Ömer Özkaya
Yazar
TT

Viyana Kilise Konseyi

“Hıristiyanlar Avrupa’da ve Asya’da çok kötü ekonomik ve sosyal koşullar altında yaşıyorlar. Buna karşılık Doğu, ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan daha iyi durumda. Doğu Roma İmparatorluğu yıkılmak üzere. Yeni bir Avrupa ve yeni bir Asya’yı kurmalıyız. Fakat Roma İmparatorluğu’nu, Yeni Doğu İmparatorluğu içinde canlı tutabilir miyiz? Hıristiyanların ve Müslümanların rekabeti her iki dinin yönünü istenilen şekilde çevirmeyi kolaylaştırır mı? Bu sorunun yanıtı, Dünya’yı kökten değiştirecektir. Bu sebeple Hıristiyan kurumları, Doğu’ya yönelik sistematik istihbarat ve araştırma metotlarını kullanmalı ve bunun için öncülük etmelidir. Kilise’ye büyük görev düşüyor. Kilise öncülük konusunda daha atik davranmalıdır. Bunun için de çeşitli kollardan Kilise’ye uyarıcılar göndermeliyiz.”
Bu toplantıdan bir süre sonra Viyana Kilise Konseyi’nin Doğu’yu araştırma projesi devreye girmiştir.
Sistemi kurgulayanlar, gelişmeleri takip etmektedir.
Yıl 1334... Glasgow'da bir şatoda...
-Üstad: Nihayet Viyana Kilise Konseyi, Doğu’yu araştırmakla ilgili projeyi uygulamaya aldı (1323). Bundan böyle Doğu’yla, İslam'la ve Doğu halkları ile ilgili birinci elden araştırmalara, gözlemlere ve ilişkilere ulaşabileceğiz. Öncelikle din, kadınlar ve aile ile toplumsallaşma mekânlarını incelemek ve buraların insanları etkileme yolları ve ağırlıkları ile ilgili bilgiler acil gerekliliktir. Osmanlı Beyliği için de özel bir birim kurulmalı, çünkü Doğu’nun lideri onlar olacaktır. Askeri ve siyasal olarak İstanbul Boğazı’nın batısı Osmanlı Beyliği tarafından ele geçirilecek ve Hristiyanlar bu beylikten çok çekecektir.
-Büyümeden yok edilemez mi?
-Üstad: Tabii ki yok edilebilir, fakat Bizans çoktan çökmüş durumdadır. Hedefleri dinler ve kültürler değil. Güçlü ve zengin olmak istiyorlar. Balkanlar ve Avrupa’ya yerleşerek buralardan ekonomik güç ve insan kaynağı devşirmek ana amaçları. Çökmüş bir Bizans’ın yerine Osmanlı Beyliği amaçlarımıza daha çok yardımcı olacaktır. Onların askeri ve siyasal akıllarını, bizim hedeflerimizi destekleyecek şekilde manipüle edebilirsek, bu, bizim “engellenemez güç” olmamızı sağlayacaktır.
-Bu durumda Osmanlı Beyliği’nin önünü açacak ve onlara destek olacağız.
-Üstad: Hayır buna gerek yok. Buna, Bizans ve diğer Hıristiyan unsurlar bilmeden çok güzel destek oluyorlar.
-Osmanlı Beyliği için çok kolay bir büyüme ve güçlenme olanağı var demek ki!
-Üstad: Hayır, Osmanlı Beyliği, İstanbul’un batısını ele geçirmek için olağanüstü denecek bir çaba harcayacak, büyük kahramanlıklar gösterecektir. Biz başarabilirsek güçlü bir imparatorluk haline gelecek bu beyliğin erken dönemde içine sızmak ve Akdeniz’e egemen olmak zorundayız. Viyana Kilise Konseyi bu yolu bize açmış oldu.
-Osmanlı Beyliği’ne görünmez destekler mi atacağız?
-Üstad: Buna gerek yok,  Roma İmparatorluğu nasıl bir yönetim şeması oluşturdu ise Osmanlı Beyliği de büyüdükçe Roma İmparatorluğu’nun yolunu izleyecektir, çok dinli, çok kültürlü ve çok etnikli bir devlet olacaktır. Buna destek vermek gereksiz. İmparatorluk, Roma İmparatorluğu’nun yoluna zorunlu olarak girecektir. Osmanlı Beyliği ile en sert mücadeleyi biz vereceğiz, bu savaşa da öncülük edeceğiz. Haritaya bakar mısın, İstanbul’un batısında Osmanlı Beyliği yüzyıllar boyunca egemen olacaktır. Doğu Roma çoktan çöktü. Osmanlı Beyliği bu çöküşü izleyecek ve yönetecektir.
-Bu kadar hazırlıklılar mı?
-Üstad: Koşullar onları hazırlıklı hale getirecektir. Şimdi Viyana Kilise Konseyi ile birlikte birçok krallık da Doğu’ya araştırmacılar, casuslar ve İslam’a girip yükselecek özel kişiler gönderecektir. Biz, bunların bulunmasında, eğitilmelerinde ve Doğu’daki irtibatlarını sağlamakta etkin olmak ve bu gizli görevli Hıristiyan unsurların bize çalışmalarını organize etmek zorundayız.
-Osmanlı Beyliği İstanbul’un batısına yerleşirken biz de Osmanlı Beyliği’nin beynine yerleşmiş olacağız.
