Nedim Kuteyş
Lübnanlı gazeteci
TT

Hizbullah rejimini devirmek

“Biz geçmişin bir parçası olduk”, şimdi Lübnan’ı vuran kriz gibi ciddi krizlerin kendisinde uyandırdığı travmatik samimiyet anlarından birinde Dürzi lider Velid Canbolat, tam olarak bu ifadeyi kullanmıştı.
Bunun en iyi kanıtı da Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri’nin Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a sivil bir devlet inşa etmek için Lübnan’a yardım etmesini önermesidir. Gerçeklikten ve onun zamansal, mekansal ve kriz bağlamlarından daha büyük bir kopukluk olabilir mi? Berri, 1984’te yönetime katıldığında mevcut Fransa cumhurbaşkanı 7 yaşındaydı. (1977 doğumlu) Çocuk büyüdü, Fransa’nın cumhurbaşkanı oldu ve Charles De Gaulle, François Mitterrand ve Jack Chirac’ın koltuğuna oturdu. Berri ise hala kendisi için dünün çocuğu olan birisinden yardım istiyor.
Canbolat bu açıklamayı yapmakta kesinlikle gecikti. Daha doğrusu, 2016 sonbaharında gerçekleşen cumhurbaşkanlığı uzlaşmasının, ondan ve kendisini itiraf etmekten kaçınmak için son fırsat olduğu gerçeği sonunda kabul etmiş oldu.
Bahsi geçen cumhurbaşkanlığı uzlaşısı fırsatını kaçırarak siyasi sınıf, Lübnanlıların kendisine verdiği ve Canbolat’ın öldüğünü itiraf ettiği temsil yetkisini yenileme fırsatını da kaybetti. Onunla birlikte, Lübnanlılar da kaybetti. Zira yöneticileri son 3 yılı, finansal, parasal ve ekonomik çöküşü onların ve çocuklarından uzak tutmak için değerlendirmediler.
Ardından limandaki fırtına yaşandı. Bu kıyamet misali patlama, şehrin yanı sıra mevcut hakim yapı içindeki istisnasız tüm yelpazelerden siyasi güçler aracılığıyla siyasi ve ekonomik reform olasılığına dair tüm yanılsamaları da öğüttü.
Belki de Arap okuyucu, fiziksel ıstıraplardan önce ruhsal ıstırapları tatmış Lübnan vatandaşlarının, rejimi devirmek istediklerini söylediklerinde ne demek istediklerini anlayamayabilir.
Hangi rejimi devirmek istiyorlar ve kim bu rejim?
Bugün Lübnan’ı yöneten, Hizbullah ve müttefiklerini içeren “Hizbullah rejimi”dir. Siyasi rakiplerinin büyük bir bölümü de bu sisteme dahildir. Bu, kendisine demokrasi, seçimler ve siyasi çatışma sıfatlarını mal eden ama derinde Hizbullah’ın yönettiği, Lübnan siyasi hayatı adı verilen illüzyonun sürekliliğini garanti edecek şekilde kurallarını, çerçevesinin genişliğini ya da darlığını belirlediği tek bir oyundan ibarettir.
2005 yılında gerçekleşen Refik Hariri suikastının rahminden Lübnan’da yeni bir siyasi evre doğdu. Bu evrenin en önemli başlığı: Suriye ve Lübnan’da tek bir rejimi yöneten iki Esed Suriyesiyle mücadele etmekti. Ancak, 7 Mayıs 2008’de gerçekleştirdiği darbe, sonrasında Doha’da imzalanan ve diğer güçlerin kendisine boyun eğmesini sağladığı anlaşma ile Hizbullah, Suriye rejiminin varisi olduğunu kesinleştirdi. Lübnan Hizbullah rejimi aracılığıyla yönetilmeye başladı. Seçim yasaları, bakanlıkların dağıtımı, bakanlar kurulunun işleyişi, siyasi ve ulusal öncelikler, dış ve savunma politikaları, parlamentonun işleyişi, cumhurbaşkanının kimliği, kamu siyaseti ile bağlantılı her şeyde kararları o almaya başladı. Bu rejimin fermantasyonu ve gelişmesi sırasında, siyasi muhalefet alanları gerilemeye devam etti. Öyle ki siyasi güçler sonunda kendi çıkarlarının, şu makama kendi adamlarını atamak ya da şu ihaleyi almalarını sağlamak gibi adam kayırma ve ahbap çavuş ilişkilerinin makul bir seviyede korunması karşılığında neredeyse tüm güçlerini Hizbullah’a devrettiler. İşte o zaman siyasi muhalefet en düşük seviyelerine ulaştı. Bu, geçmişte 14 Mart adıyla bilinen bloğun liderlerinin yalnızca sahte şahitler ve Hizbullah’ın elinde kendisini Lübnan’ı tek başına yönetme tuzağından kurtaran bir silaha dönüşmelerine yol açtı. Lübnan, ikinci bir Gazze’ye dönüştü.
Gerçek şu ki, Lübnan’ı yöneten Hizbullah rejimini anlamaktaki herhangi bir kafa karışıklığı ya da hata, Lübnanlıların gelecekleri üzerinde korkunç etkileri olacak siyasi seçenekler ve uluslararası önerilerle kumar oynamanın başlangıcıdır. Daha da tehlikelisi, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, Lübnan siyasi yapısını bugünkü haliyle yani Hizbullah rejimi formatı ile anlayamayan “oryantalist” açıklamaları ile bu tür fikirlerin oluşmaya başlamasıdır.
Macron’un ulusal birlik hükümeti kurulması, erken seçimler, siyasi olmayan konuları ele almaya odaklanmakla ilgili önerileri, rejimin başkanı Hasan Nasrallah’ın beklediği formüldür. Bu, Batılı müdahalelere ilişkin geleneksel şüpheci tavrının aksine Macron’un ziyaretini neden hemen memnuniyetle karşıladığının izahıdır.
Zira düzenlenecek seçimler şu iki hususa tabi olacak:

