Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Donald Trump hakkındaki kitaplarlar

ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk döneminde hakkında en çok kitap yazılan başkan olduğunu söylersem abartmış olmayacağımı umuyorum. ABD’de adet olan, başkanın görev süresi bitene kadar beklemekti. Ardından acısı ve tatlısıyla dönemi boyunca olup bitenleri anlatan, tarihçesini yazan ve araştıran kitap seli başlardı. Kimi zaman bu, eşi ve döneminde önemli mevkilerde bulunanların hatıratlarını yayınlanmalarıyla bizzat başkan ve idaresi tarafından başlatılırdı. Ancak Trump farklı görünüyor. Piyasa, onun hikayesini anlatmak için görev süresinin sona ermesini bekleyemeyecek kadar sabırsız. Bu nedenle daha göreve gelmesinden birkaç ay sonra hakkında kitaplar piyasaya çıkmaya başladı. İlk kitap da Michael Wolff’un “Fire and Fury: Inside The Trump White House” (Ateş ve Öfke: Trump Beyaz Sarayı’nın İçyüzü) kitabı oldu. Bir yıldan fazla bir süre geçmeden de ABD başkanlarının tarihini yazmasıyla ünlü olan gazeteci  Bob Woodward’ın “Fear : Trump in the White House” (Korkun: Trump Beyaz Saray’da) kitabı yayımlandı. 2018’de James Comey (2013-2017 yılları arasında FBI Direktörüydü)  “A Higher Loyalty: Truth, Lies and Leadership” (Daha Yüksek Bir Sadakat: Gerçekler, Yalanlar ve Liderlik) adlı kitabını yayımladı.
Daha sonra Trump yönetimi içinde, görev yapanların işleri sona erdiğinde yönetim hakkında, bizzat tanık oldukları hadiselere dayanan kitaplar yazmaları bir trende dönüştü. Bu trend Omarosa Newman’ın Beyaz Saray’daki kısa görevinden sonra yazdığı “Unhinged: An Insider’s Account of the Trump White House” (Akılsız: İçeriden Trump'ın Beyaz Saray Hesabı) kitabı ile başladı. ABD başkanı hakkındaki kitaplar gittikçe çoğaldı ve şimdi başkanlık seçimleri yaklaşmışken eylül ayı başlarında aynı anda iki kitap birden yayımlandı. Birincisi Michael Cohen’in “Summary Of Disloyal: A Memoir: The True Story of the Former Personal Attorney to President Donald J. Trump” (Sadakatsizliğin Özeti: Başkan Donald Trump'ın Eski Kişisel Avukatının Gerçek Hikayesi) başlıklı kitabıydı. İkincisi, gazeteci Bob Woodward’ın iki yıldan kısa bir süre sonra yayımlanan ikinci kitabı “Rage” (Öfke) oldu. Woodward, alışık olduğu gibi kitabını, Beyaz Saray'daki yetkililerle yapılan görüşmelere dayandırmıştı. Bu yetkililer arasında Başkan Donald Trump’ın kendisi de vardı. Trump, lehine olmayacağını çok iyi bildiği bir kitabı yayımlaması için Woodward’a değerli vaktinden tam 9 saat (elbette aralıklarla) vermişti.
Şaşırtıcı bir şekilde, ABD Başkanı hakkında yazılan ve yazarlarının kendisinin de ünlü olduğu tüm kitaplar, ona karşı hiç de nazik değildi ve sert eleştiriler içeriyordu. Öyle ki hepsi de okuyucularına ısrarla şunu soruyorlardı: Eğer başkan böyleyse, o zaman neden eğitimli, ekonomik ve teknolojik olarak gelişmiş, liberal demokrat ve kutsal kurumların sahibi Amerikan halkı, dışişleri bakanlığı yapmış, senatör ve eski Başkan Bill Clinton'ın eşi  Hillary Clinton yerine onu tercih etti?
Kitapların yazarları ile başkan ve bu kitapları okuyacak ve onlardan ABD’deki toplum ve siyaset hakkında sonuçlar çıkaracak okuyucular arasındaki bu ilişkide yanlış bir şey var. Son iki kitap yayınlanmadan önce The Atlantic dergisinin editörü, "güvenilir" bir kaynaktan Başkan’ın savaş meydanında hayatlarını kaybeden ABD askerleri için “kaybedenler” ve “enayiler” dediğini nakletmişti. Editör ayrıca Trump’ın Senatör John McCain ve Vietnam Savaşı'nın kahramanlarına karşı olumsuz tutumunu ve Irak’ta görev yaparken ölen ve "Altın Yıldız" madalyası olan Hümayun Han'ın ebeveynlerine karşı tutumunu da hatırlatmıştı. Bob Woodward'ın son kitabı, ABD Başkanı'nı suçluyor gibi görünen birden fazla hikayeyi ortaya çıkardı. Bunlardan biri, koronavirüsün ciddiyetinin farkında olduğu ancak hafife alarak kendisini önlemek ve virüsle savaşmak için önlemler almadığı, bir diğeri de ABD’nin önceki tüm silahları geride bırakan yeni bir nükleer silah geliştirdiğiydi. Her iki durumda da suçlama, Başkan'ın ulusu korumaya yönelik anayasal görevlerini yerine getirmediği ve bunun da ötesinde ulusal güvenlik sırlarını ifşa ettiği yönündeydi.