-Üstad: Roma İmparatorluğu’nda da böyle oldu. Bu, tarihin ve imparatorluk olacak ulusların kaderinde vardır. Tanrı’nın değişik işleri ve kararları vardır, Tanrı önünü açtıkça aklını kapatıyor olabilir. Niyetlerinde istikrar sahibi olmak ve Tanrı’nın işlerindeki ince stratejileri öngörmek bizim mesleğimiz değil midir? Şimdi büyük savaşlar başlayacak. Bizans’ın çöküşünü organize ederken Hıristiyan ve İslam dünyasının da yükselişini tanzim etmemiz gerekiyor. Çünkü Tanrı, Bizans’ın varisi olarak Osmanlı Beyliği’ni tayin etti. Hıristiyanlar da Osmanlı Beyliği ile mücadele ettikçe gelişecekler ve büyüyeceklerdir. Sonuçta Hristiyanlar, Osmanlı İmparatorluğu’nu yenerler.
-Bu sonucu biz göremeyeceğiz değil mi büyük üstad?
-Üstad: Öngörü çok iyi çalışılmışsa, öngörmekle görmek eş anlamlı olur.
Ekim 1498, Dublin'de ufak bir yel değirmeninde...
-Vasco da Gama Ümit Burnu’nu geçti üstadım. Artık Doğu’ya, Uzak Doğu’ya geçiş için Osmanlı, Rus ve İran topraklarını kullanma zorunluluğu ortadan kalkmıştır.
-Üstad: Bu çok büyük bir müjde. Artık Osmanlı İmparatorluğu kademeli olarak zayıflayacaktır. Hem Doğu’ya hem Batı’ya hem de Güney’e doğru ilerleyeceğiz. İtalya, Almanya, Fransa ve İngiltere’de çok ilginç siyasal, dinsel, kültürel ve teknolojik gelişmeler var. Bunun askeri sonuçları olacaktır.
-Osmanlı İmparatorluğu kademeli bir gerileyiş içinde efendim. Casuslarımızın aktardığı bilgiler, imparatorluk içindeki çöküşün ebatları konusunda ciddi bulguları bildiriyor.
-Üstad: Osmanlı, Bizans’ın vârisi oldu fakat Roma ve Bizans’tan çıkarması gereken siyasal, yönetimsel, bilimsel, askeri, toplumsal, dinî ve eğitimsel dersleri ihmal etti. Bu ihmal, Osmanlı İmparatorluğu için telafi edilemez sonuçlara sebep olacaktır.
Ocak 1949, Floransa'da bir mezar başında...
-Üstadım az önce Henry Corbin’in İslâm, Şiilik, Hasan Sabbah ve İslam tasavvufu ile ilgili incelemeleri elimize ulaştı, görmeniz gerekiyor.
-Üstad: Henry Corbin’in incelemelerinin İran üzerinde yoğunlaşması, Şiilik ve Hasan Sabbah araştırmaları, Garaudy’nin entegrizm irdelemeleri çok değerli. İngilizlerin Ortadoğu ile ilgili çalışmaları, Amerikalı stratejistlerin ve Alman felsefecilerin verileri ile Doğu’nun kapısı Batı’ya, Doğulular da değerlendirebilirlerse, Batı'nın kapısı Doğu’ya açılmış olur.
-Bernard Lewis’in çalışmaları da şu anda ulaştı.
-Üstad: Çin’in, Amerika’nın, Hindistan’ın ve Ortadoğu'nun yeniden keşfi gibi bir tablo ile karşı karşıyayız. Coğrafi, teknolojik ve bilimsel keşifler sahiplerini istikrarlı bir şekilde korur, iyi kullanırlar ise. Şimdi sıra insan beyninin keşfinde. Bu konuda henüz çok az mesafe alınabildi. Yapay zekâ en popüler inceleme alanı. İnsan zekâsı ile paralel yapay zekâ çalışmaları yapılıyor olsa da insan beyni keşfedilmemiş bir Amerika gibi duruyor. Hasan Sabbah’ın insan beyni ile ilgili keşifleri onun sonunu hazırladı. İnsan beyni keşfedilirse Evren’in keşfi için en büyük adım atılmış olur. Bu bakımdan Platon çok önemli bir isimdir.
-Efendim Milton Friedman ve ekibinin ekonomi ile ilgili son etütleri geldi.
-Üstad: Kabil-Habil bilimi olarak ekonomi ya da insanı kavrama ve keşfetme bilimi olarak ekonomi… Davranışsal ekonomi araştırmaları ile insan beyni araştırmaları "İnsan denen meçhul" kavramını daha da derinleştirebilir. Çünkü insan beyni, Evren gibi ebatsız bir bilinmezdir. Keşfedildiği kadarı bile sonsuz değerlidir.
-Efendim, Viyana Kilise Konseyi’ni ve onun açtığı yolda ilerleyenleri anma etkinliği için açılış konuşmasının metnini getirdim.
-Üstad: Bu anma kamuoyuna açık olmamalı.
-Ama Batı ve insanlık bu çalışmalardan inanılmaz bilgiler edindi, büyük kazanımlarımız oldu.
Bu gizlilik niye?
-Üstad: Nezaket ve geleceği öngörerek yaşamak, hayatı her daim güzel kılar. Kadim atalarımız kendilerini ön plana çıkarmaktan hep çekinmişlerdir.