Emir Tahiri
İranlı gazeteci-yazar
TT

ABD politikalarının renkli görünümü bir hatadır

Küresel medyanın mevcut ABD Başkanlık seçim kampanyalarıyla ilgilenme şeklinin kurumsal ırkçılık ve afro-Amerikalı vatandaşların kurban olarak görülmesi nedeniyle ABD ulusunun büyük bir krize hapsolduğu izlenimini güçlendirebileceğini söyleyebiliriz. Nitekim edebiyat ve belki de siyasal kuramcılardan ABD karşıtları,  ülkenin kendi sistematik Apartheid versiyonunu benimsediğini iddia ediyorlar.

Peki bu tür iddialar ne kadar doğru?
Hiç şüphe yok ki ırk veya ten rengi meselesi hem beyaz hem de siyah olan bazı sınırlı radikalizm yanlısı gruplar arasındaki sürekli anlaşmazlığın ana nedenlerinden biri olmaya devam ediyor. Bunlar, dikenli etnik meselelerle ilgili sloganları ve temaları onaylayarak, korku uyandırarak ve nefret alevlerini körükleyerek çeşitli iddia ve gündemlerini meşru kılmak için tüm çabaları sarf eden gruplardır.
Sağ cephede beyaz ırkın savunucuları, ülkedeki siyahi vatandaşları genetik bakımdan suçlu olarak damgalamaya çalışıyorlar. ABD toplumundaki salt varlıklarının daha fazla endişe ve huzursuzluk nedeni olduğunu düşünüyorlar. Cezaevlerinin, ısrarları ve belki de yasayı ihlal etme kararlılıkları nedeniyle orantısız sayıda siyahiyi alıkoyduğunu yansıtan rakamlardan alıntı yapıyorlar.
Sol cephede ise bir avuç anti- kapitalist radikal, siyahi vatandaşlara ‘ABD kurumsal ırkçılığının kurbanları’ statüsü vermeye ve hatta şiddet ve ayaklanmalarını meşrulaştırmak için mağduriyet kavramını kullanmaya çalışıyor.
Bununla birlikte beyaz ırkın savunucuları, kasıtlı olarak siyahi vatandaşların yasayı kasten ihlal ettiğini iddia ettikleri durumların çoğunda, bunun esas olarak toplumsal faktörlerden ve ekonomik koşullardan kaynaklandığını ve kesinlikle ten rengiyle hiçbir ilgisi olmadığını unutuyorlar. Hatta bu halde bile “siyahi ABD’li haydutların” ülkenin toplam siyah nüfusunun yüzde 12’sini aşmayan küçük bir azınlığı oluşturduklarını göz ardı ediyorlar.
Diğer açıdan kurban fikrinin savunucularına gelince; siyahi ABD’lilerin çoğunluğunun Amerikan demokratik sistemi içerisinde iki yüzyıllık eşit haklar için mücadele ederek, başardıklarından gurur duydukları açık gerçeği görmezden geliyorlar.
Bununla birlikte ABD’deki kurumsal ırkçılık iddialarını ikna edici delillerle kanıtlamak zordur. Tüm ABD kurumları 1960’lardan bu yana siyahi vatandaşlara kapılarını açmasa da her zaman kabul edici olmuştur. Mevcut ABD Kongresi, ABD tarihinin en çeşitli ve çok kültürlü olanıdır. Öyle ki ülkedeki toplam siyahi nüfustan biraz daha az olarak, 26 eyaleti temsil eden 56 siyahi üye içeriyor.
Bu durumda bile bu oran ve temsil, ülke nüfusu içerisinde gerçekten büyük bir siyahi vatandaş oranına sahip olan İngiltere ve Fransa gibi diğer Batılı demokratik ülkelerden çok daha yüksektir. Meclisin tamamını oluşturan 100 üyeden beyaz olmayan 10 üyeye sahip Kongre’de, ABD’nin önde gelen resmi kurumlarından Senato da var. Siyahi ABD’liler, ABD’nin önemli devlet kurumlarından biri olan yargının son derece sağlam bir parçasıdır. ABD Yüksek Mahkemesi’nin dokuz üyesi arasında iki siyahi hakim var. Bu yüksek düzeyin altında, İngiltere’deki temyiz mahkemelerinde adli görevlerini yerine getiren 40 siyahi hakim mevcut. Çeşitli ABD bölge mahkemelerinde siyahi hakimlerin oranı yüzde 12’den fazla. Atılan adımlar, 1960’larda eski Başkan Lyndon B. Johnson döneminde ABD’deki siyahi vatandaşların temsilini hızlandırdı. Ancak diğer başkanlar döneminde bu hız daha da arttı.