Belki de en şaşırtıcı olanı, Goldberg'den Woodward'a ve onlardan önce bu yolu takip edenlerin yazdıklarının Başkan'ın popülaritesi ve yaklaşan başkanlık seçimlerini kazanma olasılığı üzerinde önemli bir etkisinin olmamasıdır. Bugün halen geçmişte aldığı desteğin aynısını alıyor. Diğer bir deyişle seçim tabanı ve kendisini destekleyenlerin oranı değişmedi. Dahası rakibi Joe Biden ile arasındaki farkı kapatıyor. Diğer yandan, seçim kampanyasında Kovid-19 salgınına meydan okuyarak insanların maskesiz katıldığı ve sosyal mesafenin korunmadığı kutlamalar ve festivaller düzenleme yöntemini benimsemeyi sürdürüyor. Trump’ın kendisi seçmenlerine şu şekilde seslenmekten çekinmiyor:
“Çıkıp insanlar ölüyor ve biz ölüyoruz diye haykırmamı istiyorlar. Ama sorun şu; salgın karşısında paniğe ve korkuya kapılmamalıyız.”
Kısacası çeşitli kitaplarda Trump hakkında yer alan birçok ayrıntı ve onun bu kitaplara verdiği tepki bir yana, bütün bunlar aramızda yaygın olandan farklı bir Amerikan anlatısını ifade ediyor. Bahsettiğimiz yaygın anlatının kökeni artık ABD’nin Doğu Kıyısı’nın yanı sıra havacılık, uzay, Silikon Vadisi gibi gelişmiş endüstrilerin ve çok sayıda küreselleşme entelektüelinin bulunduğu Kaliforniya, Oregon ve Washington eyaletlerini içeren Batı Kıyısı’na da taşınan Amerikan "Doğu Topluluğu”dur. Bu topluluğun kuşkusuz küresel bir anlatısı var. Bu anlatı bir zamanlar Avrupa'da ve genel olarak Batı'da yankı uyandırıyordu. Liberalizm, küreselleşme, kurumların kurulup istikrara kavuşturulması, seçimlerin istikrarlı bir şekilde yapılması, her halükarda piyasaların açık olması halinde insanların çeşitli biçimlerde ilerlemesinin kaçınılmaz olduğuna odaklanıyordu.
Trump’ın anlatısı, tüm benzerleri gibi 2016'da dünyayı şaşırtmıştı. Trump’ın anlatısı bu kez ulus-devlet çıkarınaydı ve "beyaz" olmaktan hiçbir şekilde utanmıyordu. Yahut ABD’nin Kore, Vietnam, Körfez, Irak ve Afganistan gibi neredeyse dünyanın her kıtasında katıldığı savaşlar bir yana, birinci ve ikinci dünya savaşlarına bile katılınmaması gerektiğini düşünenlerin ve buna karşı çıkanların argümanlarını tekrarlamaktan çekinmiyordu. Bu farklı ve diğer "insani" anlatımla çelişkili anlatı dalgası, insan topluluğundan ziyade "insana" ve "beşere" odaklanıyor. Buna göre arzular, bencillik, gurur ve vatanseverlik sadece öncelik değil, aynı zamanda insan davranışında kabul etmek, kınamak ve siyasi sloganlar arasındaki farkı da belirleyendir.
Diğer medya ve düşünce ordularına ek olarak "kitapların" da Trump'ın seçim pozisyonu üzerinde bir etkisi olmaması nedeniyle Trump’ın ikinci dönem başkanlığı garantilediği izlenimine kapılmamalıyız. Bu göz ardı edilemeyecek bir olasılık olsa da günler daha birçok şeye gebe. Başkanın kim olacağını, Trump’ın mı yoksa Biden’ın mı seçileceğini, yoksa ABD’nin aralarında bir mutabakat oluşturamayan iki anlatı arasında tamamıyla infilak mı edeceğini görmek için 3 Kasım’a kadar beklemeliyiz.