Adil Derviş
Mısırlı siyasi yorumcu, Westminter Parlamentosu ve Downing Caddesi muhabiri ve Ortadoğu Siyaseti uzman tarihçisi
TT

Gevezelik, insanların yüzde 32'si için bir haber kaynağı

Google Şirketi, haber gibi içeriklerini arama motorlarında yayınlamak için medya organlarına önümüzdeki 3 yıl boyunca 1 milyar dolar ödeyecek. Şirket aynı zamanda, içeriğin sahibi sitelerin editörlerinin müdahalesi olmadan haberin sunumunu tasarlayabilecek, paragrafları yenileyebilecek ve videolar ekleyebilecek.
Google’ın perşembe günü yaptığı basın açıklamasına göre, İngiltere’de bu dev şirket ile yapılan anlaşmaya 200 ulusal ve yerel gazete katıldı. Söz konusu girişimin geçen ay Almanya’da başlatıldığı, Der Spiegel dergisi ile haftalık Die Zeit  gazetesi gibi yüksek tirajlı yayınlar başta olmak üzere büyük Alman medya organlarını içerdiği, bir önceki gün de Brezilya’nın buna dahil olduğu belirtildi. Basın açıklamasında ayrıca, Google’ın Hindistan, Belçika ve Hollanda’daki gazeteci, yayıncı sendikaları ve dernekleri ile görüşmeler yaptığı ve yıl sonundan önce bu ülkelerdeki gazetelerin de anlaşmaya dahil olmasının beklenildiği kaydedildi.
Klasik ekolden gazeteciler, yani biz yaşlılar gibi, bu haberi dikkatli bir iyimserlikle karşılayıp, gönülsüzce, endişe ve hayal kırıklığı ile kabul ettiler.
İlk olarak, iyimser olmamızın nedenini belirtelim; Google ve arama motoru insanların internete ve oradan da gazetelerin web sitelerine girişini kontrol ediyor, dolayısıyla bu anlaşma ile gazeteciler de herhangi bir çalışan gibi emeklerinin karşılığını alacağı için iyimseriz.
Google'ın ana şirketi, bu yılın başında ABD’de 1 trilyon doları aşan bir değere ulaşan ve yine bu yılın ikinci çeyreğinde geliri 38 milyar 300 milyon dolar olan Alphabet, İngiliz, Hint ve Avrupa gazeteleri ile varılan, içeriklerinin Google'ın arama motorları ve web siteleri üzerinden yeniden basım haklarının bedelinin ödenmesi anlaşmasının henüz ABD’li medya organlarıyla görüşülmediğini açıkladı.
İşte endişe ve hayal kırıklığımızın nedeni de budur; dünyadaki en büyük gazete ve medya pazarı olan ABD’de benzer görüşmeler için bir tarih açıklanmamasının yanı sıra bunun nedenleri hakkında da sessiz kalınmasıdır.
3 yıl boyunca İngiltere, Almanya, Belçika, Hollanda’nın yanında dünyanın ikinci en kalabalık ülkesi Hindistan’daki gazetelere ödenecek 1 milyar yani yıl başına 330 milyon dolar, bütün bu gazetelere dağıtıldığında her gazeteye bir avuç dolar düşecek demektir. Bu da, yazılı basının geleceği dolayısıyla demokrasinin kendisi için kaygı verici bir husustur. Yazılı basın, dördüncü gücün temelidir, çünkü televizyon kanalları ağlarından daha özgürdür, dolayısıyla demokratik sistemde denge ve kontrol için gereklidir. Diğer medya organları ile rekabetin bir sonucu olarak düşük dağıtımdan kaynaklanan finansal zorluklar, yazılı basını zayıflatmaktadır.
Çeyrek yüzyıl önce insanların günlük gazete okumak için ayırdıkları zaman 55 dakika iken (Dağıtımı yapılan gazeteleri satın alan yaştaki insanların nüfus sayısına göre) günümüzde bu süre 20 dakikaya düştü.
Günümüzde yazılı basının en büyük rakipleri, İngilizlerin dörtte üçü için günlük haberlerin birincil kaynağı haline gelen radyo ve televizyon gibi geleneksel araçlardır. Statista İstatistik Kurumunun yayınladığı istatistiklere göre, İngiltere’de televizyon kanallarından haberleri takip edenlerin oranı 2007 yılında yüzde 20 idi. 2010 yılında ise bu oran neredeyse iki katına (yüzde 39) ulaştı. Bu oranda, 2010 yılının seçim yılı olduğu ve Sky televizyon ağının ABD’de olduğu gibi parti liderleri arasında münazaralar düzenlemesinin de etkili olduğunu göz önünde bulundurmalıyız. İçinde bulunduğumuz 2020 yılının ağustos ayında bu oranın yüzde 70’e ulaşmış olmasının nedeninin, koronavirüs salgının nedeniyle alınan evde kalma tedbirleri olduğunu düşünmüyorum, zira 2018’de de yüzde 69’du.
Televizyondan sonra internet geliyor. Günlük haber edinme kaynağı olarak interneti kullananların oranı, Kuzey İrlanda’da yüzde 53, İngiltere’de yüzde 67 arasında seyrediyor. 1998’de interneti kullananların oranı sadece yüzde 9 iken 2019’da yüzde 93’e yükseldi.
