Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Filistin ve barış: Tarihin döngüsü ve gerçek

Tarihte sabit olan, hareket ve değişimin sürekli olduğudur. Bu değişimi güçlü bir şekilde ilan eden kararlar ve tutumlar, bir tarihi aşamanın sona erip yenisinin başladığını, bir tarihi ruhun ölüp yenisinin başlangıcını ifade ettikleri için durgun bir suya atılan büyük bir taş gibidir. İbn Haldun, Hegel ve diğer filozof ile tarihçiler böyle derler.
Tarihin döngüleri ve değişkenlikleri tam bir kopuşu ifade etmez, bunun yerine öncelikleri yeniden düzenleyen, dengeler için yeni bir yapı dayatan değişkenlere pratik bir yanıtı ifade eder. Zira denenmiş bir şeyi denemek ve başarısızlıkta diretmek hatadır.
Burada yanıtlanması gereken acil soru şudur: Filistin 70 yıl içinde istediğini başarabildi mi yoksa her zaman iş işten geçip fırsatların kaçmasından sonra gelen uzun bir tavizler dizisi mi sundu? Ayrıca, Filistin halkı istediğini ya da mümkün olanın en iyisini mi elde etti yoksa daha iyisi olabilir miydi?
Geçmişi düşünmek bugünkü çözümleri engellese de bu tür sorular, yeni tarihsel döngüler yaratmaya, daha önce çalınmayan kapıları çalmaya, mümkün olan ile yaşamaya, hatta imkansızı istemeye bağımlı olmaya yardımcı olmaktadır.
Gerçekçi ve rasyonel açıdan, yanılsamalardan türetilen içi boş sloganlardan uzakta çözüm; kutsallığın arkasına saklanmak, hakkı tüketmek, ilkeyi manipüle etmek yerine mevcut sorunlarla başa çıkmaktır. Bu davranış, her şeyden önce mümkün olanın sanatı olan politikadır.
Onlarca yıldır imkansız sloganlar, Arap ve Müslümanların her tür desteği verdiği bir davada elde edilecek herhangi bir başarının ve ilerlemenin önünde gerçek bir engel oldu. Ancak sorunlar sloganlarla çözülemez. Başarılar sorunlar aracılığıyla daha fazla prim kazanmak için rekabet etmekle elde edilemez. Bundan ziyade, çabalama, çalışma, doğru vizyon ve gerçekçi verilerle uğraşmakla başarılı olunabilir.
Modern tarih, sadece bölgemizde değil dünyanın tamamında gelişemeyen tüm sorunların yok olmaya ve kaybetmeye mahkum olduğunu söylüyor. Alman şair Goethe şöyle der: “Son üç bin yıldan ders almayanlar karanlıkta yaşarlar”. Geçmişte Avrupa’da, dünyada ve özellikle Arap dünyasında "ulusçuluk" dönemi sona erdiğinde kendisini, pek çok ayrıntıda solcu komünistlikten siyasal İslamcılığa “enternasyonalizm” dönemi takip etmişti. Bu, düşüncelerin doğup zirveye ulaştığı ardından düşüşe geçip gerilediği ve sonunda öldüğü belirli bir zaman aralığında geçerli olduğunu ispatlamaktadır. Bugün ise insanlık; modern ulus devleti, halkların çıkarları, çıkarların öncelendiği döneme ulaştı.
Bir örnek bu düşünceyi daha iyi açıklayacaktır. Geçmişte Arap ve Körfez ülkelerinde ara ara ünlü “Filistin’e 1 Riyal” sloganı altında geniş çaplı kampanyalar düzenlenirdi. İnsanlar kazançlarından, öğrenciler harçlıklarından gönüllü olarak ve memnuniyetle Filistin için bağış yaparlardı. Bu tür kampanyalar bugün düzenlense, geçmişte gördüğü destek ve dayanışmayı göremez. Çünkü zaman bunların ötesine geçip geçmişe bağımlı kalmadan geleceğe doğru ilerlemeyi sürdürüyor. Zamanı geçmişe bağımlı kılmaya yönelik her girişim daha başlamadan başarısız olmaya mahkumdur. Filistin meselesine karşı tarihte açılan yeni hat, BAE'nin seçtiği barış yoludur ve onu diğer Arap ülkeleri izleyecektir. Bu az da olsa gecikmiş doğal bir gelişmedir ama önemli olan sonunda gerçekleşmiş olmasıdır. Kendisini engellemek, geçmişe bağlı kalmasını sağlamaya çalışmak ya da onu geri çekilmeye zorlamak isteyenlere rağmen devam edecek, yayılacak ve derinleşecektir.
