Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Afrika’ya kim hakim olacak: DEAŞ mı, el-Kaide mi?

Fransa yerel seçimlerinde partisi büyük bir yenilgi aldığında Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un yaptığı ilk şey, Fransız kuvvetlerini ziyaret etmek ve onlarla endişe verici son gelişmeleri görüşmek için geçen pazartesi günü Mali’ye gitmek oldu. Zira Afrika kıtasının Sahel bölgesi, bölge hakimiyeti için rekabet eden aşırılık yanlısı cihadist hareketlerin savaş alanı haline geldi.
Geçen mayıs ayında DEAŞ örgütü “el-Neba” adlı sayfasında kendisi ve el-Kaide bağlantılı  gruplar arasında çatışmalar olduğunu açıklamıştı. DEAŞ, Cemaat Nusret el-İslam vel Muslimin örgütünü kendi kontrolündeki alanları ele geçirmek için şiddetli bir savaş çıkarmakla suçladı.
Geçen yıldan bu yana söz konusu örgütlerin birbirlerine düzenledikleri saldırılar alevlendi. El-Kaide ve DEAŞ’ın yanı sıra bölge genelinde dağınık şekilde çok sayıda küçük terör örgütü ve kabilelerle ilişkili milis güçleri bulunuyor. Bu örgüt ve güçlerin bölgedeki son hareketlenmeleri, kaynak ve finansman eksikliği nedeniyle içlerinden bazı grupların ayrılıp iki temel aktöre katıldıklarını gösteriyor. Bu ayrılıklar DEAŞ ve el-Kaide terör örgütlerinin bölgedeki güçlerini artırmalarına yardımcı oluyor. Sonuç olarak Sahel bölgesi şu anda terörist faaliyetlerde artışa tanık oluyor.
Mağrip el-Kaidesi, 1992 yılında Cezayir iç savaşında derinlere kök salmıştı. O yıl düzenlenen genel seçimlerde İslami Kurtuluş Cephesi seçimleri kazanmanın eşiğindeydi. Bunun üzerine Cezayir ordusu, İslamcı bir partinin seçimleri kazanmasını önlemek amacıyla seçimlerin ikinci turunu iptal etti. Buna karşılık parti içindeki aşırılık yanlıları rejime karşı topyekun bir savaş başlatma çağrısı yaptılar. Yaklaşık 4 bin teröristten oluşan bir grup kurdular. Daha önce İslami Kurtuluş Cephesini desteklemeyen bazı radikal İslamcılar da diğer gruplarla birleşti ve yaklaşık 2 ila 3 bin savaşçıdan oluşan Silahlı İslami Grup’u tesis ettiler. Ekim 1992’de merkezi bir komuta yapısı olmadan gevşek bir şekilde birbirine bağlı bu grupların çoğu hükümete karşı bir terör dalgası başlattı. Ordunun bu saldırılara sert bir şekilde karşılık vermesi, 1998’e kadar devam eden iç savaşa yol açtı. Cezayir, İslamcılar ile hükümet güçleri arasındaki şiddetli bir savaş sarmalına girdi. Çoğu sivillerden olmak üzere 150 bin üzerinde kişi bu savaşta hayatını kaybetti. O günlerde teröristlerin uzak köylere düzenledikleri saldırılarda işledikleri katliamları duymaya başladık. Sonunda bazı terörist gruplar hükümetle görüşüp silahlarını bırakırken bazıları da Mali’nin kuzeyindeki ıssız bölgeye kaçtı.
1998 yılında Silahlı İslami Grup gruplarından birinin lideri olan Hasan Hattab kendi örgütünü kurarak kendisine “Selefi Vaaz ve Savaş Grubu” ismini verdi. El-Kaide örgütü ile kurduğu bağlantılar nedeniyle bu grup 8 yıl sonra dünyanın radarlarına yakalandı. Eylül 2006’da Usame bin Ladin’e bağlılığını açıkladı ve birkaç ay içinde adını “Mağrip el-Kaidesi” olarak değiştirdi.
2015 yılında kısa bir çatışma döneminden sonra “el-Murabitun” adlı yerel bir grup da kendisine katıldı. 2017’de Mağrip el-Kaidesi, Ensar ed-Din ve el-Murabitun örgütlerinin kendisine katılmasından sonra Cemaat Nusret el-İslam vel Müslimin’i kurduğunu açıkladı. Şu anda Cemaat Nusret el-İslam vel Müslimin, Mağrip el-Kaidesi ile merkezi El-Kaide örgütünün himayesi altında faaliyet gösteriyor.
2015’de “Murabitun” örgütünün üst düzey yetkililerinin Mağrip el-Kaidesi ile uzlaşıp saflarına katılmayı düşündükleri bir dönemde “Adnan Ebu Velid el-Sahravi” liderliğindeki grup kendisinden ayrılarak DEAŞ’a bağlı olduğunu açıkladı. Bu grup kendisine Büyük Sahra Çölü Örgütü adını verdi. Fakat DEAŞ liderliği, bu açıklamayı görmezden geldi ve söz konusu örgütü Afrika kıtasında kendisine bağlı bir örgüt olarak tanıdığını açıklamak için 17 ay bekledi. DEAŞ’ın bu örgütün kendisine katılmasını kabul etmek için 1 yıldan fazla bir süre beklemesinin sebebi hakkında birçok tahmin bulunuyor. Tezlerden biri, DEAŞ’ın Irak ve Suriye’de etkisinin zayıflamasının örgütü kendisine yeni bir üs aramaya zorladığını ve bu bağlamda, sınırların kolaylıkla ihlal edilebildiği, yönetimlerin zayıf olduğu ve yönetilemeyen geniş alanların bulunduğu Sahel bölgesinin yeni bir üs için en iyi seçenek olarak ortaya çıktığını belirtiyor.
