Beyrut patlaması, ülkenin İran etkisinden kurtulup Hizbullah’ın silah gücünden arındırılmasıyla ilgili güçlü bir gerekliliği gün ışığına çıkardı. Bu gerekliliğin gerçekleşmesi için bölgesel ve uluslararası bir irade gerekiyor.
Kimsenin başka bir savaş istemediği gerçeğini göz önünde bulundurursak karşımıza Hizbullah’ı silahlandırma faaliyetlerinden alıkoyacak ambargolar ve hareket kabiliyetini sınırlandıracak ciddi bir irade tek yol gibi görünüyor. Tabi bu durum İran’ı, Lübnan’da veya bölgede çatışmalara girmeye veya 2006 da olduğu gibi İsrail’le yapay bir savaşa sürükleyebilir. Ayrıca şu yadsınamaz gerçeği göz ardı etmemek gerekir ki İran ve Türkiye politikalarıyla ve hatta daha büyük ülkeler bile bu ülkenin içine müdahale etmekten geri durmayacaklardır. Mesela Başkan Trump’ın vaatleri bile uzun sürmez, bir yerde ABD de bu işe müdahil olacaktır.
İran erken dönemde yayılmacı politikanın önemini kavrayıp sırasıyla Suriye’den Beyrut’a ordan Bağdat’a ve Sana’ya bir nüfuz ağı oluşturdu. Lübnan’ı, İsrail’le karşı bölgesel denge stratejisi çerçevesinde kullandı böylece gücünü bölgede hissettirdi. Suriye, Lübnan’da bu stratejiyi İran’dan çok daha önce uygulamaya çalışmıştı. Zira Suriye’nin, Lübnan’daki iç savaşı durdurma bahanesiyle Arap Birliği destekli tankları Beyrut sokaklarında boy gösterirken aslında bu tanklar Lübnan’ı işgal edecek Truva atlarıydı. Suriye Lübnan’da yönetime hakim olup ülkeyi İsrail’e karşı savaşta açık bir cepheye dönüştürdü. Üstelik Lübnan’da İsrail’le açık biçimde savaşırken kendi topraklarında ise dönemin Amerikan Dış İşleri Bakanı Henry Kissinger’la imzalan Golan tepeleriyle ilgili barış anlaşmasına sadık kalarak İsrail’le barışı sürdürmeye devam etti.
Bu küçük ülke dünyanın en çeşitli ve renkli dini ve etnik renkliliğiyle tarihte her zaman anlaşmazlıklar sebebiyle savaşlar ve çatışmalara sahne olmuştur.
Mısır başkanı Cemal Abdülnasır geçtiğimiz yüzyılın ortalarında dönemin Lübnan başkanı Kamil Şamun’un Süveyş Kanalı meselesinde Batıyla ilişkilerini kesmemesi sonucu yerel solcu ve komünist güçleri kullanarak Lübnan’a hakim olmaya kalkıştı. Bu gelişmeler sonucunda dönemin Amerikan Başkanı Eisenhower bölgeyle ilk sıcak temasını yaparak Lübnan’a 14 bin asker sevk edip Mısır’ın yönetimi değiştirme çabasını bertaraf edebildi.
60’larda bölgesel zıtlaşma Suudi ve Nasırcı iki blok arasında seyretti. Yemen’deki savaşla aynı zamana denk gelen bu çekişmeler, iki karşıt blok bölgeyi dolaylı yollardan cepheleşmelere itti.
70’lerde Filistinli silahlı gruplar Ürdün’den çıkartıp Lübnan’a sürülürken Lübnan, Tahrir Örgütü yönetiminde alternatif bir Filistin’e dönüştürüldü. Ta ki 1982 yazına kadar İsrail’in silah gücüyle onu bertaraf ettiği vakte kadar. İsrail’in bu operasyonuyla belki sıcak çatışmalar durmuş oldu. Ancak bu küçük ülke yerel, bölgesel ve küresel güçlerin dolaylı çatışma ve anlaşmazlıklarına her zaman sahne olmaya devam etti. Monarşi yanlıları ve cumhuriyetçiler arasında ve yine Nasırcılar, Suudi Arabistancılar ve yine bazı ülkelere karşı Lübnan’da bloklar oluşturuldu.
Savaş, özgürce yapılmış bir seçim değildi. Lübnan’ın, tarafsız kalma lüksü yoktu.
İran’ın, Lübnan’ı işgali aslında ülkedeki maşası Hizbullah’ın eliyle gerçekleştiğini söylemek son derece yerinde bir tespit olacaktır. Ancak İran’ın bu çabalarının, İsrail’in askeri savunmasını göz önüne alındığında başarılı olmayacağı aşikar görünüyor. Aslında Lübnan’da Hizbullah’a karşı sivil bir muhalefet vardı ancak İran, Hizbullah aracılığıyla bu muhalefetin siyasi liderlerini ve entellektüellerini belki de hiç bir ülkede görülmemiş şekilde katletti. Böylece İran, Lübnan’ı Suriye, Irak ve Yemen’de yürüttüğü savaşlarına destek olacak bir üsse dönüştürdü. Bölgede çekişme ve kutuplaşmalar devam ettikçe siyasi oyun da devam edecek demektir.
Bu ortam Türkleri ve Katarlıları da harekete geçirecek ve Libya’dan sonra bu sıcak gelişmelere Lübnan’da dahil ederek yeni maceralara atılacaklardır. Beyrut patlaması Hizbullah’ı silahsızlandırma eylemi ve kararlılığını öne çıkardı, bu da peyderpey İran’ın Lübnan’daki nüfuzunun sona ermesi demektir. Kuşkusuz Amerikan ambargosu Hizbullah’ı epey zayıflattı bu yüzden de Beyrut sokaklarında halkın kendisine karşı olan öfkesini bastıramıyor.
TT
Bölgesel çatışmaların ortasında Beyrut
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة