Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Arap halklarının kederi

Beyrut’u yakan korkunç patlama yalnızca Beyrut’ta gerçekleşmedi. Aksi görünse bile tüm Arap toplumunda meydana geldi. Sembolik anlamda ateş, acıdan uzak değildir ve ateş heyecan ve acının zirve noktasıdır.
Yanan Beyrut arenası, tamamen kasvetli bir dumanla kaplandı. Çok sayıda ölü ve yaralıya yol açtı. Tüm bunlar ise yeni ve ek bir Arap kederini yazdı. Umulur ki Beyrut yangınının ve tıkanıklığımızı artıran nedenler sonrasında Arap halklarının kederi daha da net bir hal alır
Peki herkes açısından net olan bu keder ne?
Genel olarak Arap ülkelerindeki halkların şartlarına baktığımızda çoğunluğun, hala ganimet zihniyetiyle yöneten siyasi seçkinlerden mustarip olduğuna, iyi yönetim kavramını, koşullarını ve vatandaşlık haklarını derinlemesine anlamada gelişim kaydetmediğine tanık oluyoruz. İktidardaki çoğu siyasi elit açısından ise halk, kullandıkları popüler bir üs ve seçim hazinesinden başka bir şey değil.
Halk, kurum, kafe, otel, restoran, hayat, güzellik ve kültür dolu küçük bir şehirde, patlamaya yol açabilecek küçük bir yangına, insani ve ekonomik bir felakete neden olacak malzemeler depolamak nasıl düşünülebilir?
Bu noktada cehaletle ve çok zayıf bir sorumluluk duygusuyla karşı karşıyayız. Çünkü eğer bir sorumluluk olsaydı, bu sorumluluğun iyi şekilde üstlenilmesine olanak tanırdı.
İktidar makamları, ülkemizdeki politikacıların gözlerini alan bir ayrıcalıktır. Bu noktada da başarısızlıktan korkan kimseyi bulamıyoruz. Sorumluluk sahibi olan beşeri canların, hayallerin ve kalplerin var olduğu da biliniyor. Nitekim olası bir hatası, ağır sonuçlara mal oluyor.
Bu nedenle Arap halkları uzun yıllar boyunca çeşitli koşullardan mustarip kaldı. Devrimler de sabır da işsizlik ya da yoksulluğa yardımcı olmadı. Tanık olduğumuz bu başarısızlık, ülkemizde siyasetin zayıflığından, halklara hizmet etmek ve ilerlemek için samimi bir iradenin yokluğundan kaynaklanıyor.
Bazı göstergelere baktığımızda Arap dünyasının, cehalet oranının düşmesinin yanı sıra, kadının statüsünün iyileştirilmesi ve tüm alanlarda yetkinliklerine başvurulması gibi güçlü unsurlarla dolu olduğunu görüyoruz. Bunlar, Arap ülkelerinde eğitimin en önemli göstergeleri konumundadır. Öte yandan yolsuzluğun yayılmasıyla yanlış ekonomi ve kalkınma politikaları çizen siyasi elitleri, şımarıklık ve fırsatçılık ruhuyla harcanmış devlet bütçelerinin karşısında buluyoruz. Bir başka deyişle Arap halklarının krizinin, büyük ölçüde onları yöneten siyasi elitlerden kaynaklandığı sonucuna varılabilir.
Demokratik uygulamadaki gecikme, halklarımızın da uygulamalarının ilk aşamasında başarısızlıklarından mustarip olmasına neden oldu. Tunus, bu durumun en iyi örneği olabilir. Zira üç kez şeffaf seçimler yapılmasına rağmen, gerginlikler, ideolojik çatışmalar, politikacıların zayıflığı ve dar zihniyetleri Tunus’u her alanda geriye götürürken, dış borçları ödeyemez hale getirdi, ülkede devrimin doğrudan nedeni olan işsizlik oranında düşüşe yol açmak yerine, işsizlik düzeyini artırdı.
Tüm bu kelimelerin asıl amacı şudur: Arap halkları, ellili ve altmışlı yıllarda eğitim ve sağlık gibi toplumsal alanlarda gerilerinde miraslar bırakan siyasi elitlerin de farkında. Ancak liderlerin önderliğindeki bu elitler, siyasi yönü ihmal ettiler. Maalesef ki bunların ardından gelen elitler ise her şeyi daha da ihmal ettiler. Başarı sağlayan noktalar ise, tüm toplumsal yapıyı geliştiren yapısal değil, kısmi niteliktedir.
Gelişimin kapsamlı olup olmadığına henüz tanık olmadık. İnsani gelişmeden ekonomik kalkınmaya, özgürlüklerin ve hakların geliştirilmesine kadar kalkınmanın tüm boyutları birbiriyle çalışıyor. Aynı şekilde hâlâ birbirlerinden ayrı parçalardan oluşan bir politikayla, toplumsal yapıyla uğraşıyoruz. Bu durum ise ölümcül bir hatadır, tecrübeler ve araştırmalarla kanıtlanmış derin bir metodolojidir.
Siyasetin, halkın içinde bulunduğu bu kötü koşulların başlıca nedeni olduğunu söyleyebiliriz. Acıyı daha derinleştiren şey ise, zayıf siyasi performansın yanı sıra birçok Arap siyasi alanında siyasi bir gücü temsil eden bazı büyük tarafların vatana ve halka karşı zayıf bir sadakat göstermesidir. Burada, kınayarak şu soruyu soruyoruz:
Halkının bir kısmı tarafından seçilen bir partinin, başka ülkelerin gündemlerini yerine getirmesi nasıl mümkün olabilir?
Birçok ülkede meydana gelen şey ise bazı Arap halklarının kendilerini, bölgesel anlaşmazlıkların odağında bulması durumudur.
Öte yandan bu acıda, Arap medyasının rolüne de atıfta bulunabiliriz. Birçok Arap ülkesinde medya, ekonomi ve para evliliği, bazı ülkeleri bir pazara dönüştürdü, halkın bağımsızlığı ise anlaşmalara ve çıkarlara bağlandı. Bahsettiğimiz şey medya, zira medya, eleştiri ve tarafsızlık yoluyla politik ve finansal gücü elinde tutanlar üzerinde kontrol ve baskı uygulayabiliyor.
Ülkelerimizdeki siyasi çalışma yasalarının revize edilmesi ve katılaştırılması gerektiği, ayrıca para, medya ve siyaset arasındaki evliliği yasaklayan yasaların yayınlanması ihtiyacına ek olarak, kesin koşullar ortaya koyanların tekelciliğinin kırılması gerektiği kanaatindeyim. Zira bu evlilik tecrübeleri başarısızla sonuçlandı, kurbanları da her zaman ilk olarak halk oldu.