Zuheyr el-Harisi
TT

Dış bağlılıklar ve sömürgeci hırslar arasında ‘Araplar ve iç barış’

Bazı Arap ülkelerinde olup bitenler üzerine kafa yoran kimse bu ülkelerin güvenliklerini ve istikrarlarını tehdit eden ciddi bir sorunla karşı karşıya kaldıklarını hisseder. Suriye, Libya, Irak, Lübnan, Yemen ve diğer ülkelerde tanık olduğumuz sahneler, Arap dünyamızı kasıp kavuran trajediyi anlamak için yeterli olur. Bu duruma yol açan iç içe geçmiş bir dizi faktörün bulunduğu doğrudur. Ancak biz bu yazımında toplumsal birlikteliği ve istikrarı tehdit eden bir hususa değinmek istiyoruz.
Çatışmaların, şiddet ve savaşın rasyonalitesinin zeminini teşkil eden kanundan ziyade insanın doğasından kaynaklandığını düşünen kimseler var. Düşünür Jacques Derrida, özellikle de son yazılarında devleti iki taraf arasında bir denklem olarak teşhis eder; hukuk ve doğa arasındaki ilişkiyi ise mekanik bir gövdeye benzetir. Bu bakış açısından hareketle ilki bir arada yaşamanın zeminini oluştururken, diğeri -yani sosyal sözleşme- ise ancak bireysel irade ile mümkün oluyor.
Fakat önce hangisi gelir? Hukuk mu yoksa doğa mı? Bunu bilmek zorunda değiliz. Ancak ikisi arasında bir bağlantı olduğu için çıkar veya fayda kavramını bilmek gerekiyor. Çünkü bu bireyin arzusunu yahut iradesini temsil ediyor. Bu sebeple bireyin devletle olan ilişkisi söz konusu çıkar üzerinden temelleniyor. Elbette ki kanun tarafından budanmış ve rafine edilmiş haliyle. Bu durum, Carl Schmitt’in ‘kalıcı istisna durumu’ olarak ifade ettiği durumun bir türü olan egemenliğe benziyor. Nitekim bu, uygulaması dışında değeri olmayan yasalardan önce geliyor.
Yazıya bu şekilde bir başlangıç yapmamım tek bir sebebi var; o da toplumda iç barışın nasıl korunacağı hususudur. Arap dünyasında olup bitenlere baktığımızda sorunun özünün burada olmadığını görüyoruz. Diğer bir ifadeyle Araplar içerisinde bulundukları koşullarının kurbanlarıdır. Arap ülkelerinde devlet ile toplum arasındaki ilişki, güven kaybıyla sonuçlanan bir dizi sorunlardan dolayı bozulmaktadır. Saddam Hüseyin'in pervasız eylemleri, Kaddafi'nin terör operasyonları, Irak'ta Nuri Maliki dönemi veya Sana’da Husilerin yaptıkları durumu anlamak için yeterlidir. Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti Başkanı Fayiz es-Serrac'ın yaptıklarından söz etmiyorum bile.
Arap dünyasında bir iç barış var mı? Günlük yaşanan olaylar ve tanık olduğumuz sahneler, bu bulanık durumu gözler önüne seriyor. Bu ülkeler, İran ve Türkiye gibi devletlerin dış müdahalelerinden dolayı mustaripler. Bu süreç Serrac, Hasan Nasrallah ve Husiler gibi yerel liderlerin yardımıyla daha iğrenç bir hale geliyor. Bu ülkeler nefret, öldürme, çatışma ve mezhepçiliği birer araç olarak kullanıyorlar. Bütün bunlar kendi gündemleri doğrultusunda radikal grupları destekleyen ülkelerin uyguladıkları sistematik projelerdir.
Araplar arasında bu durumun bir diğer sebebi ise iç barışı tehdit eden mezhep çatışmalarıdır. Suriye'de Sünni-Alevi, Irak'taki Şii-Sünni, Lübnan'da mezhepler arası çatışmalar, Yemen'deki kabile ve mezhep çatışmaları, İslamcıların diğer güçlerle olan anlaşmazlıkları vb. birtakım gerilimler, toplumsal uyumun önüne geçen bölünmelerin en açık göstergeleridir. Bununla birlikte iktidara gelen isimlere yeniden göz atmak gerekiyor. Şu veya bu partiden gelen kimseler, benimsemiş oldukları ideolojiler doğrultusunda halkın çıkarlarını bir kenara bırakıp kendi partilerinin çıkarlarını gözetiyorlar. Bunun belki de en bariz örneklerinden biri Nuri el-Maliki’dir.
Anayasa tarafından belirlenen devlet ve vatandaş ilişkisi; insanların beklentilerini karşılar, toplum içinde yer alan çeşitli unsurlar arasındaki uyumu temin eder ve açgözlü tarafların istismar ettikleri boşlukları kapatır. Oysa vatanseverlik ve sorumluluk duygusu olmayan Arap politikacılar, halklarının veya devletin çıkarlarını umursamıyorlar. Öyle ki, halklarıyla aralarında olan sosyal sözleşmenin içeriği umurlarında değil. Tüm bu kaosu sona erdirecek şey ancak hukukun gücü ve fırsatçılığın terkidir. Aksi halde liderler, kendi ideolojilerini ve parti çıkarlarını ülkelerinin zararına olacak şekilde ön planda tuttukları müddetçe, iç savaş ve istikrarsızlığa sürüklenmek kaçınılmaz olacaktır.