Günümüzde televizyon kanalları, görsel yayınlarının yanı sıra Britanya nüfusunun üçte ikisinin günlük haberlerini aldığı web siteleri ile de gazetelerle rekabet ediyor. Bunlar arasında en yaygın ve en yüksek okuma oranına sahip olanı BBC’nin web sitesi. BBC, hane başına zorunlu olarak ödenen (ödenmemesi durumunda para veya hapis cezası bulunuyor) yıllık ruhsat ücreti yoluyla halk tarafından finanse edilen bir kuruluş. Buna ek olarak, gelirinin yüzde 10’dan azını AB’nin sağladığı bir fon karşılarken, dünya genelinde yaptığı içerik satışından da gelir elde ediyor. Dolayısıyla ortada haksız bir rekabet var. Zira gazeteler, sattıkları basılı nüshalar ya da aylık internet aboneliğinden elde ettikleri gelirlerle yetinmek zorundalar ve abonelik bedeli de 4 yazılı nüsha fiyatından daha az olabiliyor. Aldıkları reklamların fiyatlarını da tirajları belirliyor. Bu nedenle, okurlarının doğal olarak BBC gibi (desteklendiği için) parasız ve abonelik gerektirmeyen sitelere yönelmeleri sonucu sayılarının gittikçe azalması, yazılı basının kaldıramayacağı bir maddi tehdit teşkil ediyor. Özellikle de kırsal bölgeler ile küçük şehirlerde yerel gazeteler iflasın eşiğinde bulunuyorlar.
İngilizlerin haber kaynakları arasında günlük gazeteler, yüzde 34 oran ile beşinci sırada yer alıyor. Dergiler ve süreli yayınlarda ise bu oran yüzde 10’a düşüyor ve bunlar yedinci sırada yer alıyorlar.
İlginçtir ki altıncı sırada, insanlığın tanıdığı en eski haber edinme yöntemi, yani komşular, arkadaşlar ya da yerel kafe ve barlarda “dinlenilen” haberler yer alıyor. İngilizlerin yüzde 32’si için bu, ilk haber kaynağını oluşturuyor. Daha sonra kendileri diğer araçlardan haberin ayrıntılarını takip ediyorlar.
Haber kaynağı olarak interneti kullanan İngilizlerin dörtte biri, gazetelerin ve yayın kuruluşlarının web sitelerine doğrudan link veren Facebook’u tercih ediyorlar. Bu oran AB ülkeleri arasında yarıya ulaşıyor. Facebook’u Twitter ve YouTube takip ediyor.
Ayrıca İngilizlerin yüzde 40'ından fazlası da bağımsız web sitelerini (basın kuruluşları dışında) tercih ediyorlar. Bu da onları, sosyal medya ile birlikte yüzde 39-46 oranla (Britanya’yı oluşturan 4 ülkenin ortalaması) dördüncü haber kaynağı yapıyor.
Bu oran, WhatsApp, Messenger ve Viber gibi mobil uygulamaları da kapsıyor. Kapalı bir iletişim ortamı olarak tek başına WhatsApp, kullanıcıların yüzde 51’i tarafından tercih ediliyor. Bunlar içinde etkili gruplar da var. Sözgelimi, bizim gibi parlamento muhabirlerinin ya da her parti içinde milletvekillilerin kurmuş olduğu gruplar gibi. Keza BBC, Times, CNN gibi kamuoyunu yöneten kurumlardan her birinin de kendi özel grubu bulunuyor. Bu fenomenin demokrasi üzerinde olumsuz etkileri olabilir, çünkü genç gazeteci kuşakları arasında yaygın olan tembellik, onları kaynaklarını çeşitlendirmeksizin sürü gibi benzer bir kalıp veya zihniyette düşünmelerine yol açıyor.
İyimser olmamamızın bir nedeni de budur. Bir diğer neden, sol eğilimli Avrupa Yayın Birliğinin, “Google'ı böyle bir adım atmaya iten, sendika yasaları ve resmi düzenlemelerin baskısıdır” şeklindeki açıklamasıdır.
Tüketicilerin yani Google okurlarının, gazeteciler tarafından üretilen içeriğin bedelini ödemeye istekli olmasını memnuniyetle karşılıyoruz, ama politikacıların ve hükümetlerin bir ticari pazara müdahalesi, çoğu zaman gelişmeyi engellemek ve bürokratik kısıtlamalar getirmek gibi olumsuz sonuçlara yol açar. Hükümetlerin yayın özgürlüğünü sansürleme ve sınırlama eğiliminden bahsetmiyoruz bile.
Endişe verici olan şey, son anketlere göre halkla ilişkiler ve yayıncılık alanında çalışanların yüzde 69'nun, Google gibi şirketlerin faaliyetlerinin yasallaştırılması için devlet müdahalesini tercih eder duruma gelmesidir. Oysa bu oran, 1991 yılında yani İngiltere’de internet kullanımının başında sadece yüzde 10 idi. Devlet müdahalesine karşı olanların oranı yüzde 90’dı.