçekleşmesi durumunda bu projeden en çok zarar gören taraf olacaktır.