Başka bir terör örgütü olan Boko Haram ise daha önce Mağrip el-Kaidesi ile yakın ilişkiler kurmuştu ama 2015 yılında Boko Haram lideri Abubekir Şekau, DEAŞ’a bağlılığını deklare etti. Ne var ki DEAŞ, kendisine bağlı Boko Haram’ın liderliğine tek taraflı olarak Ebu Musab el-Bernavi’yi atadığında Şekau ile arasında bir çatışma çıktı. Bu, bölgede bir bölünmeye yol açtı. Örgüt üyeleri her ikisine de bağlılıklarını sunmayı taahhüt ettiler.
Mağrip el-Kaidesi başlangıçta kendisine 3 strateji belirledi: Kuzey Afrika’yı (Mağrip) sempatizan toplama merkezi, Irak’ı savaş alanı, Avrupa’yı ise Fransa’ya karşı saldırgan propagandasını sürdürdüğü alan olarak belirledi.
DEAŞ’ın Irak’ta yenilgiye uğratılmasıyla bu yılın başından itibaren Sahel bölgesinde DEAŞ ile el-Kaide arasındaki çatışmalar arttı. Her iki terörist grup da birbirlerini cihat yolundan sapmakla suçluyor. DEAŞ, el-Kaide’yi hoşgörülü olmakla suçlarken el-Kaide de DEAŞ’ı gereğinden fazla vahşi ve acımasız olmakla suçluyor.
İki grubun düşmanın kim olduğuna dair ideolojik farklılıkları ve farklı algıları var. El-Kaide hükümete, bürokratlara ve yabancı güçlere karşı savaşıyor ve Müslüman vatandaşlara zarar vermekten kaçınıyor. Buna karşılık DEAŞ, tekfir ilkesine inanıyor ve üyelerine Müslümanları öldürme izni veriyor. DEAŞ’ın ideolojik öğretileri daha çok “hilafet”i kurmayı taahhüt eden ideolojik savaşçılar inşa etme temeline dayanıyor.
Bölgedeki kaynak eksikliği, terörist grupları kendilerini destekleyebilecekleri alanları ele geçirmeye zorladığı için ortak ve birbirine karşı saldırılar düzenliyorlar. Zira “DEAŞ” ve “El Kaide”nin etki alanı belirli stratejik alanlarda birbiriyle örtüşüyor. Bu da, genel olarak iki grup arasında gerginlikler yaratıyor.
Bu yılın ilk çeyreğinde iki grup arasında az da olsa var olan barışçıl ilişki şiddetli ve ölümcül yüzleşmelere dönüştü ve farklı alanlarda birbirleriyle çatıştılar: Mali’nin Mopti bölgesi, iç Nijer deltası ve Mali-Burkina Faso arasındaki sınır bölgesi gibi.
Bilindiği gibi Mali’nin kültür varlıkları daha önce el-Kaide’nin şiddetli bir saldırı ve istilasına maruz kalmıştı. Bunların başında da Cenne bölgesindeki Büyük Camii geliyor. Sahel mimarisinin mükemmel bir örneği olan bu şaheser, Mali’nin güneyinde kavurucu çölün uzak ve kurak bir bölgesinde bulunuyor. Bu çekici ve eşsiz bina, 91 metre uzunluğunda ve 20 metre yüksekliğinde bir alana inşa edilmiştir. Dünyanın kil tuğlalarla inşa edilmiş en büyük binasıdır. Cami, bu bölgeyi simgeleyen Sudan-Sahel mimari tarzının en güzel örneği olarak tanımlanmaktadır. Ahşap iskele kullanımı ile öne çıkmaktadır. Cenne bölgesinde UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde yer alan kuşkusuz en önemli alandır.
Güç açısından bölgede el-Kaide mensuplarının sayısı DEAŞ’a mensup olanları aşıyor. Örgüt şu ana kadar Nijer Deltası’nı çevreleyen bölgeler üzerindeki hakimiyetini koruyor. Geleneksel olarak, Sahel bölgesine egemen olanlar ve hükümet güçlerini hedef alanlar listesinin başında yer alanlar el-Kaide ve müttefikleriydi.
Sahel bölgesi uzun bir zamandır yoksulluktan, kötü yönetimlerden, işsizlikten, kabileler arası çatışmalardan muzdarip. Şimdi de bu talihsiz durumu sadece daha da ağırlaştıracak DEAŞ ile el-Kaide arasında büyüyen çatışmalara tanık oluyor.
ABD’nin bölgedeki güçlerini çekme kararı durumun daha çok kötüleşmesine neden oldu. Fransa ise bugüne kadar bu bölgede taahhütlerine bağlı kalan tek ülke. Cumhurbaşkanı Macron’un söz konusu bölgeyi neden sürekli ziyaret ettiğini de bu yüzden biliyoruz.