Vahdettin İnce
Yazar
TT

Azı karar çoğu zarar milliyetçilik

Geçenlerde kaleme aldığım “Milliyetçilik nereye kadar?” başlıklı yazımda bir anlamda “azı karar çoğu zarar” kıvamında bir değerlendirme yapmıştım. Bu yazıda ise Türkiye ölçeğinde Türk ve Kürt milliyetçiliklerinin motivasyon kaynaklarına değinerek Türkiye’de yöneticilerin veya yönetime talip olanların nasıl bir tutum takınmaları gerektiğini irdelemek istiyorum.
Yasalarda ve resmi söylemde belirtilmese de Türkiye’de yaşayan nüfusu büyük ölçüde Türkler ve Kürtler oluşturmaktadır. Ekseriyeti Türkler olmakla birlikte Kürtlerin de hatırı sayılır bir nüfusu olduğu bilinmektedir. Doğal olarak her iki toplulukta da söz konusu yazımda da belirttiğim gibi bazen makul seviyelerde seyreden bazen de kabaran bir milliyetçi damar her zaman olagelmiştir. Ayrıca son kırk yıl itibarıyla bu iki milliyetçilik birbirlerine karşı konumlanmışlardır. Dolayısıyla “çoğu zarar” saptaması bu bağlamda yerine oturuyor.
Türkiye’yi yönetenlerin ve yönetmeye talip olanların insan topluluklarının doğasında yer alan bu duygunun ülkenin yararına bir motivasyon olarak kullanılmaktan çıkıp ülkenin enerjisini tüketen bir iç çatışma enstrümanına dönüşmelerini önlemeleri bu nedenle büyük önem arz etmektedir.
Tabi ülkeyi yönetenlerin gerçekten bütün bir ülkeyi yönetmek isteyip istemedikleri bu noktada önemlidir. Şayet bir etnisiteyi yönetmek istiyorlarsa zaten söyleyecek bir şey yok. Tek parti sisteminin Kemalizm ismi altında sistemleştirdiği bu anlayışın bizi bugünkü çatışmalı sürece getiren sebeplerin başında geldiğini sanırım söylememe gerek yoktur.
Öncelikle bilmek gerekir ki Türk milliyetçiliğinin motivasyon kaynağı zaferlerle dolu tarihtir. Bir Türk milliyetçisini heyecanlandırmak ya da potansiyel olarak bu duyguya sahip olup da aktif olarak dile getirmeyen birini harekete geçirmek için bu zaferlerle dolu tarihi hatırlatmak çoğu zaman yeterlidir.
Önceki yazımda söylediğim gibi dış bir saldırı, işgal girişimi karşısında çok etkili bir silahtır bu. Ama yukarıda değindiğim gibi özellikle son kırk yılda ülkenin sınırları içinde birbirlerine karşı konumlanan iki ayrı milliyetçiliği göz önüne getirdiğimiz zaman bu motivasyonun yarar getirmeyeceği açıktır.
Öte yandan Kürt milliyetçiliğinin motivasyon kaynağı da yenilgiler ve mağduriyettir. Kürtler genellikle birbirlerinin başarılarını paylaşmazlar, hatta küçümserler ama birbirlerinin yenilgilerini, mağduriyetlerini kendilerine karşı gerçekleşmiş kadar benimser, paylaşırlar.
Büyüklerimden duyduğum için biliyorum. Şeyh Said’in başlangıçtaki başarılarına bigane kalan, destek vermeyen Kürt aşiret reislerinin büyük bir kısmı Şeyh’in idamından sonra büyük bir üzüntüye kapılmış, onun için göz yaşı dökmüşlerdi. Bir anlamda lokal bir hareket yenilgiden sonra genellik kesp etmiştir.
Yine Irak devletine karşı büyük başarılar kazanan Mele Mustafa Barzani’nin zafer süreci pek destek görmemişken 1975 yılındaki yenilgiden sonra İran, Irak, Suriye ve Türkiye’deki Kürtleri etkileyecek boyutlara ulaşmıştır. Denebilir ki Kürtleri birleştiren şey travmadır.
O yüzden karşı milliyetçiliğin zafer eksenli söylemleri dışarıdan gelen bir istilaya karşı olmadığı için bu travmayı, bu yenilgi duygusunu, bu mağduriyeti harekete geçiriyor. Öyle ki zafer eksenli milliyetçiliğin etkisinde olan birçokları bunu içeriye yönelik bir güç olarak kullanırken, birçokları da bunu kendilerinin mağduriyeti olarak algılayabilmektedir. Sözü fazla uzatmadan söylemek gerekir ki bu hal milliyetçilik anlayışının makuliyet sınırlarını aşmasıdır ve yıkıcıdır.
Türkiye’yi yönetmek istiyorsanız yok sayamayacağınız bu realiteyi dikkate almanız gerekir. Türkiye toplumunun size kapıyı açmasını istiyorsanız onların gönlüne girmeniz lazımdır. Bu yakınlarda yaşandığı için söylüyorum; Malazgirt kutlamalarına Kürtleri de dahil etmenin bir yolunu bulmalısınız.
Bizim oralarda iki karısı olan bir adamın hikayesi anlatılır. Adam günün birinde buğdayını öğütmek için uzak bir köydeki değirmene gider. Dönüş yolunda hırsızlar yolunu keser, ununu, eşeklerini alır ve adamın da kafasını gözünü yara bere içinde bırakırlar. Gecenin bir vakti evin kapısına ulaşan adam biri Türk, biri Kürt olan eşlerinden hangisine seslenirse öbürünün kapıyı açmasına engel olacağını bilir. Bu yüzden ikisinin birlikte kapıya koşmasını sağlayacak şekilde Kürtçe ve Türkçe seslenir eşlerine ve gerçekten ikisi birden kapıya koşarlar.
Türkiye’yi yönetenlerin veya yönetmeye talip olanların ülkenin gönül kapılarının kendilerine açılması için birbirini kışkırtan bu milliyetçi söylemlerden kaçınarak iki tarafın ortaklaştığı bir dil tutturmaları gerekir. Çünkü artık çok olan milliyetçilikler gerçekten zarar vermeye başladı.