Eski Başkan Bill Clinton, ülkedeki görev süresi boyunca yaklaşık 52 siyahi hakim atayan Başkan Barack Obama da dahil olmak üzere diğer ABD başkanlarından daha fazla olacak şekilde 58 siyahi hakime görev verme kararı almıştı. Obama’nın ardından 28 siyahi hakim atayan Jimmy Carter ve 20 siyahi hakim atayan George W. Bush geliyor. Siyahi Amerikalılar ayrıca eyalet ve federal düzeylerde başsavcı olarak gözle görülür bir varlığa sahiptir.
Sayın Pinckney Benton Stewart Pinchback, ülkede reform için siyahlar ve beyazlar arasında iş birliği amacıyla bir model olmak için 1871 yılında kendi girişimini kuran, Louisiana eyaletinin ilk Afrikalı-Amerikalı valisiydi. O dönemden bu yana Asya ve Güney Amerika’dan diğer renkli devlet yöneticilerini hesaba katmaksızın her iki büyük partiden 4 diğer ABD vilayetinde Afrika kökenli siyahi yöneticiler birbirlerini takip etti.
ABD’nin New England bölgesinde zengin ailelerin çocuklarıyla sınırlı bir gelenek olan Amerikan diplomatik birlikleri bile siyahi vatandaşlara kapıyı kapatmamıştı. Son yetmiş yılda siyahi vatandaşlar, yurt dışındaki toplam diplomatik görevlerin ve büyükelçilerinin yüzde 7’sine sahipti. Bununla birlikte siyahi vatandaşların diplomatik seçkinleri arasında Ralph Bunche ve Edith Sampson gibi önde gelen yıldızlar da var. ABD’nin BM Daimi Temsilcisi olarak görev yapan 30 diplomat arasındaki 5 siyahi ABD’liden bahsetmiyorum bile... Siyahi vatandaşlar ayrıca her ikisi de Başkan George W. Bush döneminde olmak üzere ardı ardına iki defa ABD Dışişleri Bakanı olarak görev yaptılar.
Daha genel olarak Başkan Lyndon B. Johnson tarafından onaylanan reformlardan bu yana siyahi vatandaşlar, ülkedeki tüm kabine pozisyonlarının yaklaşık yüzde 13’ünü elinde tutuyor. Siyahiler ayrıca ABD Genelkurmay Başkanları da dahil olmak üzere ABD silahlı kuvvetlerindeki temsiliyetlerini de en üst düzeye kadar yükseltti. Bununla birlikte belirtilen temsil oranları tatmin edici değildir. Eski Başkan Barack Obama ve şu anki Başkan Donald Trump döneminde terfileri hızlanmasına rağmen siyahi vatandaşlar, ABD silahlı kuvvetlerinin toplam üyelerinin yüzde 43’ünden fazlasını temsil ediyor. Ancak üst düzey askeri rütbelerin yalnızca yüzde 6’sını oluşturuyorlar. Ülkenin federal karakterine sahip olmayan yerel eyaletlerin kontrolü altındaki sivil polis güçleri için de benzer bir tablo çizilebilir.
Siyahiler, hükümet dışı alanlardaki temsillerini de artırmayı başardılar. Afrika kökenli ABD’li aktörler artık Hollywood filmlerinde ikincil roller almıyorlar, aralarında büyük yıldızlar ve kahramanlar ortaya çıkabiliyor. Black Panther’in yakaladığı başarı, siyahi aktörlerin ABD film endüstrisine beyaz meslektaşları ile eşit düzeyde entegrasyonunda bir kilometre taşı oldu.
