Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

BAE’nin barış anlaşması egemen bir karardır

BAE’nin İsrail ile barış ve normalleşme kararı her şeyden önce kendi ülkesinin ve halkının çıkar ve menfaatlerini kollayan bağımsız bir yönetimin aldığı özgür bir karardır. Bu bağımsız karara bazılarının itiraz etmesine bazılarının ise onaylamasına rağmen bir gerçek var ki BAE, Filistin davasına geçmişte ve günümüzde sayısız hizmetlerde ve yadsınmayacak katkılarda bulunmuştur. Buna şahitlik edecek sayısız olay yaşanmıştır.
Evet; BAE’nin İsrail ile sınırı yok ama ülkelerin çıkar ve menfaatleri artık coğrafi sınırlarla kısıtlı değil. Bölgesel ve uluslararası koşullar ve etkenlerle belirlenen bir çağda yaşıyoruz.
Kimse BAE’nin ve kurucusu Zayed’in çizdiği Arap değer ve ilkelerle Filistin davasına yıllar içinde bulunduğu ve halen bulunmaya devam ettiği katkılarını sorgulamaya kalkmasın.
Aldığı bu siyasi kararı eleştirenlere gelince; işte bu tam bir delilik. Hele bu eleştirilerin Tel Aviv’de elçilikleri bulunan ülkeler tarafından yapılması akıl almaz.
İsrail’deki büyükelçiler ister Türkiye’nin Büyükelçisi gibi resmi ister Katar’ın Büyükelçisi gibi ilan edilmemiş gizli olsun, Tel Aviv sokaklarında dolaşıp Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıyor, sonra da dünyanın ve halkların önünde Filistin meselesini kullanıp ucuz siyaset yapıyorlar. Ardından Erdoğan çıkıp siyasi bir şovla BAE’yi büyükelçisini çekmekle tehdit ediyor. Arap devletlerinin İsrail’e karşı duruşunu ve kararlarını bir kenara bırakırsak; İsrail’le yaşanan savaşlar ülkeye Batı’nın ve Amerika’nın koşulsuz desteği sebebiyle hiçbir zaman fayda sağlamadı.
Bu yüzden İsrail artık kardeş ve dost ülke oldu demeyeceğim. Bu gerçeklikten uzak, hayali bir bakış olur. Ama şunu demek zorundayız; İsrail artık coğrafi gerçekliği olan, uluslararası anlamda tanınmış bir ülkedir. Buna rağmen İran, Türkiye ve Katar “İsrail’e ölüm, İsrail’e yıkım” gibi şiarların arkasından siyaset yapıyorlar.
Aklı olan herkes ikili çıkar ve menfaatleri kollayan bir barıştan yana olur. Bu çağ inatla taşlaşmış söylemleri tekrarlayan zihniyetler çağı değildir. Zira birçok sorun savaşla değil müzakere ve akıllı bir diplomasiyle çözülür. Örneğin Mısır, Taba ve Sina’yı 1979 yılındaki Camp David Anlaşması’nda diyalog ve diplomasiyle geri aldı. Hakeza Ürdün aynı yolla 1994’te Bakura ve El-Gamr‘ı geri alabildi.
Erdoğan, Şaron ziyaretinde Kudüs’ü İsrail’in ebedi başkenti olarak kabul edip Başkan Trump da bunu ilan ettiğinde karara karşı “Medya” önünde itiraz edip gerçekte İsrail’le askeri ve ekonomik ittifaklar kuruyor. Tilki kurnazlığında mazlumla ağlayıp zulmedenle bir oluyor. Medyada ateşli bir Filistin savunucusu ancak gerçekte İsrail’in ekonomik ve askeri müttefiki. Oysa 1949’da İsrail’i resmi olarak tanıyan ilk Müslüman ülke Türkiye’dir.
BAE-İsrail ittifakı, iki ülkenin vasfıyla bölgede ekonomik dinamikleri harekete geçirecek büyük bir ittifaktır. Herkes bu pozitif tarafı bırakıp İsrail’in Filistin topraklarını kendi topraklarına eklemeyi “askıya” almasına yöneldi. Oysa askıya almak demek ileride müzakerelerle bu hakkı iptal etmeye kadar sonuçlanabilir. Filistinliler bu anlaşmanın onların haklarını da kollayan bir anlaşma olduğunu bilmeli. Bu anlaşma bedelsiz bir tanıma ve normalleşme anlaşması değildir.
Kanımca askıya almak iptal etmenin bir aşamasıdır. Müzakere ve diyalogla iptal etmeye ve hatta 1967 sınırları aşamasına dönüşebilir. Unutmayalım ki bu sınırların bir kısmı Mısır ve Ürdün’e geri verilmişti. Geriye bir tek 50 yıldır sessiz kalan Golan cephesi kalıyor.
Boş sloganlar ve anlamsız hamasetle hiçbir şey gerçekleşmez. Kaddafi’in iki devleti birleştirip dini esaslarla yönetilen fantastik projesi olan “İsratin” projesi gibi boş kalır.
BAE ittifakını eleştirenler önce Gazze ve Eriha ittifakını eleştirmeliydi. Filistin yönetimi, bu ittifakla 1948 sınırlarından feragat edip topraklarını İsrail’le bölüşme kararı almıştı.