  1. Seçim yasası
  2. Hizbullah’ın silahı

Dolayısıyla düzenlenecek seçimler en nihayetinde, Hizbullah’ın silahının kendi çevresindeki doğrudan gücü, diğer çevrelerdeki yakıcılığı ve bu yakıcılığın doğuracağı Hizbullah’ı memnun etme girişimlerinin kurbanı olacaktır. Egemen güçler iki seçim kazandı ama Hizbullah’ın silahı sebebiyle ülkeyi yönetemedi. Hal böyleyken ve şu anda Hizbullah rejimi mekanizmasının bir parçası haline gelmişken, ülkeyi Hizbullah ve silahından bağımsız bir şekilde yönetebileceklerine hangi gözlemci inanabilir?
Peki, çözüm nedir?
Lübnanlılar ve uluslararası toplum, Beyrut limanı felaketinin boşuna gitmesine izin vermemelidir. Bedel ödeme korkusu Lübnanlıları, bedellerinin çözümsüzlüğün bedelinden daha ağır olduğu birçok kez kanıtlanmış çözümlere götürmemelidir. Mişel Avn’ın cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra bu olmadı mı? Cumhurbaşkanını seçememe krizinin ve bunun yarattığı boşluğun daha az maliyetli olduğu ortaya çıkmadı mı?
İran’da, bölgede ve Lübnan’da zaten krizde olan "Hizbullah rejiminin" krizini derinleştirmekten başka seçenek yok. Lübnan'ın şu anda ihtiyacı olan şey, 7’inci fasıl kapsamında alınacak bir BM kararıyla cumhurbaşkanının görev süresini kısaltmak, Lübnan cumhurbaşkanının meşruiyetini, haftalar ile sınırlı bir geçiş dönemine bağlamak, daha sonra da uluslararası güvenilirliğe sahip Lübnanlı bir şahsiyeti, ekonomiyi kurtarma hükümetini kurmakla görevlendirmektir. En önemlisi ise genel seçimleri şu iki husus gerçekleşene kadar ertelemektir:

  1. 1701, 1559, 1680 sayılı BM kararları ve ilgili diğer kararları referans alarak Hizbullah’ın silahına karşı bölgesel bir uzlaşıya varmak
  2. Magnitsky Yasası hükümleri ve yaptırımlar aracılığıyla mevcut parlamentonun meşruiyetinin kontrol altında tutulması. Bu yasanın hükümleri ve yaptırımlar, parlamento ve başkanı, CEDRE Konferansı reform belgelerinden Lübnan İçin Uluslararası Destek Grubu Deklarasyonu’na uluslararası belgelerde öngörülen gerekli reformların önünde duran tüm siyasi güçlerin başının üzerinde sallanan Demokles’in kılıcı gibi olmalıdır.

Takip edilmesi gereken yol, Hizbullah’ın müttefikleri ve rakiplerinden oluşan Hizbullah rejimini tamamen dağıtmak, yeni bir siyasi elit üretmek için ülkeyi yeni mekanizmalara açmaktır. Bunlar gerçekleştiğinde, yeni Lübnan’ın doğuşundan bahsedebiliriz.
Canbolat’ın dediği gibi “Şimdi var olan her şey geçmişte kaldı”. Uluslararası toplumun görevi, Lübnanlılara bu geçmişi aşmakta yardımcı olmaktır. Macron’un “oryantalist” fikirlerinin benimsenmesi durumunda olacağı gibi yenilenmesine katkıda bulunmak değil.
Rejimin yenilenmesi değil değiştirilmesi gerekiyor ve bu mümkündür.