Burada herhangi bir tesadüfi ilişki var mı yok mu bilmiyorum, fakat 1981'de Taif’te duyduklarımı her zaman tekrar ederim. O sıra merhum lider Yaser Arafat bir soruya cevaben bana şunu söylemişti:
“Ufkunuzu genişletin. Siyasette tesadüf yoktur.”
Ancak en azından tarihsel benzerlikler açısında bazı tarihi imgelerin geride bıraktıklarından kaçınılamaz. 13 Eylül 1993’te Yaser Arafat, Başkan Bill Clinton'ın huzurunda İsrail Başbakanı İzak Rabin ve Dışişleri Bakanı Şimon Peres ile Beyaz Saray'da Oslo Anlaşması’nı imzaladı. Anlaşma sırasında hazır bulunanlar arasında Sayın Mahmud Abbas da vardı.
O gün Arap dünyası, Filistin devriminin babası ve kurucusuna dayandı. İhanet suçlamaları raflarda hazır bir şekilde bekliyordu. Raflardan indirilen ihanet suçlamaları Yaser Arafat'a ve Kuveyt'te birkaç yoldaşla kurduğu Fetih Hareketi’nin 80 bin şehidine yöneltildi. Daha sonra onlara Ebu Mazen (Mahmud Abbas) de katıldı.
Oslo Anlaşması Filistinlilere bir miktar toprak ve statü verdi fakat geri kalan her şey askıya alındı: Devlet, dönüş, Kudüs, sınırlar vs.
Ebu Ammar, önce Oslo'da ve daha sonra Taba'da gizli müzakerelerde ulaştığı şeyi savunmaya devam etti. Yaptığı şey eğer davanın yararına olmuş olsaydı, kendisine samimiyetle soru soranlara açık, nazik ve dürüstçe şöyle söylerdi: “Üzerinde durabileceğimiz bir toprak istiyoruz.”
Oslo hakkında yaygaranın koptuğu bir sırada Filistinli bir dostum bu konu hakkında ne düşündüğümü sordu. Ben de ona cevap vermek için çok erken olduğunu ve henüz hiçbir şeyin net olmadığını söyledim. Fakat dünü, bugünü ve yarını içerecek şekilde şunu söyleyebilirim: Filistin'i Ebu Ammar kadar sevemem ve Filistinlilerin çıkarlarını onun bildiği kadar bilmemem.
13 Eylül 1993 ile 15 Eylül 2020 tarihlerinde Beyaz Saray bahçesinde yaşananlar arasında benzerlik var. 13 Eylül 1993’te ABD başkanının huzurunda Filistin-İsrail anlaşması, 15 Eylül 2020’de ise yine başkanın huzurunda Arap-İsrail konuşmaları ve imzaları. Ancak aradaki fark FKÖ'nün bu günü ‘Filistin davasının tarihinde kara bir gün’ olarak nitelendirmesidir. Oysa şu soru sorulabilir: Bu acı dava 1948'den bugüne ne zaman beyaz bir gün yaşadı?
Filistinlilerin acılarının belki de en büyük tanığı, en çok sayıda Filistinlinin bulunduğu Körfez’dir. Tarihte ender rastlanan bir bütünleşme ve dayanışma sürecinde ülkenin inşasına katkıda bulundular ve bir dizi zorluğun üstesinden gelinmesinde yardımcı oldular.
BAE ve Bahreyn aleyhine bazı siyasetçiler ve basın mensupları tarafından söylenen sözler doğru değildir ve bunu hak etmiyorlar. Yazılanlar ve söylenenler davayı hesaba katmıyor. Bilakis Arap Körfezi’nin İsrail ile anlaşma yolunu açan ilk devleti hesaba katıyorlar. Şimon Peres’in normalleşme konusu seminerine de ilk kez ev sahipliği yapan devlettir aynı zamanda. Ayrıca kendisinin İsveçli bir ekip değil, çatışmaların taraflarından biri olduğunu görmezden gelerek Arap bir ekip ile İsrail arasında arabuluculuk yapan ilk taraftır.
TT
“Ufkunuzu genişletin. Siyasette tesadüf yoktur”
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة