Prof. Dr. Ahmet Abay
Akademisyen
TT

Nefsin öğretmeni, vicdanın öğrencisi olmak

Sözlükte “bulmak, zenginleşmek, sevmek, üzülmek, öfkelenmek” anlamlarında olan vicdan, terim olarak; insanın içinde bulunan ahlâkî otorite, ahlâkî değerler ve eylemler hakkında hüküm verme ve yargılama yeteneğini ifade eder.[1]
Nefs ise sözlükte; “ruh, can, hayat, hayatın ilkesi, nefes, varlık, zat, insan, kişi, hevâ ve heves, kan, beden, bedenden kaynaklanan süflî arzular” gibi mânalara gelmektedir. Nefs kelimesi, Kur’an’da “ruh” anlamında kullanıldığı gibi (el-En‘âm 6/93) “zat ve öz varlık” manasında da kullanılmıştır (Âl-i İmrân 3/28, 30).
Nefs ve vicdan birbirinden farklı olmasına rağmen birbiriyle bağlantılı ve birbirlerinin üzerinde etkili olabilen iki kavramdır. Bu nedenle her ikisi de insanın kişiliğinin ve kimliğinin oluşumunda etkilidir.
Nefs fıtratı gereği eğitilmediği takdirde kötülüğe ve yanlış yapmaya meyyaldir.[2] Eğitilip terbiye edildiği ölçüde halden hale geçer. Önce yanlışının farkına vararak yanlışı kınar sonra da tamamen doğru yolu bulur, huzura erer ve mutmain olur.[3]
Bu nedenledir ki nefsin vahyin kılavuzluğunda bir öğretmene ihtiyacı vardır. Zira siz nefsinize öğretmenlik yapıp onu eğitmezseniz o sizi yönlendirir, kâh Hz. Yakub’un diğer oğulları gibi kardeşiniz Yusuf’u kuyuya atarsınız, kâh Samiri gibi “Musa’nın da ilahı budur” diye ziynet eşyalarından bir buzağı yapar tanrılaştırırsınız, kâh da Kabil gibi öz kardeşinizi öldürürsünüz.
Allah tarafından kişinin içine yerleştirilen, iyiyi kötüden ayırt etmeyi sağlayan bir güç olan vicdana öğrencilik ederseniz doğruya ulaşırsınız. Çünkü doğuştan gelen bu ahlâkî yetenek, iyi bir eğitimle düşünme kabiliyetinin gelişmesine ve dinî duyarlılığın güçlenmesine paralel olarak niyet ve eylemler üzerinden etkili olur, bireyin iç dünyasında sorgulayıcı ve yargılayıcı bir güç halini alır.
Nitekim fıtratı bozulmamış her insan iyi davranışlarından dolayı mutluluk ve huzur, kötü davranışlarından dolayı üzüntü, suçluluk ve pişmanlık duyar. Sonuçta vicdan kişinin davranışlarında tutarlı olmasını, kendi kendini denetlemesini sağlayan bir otoriteye dönüşür.
“Müftüler sana fetva verseler de sen yine kalbine danış” hadisi de[4] doğru inançlarla desteklenen bu düzeydeki vicdanın değerini ve güvenilirliğini gösterir.[5]
Vicdan: insanın kendi iç dünyası ile ilgili bilinç halidir. İnsan bu iç dünyada kendini yargılar. Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilir. Zira insan mazeretler beyan etse de iyi ve kötüyü vicdanı sayesinde bilir.

“Aslında insanoğlu (her ne kadar) mazeretlerini ortaya atsa da kendi kendisinin ne olduğunu, çok iyi bilir.”[6]
Ancak insan, vicdanının sesini bastırır veya onu öldürürse, o zaman kendi nefsi başta olmak üzere birçok nefse haksızlık ve zulüm eder. Züleyha gibi kendi arzularını tatmin için Yusuf’u sıkıştırır, istediğini de alamayınca iftira atar. 
Ama vicdan özelliğini yitirmemişse Yusuf gibi davranır “Ben nefsimi temize çıkaramam” der; “Acaba bu olayda benim bir kusurum oldu mu?” diye düşünür.
Sebe’ Melikesi Belkıs gibi hakikatle karşılaşınca “Süleyman’la birlikte âlemlerin Rabbi Allah’a teslim oldum zira daha önce ben kendi nefsime zulmetmiştim”[7] itirafını yapar.
Ve nihayetinde vicdan işlevini yitirmemişse Hz. Musa gibi hata sonucu adam öldürse bile döner şöyle yakarır;

“Rabbim, ben gerçekten kendime zulmedip yazık ettim, beni bağışla…”[8]
O halde vicdanlarımızı selim tutmaya bakalım. Onları öğretmen kabul edip, seslerine kulak verelim. Nefislerimizi de terbiye edip şeytanın vesvese ve aldatmalarına karşı muhafaza edelim ki huzura ve itminana ersin.
Rabbinin şu çağrısına muhatap olabilsin;

“Ey gönül huzuruna ermiş nefs! Sen Rabbinden razı, O senden razı olarak dön Rabbine!...”(Fecr 89/27)
[1] https://islamansiklopedisi.org.tr/vicdan 19.09.2020.

[2] Yusuf 12/53.

[3] Fecr 89/27.

[4] Müsned, IV, 194, 224; Dârimî, “Büyûʿ”, 3

[5] https://islamansiklopedisi.org.tr/vicdan 19.09.2020.

[6] Kıyamet 75/14-15.

[7] Neml 27/44

[8] Kasas 28/16