Edebiyat dünyasında da Richard Wright, Ralph Ellison ve Toni Morrison gibi önde gelen siyahi ABD’li yazarlar kendilerini ülkenin edebiyat dünyasına empoze ettiler. Daha yakın zamanlarda siyahi ABD’li roman yazarı Colson Whitehead, bu başarıyı ABD’de William Faulkner, John Updike ve Booth Tarkington gibi prestijli yazarlar rütbesine dahil olmak için Pulitzer Edebiyat Ödülü’nü art arda iki kez kazanan dördüncü isim oldu.
Bu çerçevede önemli olan siyahi vatandaşların ABD toplumunda eşitliğe doğru kaydettikleri ilerlemenin Martin Luther King veya Malcolm X gibi önde gelen siyahi liderlerin bunu ters etki olarak gördükleri büyük sembollere ve pozitif ayrımcılığa artık dayanmamasıdır.
Bugün siyahi Amerikalılar, hassas kalpli liberallerin hayır ve insani bağışlarına güvenmek yerine, sürekli mücadele ve kendini geliştirme çabaları sayesinde dünya çapında yükselmeye devam ediyor.
Aynı şekilde ülkedeki siyahi vatandaşların eşitlik çabalarının ve mücadelelerinin, beyaz üstünlüğünü destekleyen fanatikler tarafından ‘beyaz toplumun pisliği’ olarak nitelendirilen yoksul beyazlara da fayda sağladığını belirtmekte fayda var. ABD’li siyasi aktivist Angela Davis, 2013 yılında tüm dünyaya siyahların ücretsiz eğitim mücadelesinin, çocukların eğitimine harcamak için gerekli paraya sahip olmayan beyazların da yararına olduğunu söyledi. Bazı güney Amerika eyaletlerinde, yoksul beyaz vatandaşlar, siyahların oy kullanma hakkı kazanmasıyla birlikte seçmen olarak kaydolmak için bir araya geldi.
Siyahi vatandaşlar için eşit hakları güvence altına almaya yönelik artan çabalar, son zamanlarda bazı ABD şehirlerinde patlak veren şiddet eylemleriyle ilgili olabilir. Ancak bununla birlikte geçtiğimiz yarım yüzyılda yapılan kamuoyu anketlerinin çoğu, ABD vatandaşlarının ekseriyetinin eşit haklara ulaşma çabalarını desteklediğini göstermesine rağmen ülkenin demokratik sistemine karşı şiddet eylemlerine ve bir silah olarak renklerin kullanılmasına karşı çıktıkları açık.
Bu yıl 25 Mayıs’ta vatandaş George Floyd’un öldürülmesi, Black Lives Matter (Siyahilerin Yaşamları da Değerlidir/ BLM) hareketine daha fazla ivme kazandırdı ve buna yönelik yerel destek, kayıtlı seçmenler arasında yalnızca yüzde 28 muhalifle yüzde 53’e yükseldi. Bununla birlikte soygunun eşlik ettiği şiddet olayları su yüzüne çıkınca BLM’ye verilen destek yüzde 48’e geriledi. Muhalefet ise yüzde 38’e yükseldi. Bunun bir nedeni ise medyanın, Alicia Garza, Opal Tometi ve Patrisse Cullors gibi daha az katı ve daha az güvenilir liderlerin desteğinden ayrılan bir durum olarak Shaun King gibi siyahi isyancıları, BLM liderlerinden biri olarak servis etmesi oldu.
Hem beyaz hem de siyahi ırkçılar ABD’de zaten mevcutken, ülkedeki sistemik kurumsal ırkçılıktan bahsetmek ölümcül bir hatadır. Öyle ki her renk ve yönelimdeki çoğu ABD vatandaşı, köleliğin ülkedeki kötülük ve bela olduğunun farkındadır ve her ABD vatandaşı, rengi veya kökeni ne olursa olsun derinden zarar görmüştür. Gerçek hayatta eşit hakların geliştirilmesinin renklerinden, etnik kökenlerinden veya sosyal sınıflarından bağımsız olarak herkese fayda sağladığını görmüşlerdir.