Sloganlar, hakaretler ve suçlamalar, kalkınmanın gereklerine, devletlerin ve halkların ihtiyaçlarına engel değildir. Bazılarının haklı davaları tüketmekte diretmeleri, sadece adalete zarar verir. Dost ve müttefiklerin kaybedilmesine yardımcı olur. Çünkü, geçmiş bugünün karşısında duramaz. Tarihin döngülerini durduramaz. Sürekli gelişim ve her daim yeniden yaratılmaya mahkum ruhunu öldüremez.
Ölüme yaklaştıklarında davalarının da onlarla ölüme yaklaştığını sanan kişilerin ölümüyle davalar ölmezler. Hakaretlerde diretmek ilerleyen kervanı durduramaz. Değişim ve etkili olma kapısını gençlerin yüzüne kapatmak, başarısızlığın en iyi formüllerindendir. Yakın bir zamana kadar da bu formül kullanılıyordu.
Arap ve Müslüman halkları arasında gencisi ve yaşlısıyla Filistin davasına sempati duymayan yoktur. İhtilaf konusu, en başarılı yöntem ve en doğru çözümün ne olduğudur. Barış yolunun taraftarı olmak, on yıllardır tüm Arap ve Müslüman devletlerin ve halkların tercihi olmuştur. Savaş ilkesi tarihin bir parçası haline geldi. Barış, on yıllardır Arap ve Müslümanlara egemen olan ilkedir. Tüm Arap ve Müslüman ülkeler, hatta Filistin liderliğinin kendisi, doksanlı yılların ilk yarısında imzaladığı Oslo Anlaşması’ndan itibaren barış sürecine dahil olmuştur. Savaş taraftarlarının sesi çıkmaz oldu. Hiç kimse onları dinlemiyor. Bugün tek amaçları, genişletilmiş bir ufuk veya yaratıcı bir hayal gücü olmadan sadece reddetmek için her şeyi reddetmektir.
Hakaret ve suçlamaların tarihi durdurabileceğini, ülke ve halkları korkutup siyasi seçeneklerini ve stratejik planlarını belirlemekten, sorunlara kendi tepkilerini vermekten alıkoyacağını düşünmek saflıktır. Bu, basitçe başarısızlığın, dostları ve sempati kaybetmenin gerçek bir reçetesidir. Ne yazık ki bu, sürdürülemez özel kazançları korumak için bazıları açısından tek seçenek gibi görünüyor. Bahsi geçen seçenek ise, yaklaşık 15 yıldır içine batmış oldukları fiyaskodan sonra bölgedeki bazı ülkelerin seçeneklerine hakim olan aynı "stratejik uzlaşmazlık" ilkesidir.
Bugün Filistin liderliği için tüm seçenekler tükendi mi? Kesinlikle hayır, yaklaşık 30 yıldır sürdürdüğü barış sürecini tamamen terk etmek, Filistin Otoritesi’nden vazgeçmek, Filistin’den çıkmak, ilk kareye dönmek, yeni bir “direniş” yolculuğu başlatmak ve kazanımlardan vazgeçmek  hala mümkündür. Filistin, Arap ya da İslam dünyasında bunu isteyen ya da kendisini siyasi bir seçenek olarak gören var mıdır? Kendisini siyasi bir seçenek olarak görenler gerçek hakkında bir şey biliyorlar mıdır?
Sloganların ve davadan kendi çıkarına faydalanmak için rekabet etmenin bir raf ömrü ve etkili olduğu bir zaman aralığı vardır. Bundan sonra tek stratejik seçenek olarak bu seçeneğe sıkı sıkı bağlı kalanlar büyük bir başarısızlığa mahkumdur. Çünkü bu, iyi veya kötü niyete bakılmaksızın göz ardı edilemeyecek veya görmezden gelinemeyecek sabit bir tarihsel gerçektir. Tarih kimsenin lehine değildir ve gerçeklik, ne kadar sert olursa olsun koşullarını dayatır.
Sonuç olarak; siyasi gerçekçilik bu zamanda ve tarihsel döngüde kendini herkese dayatmaktadır. Görmezden gelmek ya da inatçılığı seçmek, tarihten çıkışın kapısıdır.