Tevfik Seyf
Suudi yazar ve düşünür
TT

İnsanlar hata yapar

Bu yazının amacı ‘ahlaki düşünme’ ile neyin kastedildiğini açıklığa kavuşturmaktır.
Diğer bir ifadeyle, insanlar aralarındaki farklılıkların düşmanlığa ve zorbalığa dönüşmemesi için ilişkilerini nasıl kontrol ediyorlar?
Çoğu zaman insanların birbirleriyle olan ilişkilerinde gönüllü bir şekilde herhangi bir art niyet taşımadan hareket etmeleri beklenir. Ancak bu her zaman gerçekleşmez.
Nitekim toplumların bazı ahlaki kuralları bağlayıcı birer sisteme dönüştürmelerinin nedeni budur.
Konuşmada edebe riayet edilmesi, sözlü tacizin ve tehditlerin yasaklanması, zarara sebep olan ihmallerin önlenmesi gibi hususlar bunlardan bazılarıdır.
Öncelikle bahsettiğim hususlar bireylerin gönüllü olarak, yani ceza korkusu veya ödül arzusu olmaksızın uymaları gereken ahlaki kurallardır. Ancak süreç her zaman böyle işlemediğinden, bu kurallar yasalara dönüştürülmüştür.
Bununla birlikte ahlaki kuralların çoğu, insanların isteyerek bağlı kaldıkları genel bir örf olarak kalır.
Şunu da söylemek gerekir ki, en kötü durumda olan toplumlar, gönüllü iyiliği terk eden ve ahlaki kuralların çoğunu bağlayıcı yasalara dönüştüren toplumlardır.
Bundan dolayı bireylerin hayatı kısıtlanmış ve sınırlanmıştır.
Böyle toplumlarda insanlar ancak bir emirle hareket eder ve yine bir emirle dururlar.
Para cezası ve hapis korkusu bu toplumlarda insanların ruhlarına hakim olan bir saplantı haline gelmiştir.
Bu vesileyle Diyarbakır'da 80’li yılların başında bir üniversite profesörü ile bir araya geldiğimde tanık olduğum bir hadiseyi anlatmak istiyorum.
O sıralarda kendisiyle çeşitli konular hakkında fikir alışverişinde bulunduk. Ona dönemin askeri darbe yönetiminin üniversiteler üzerindeki etkisini sorduğum zaman sağına ve soluna baktı, ardından ayağa kalktı ve hiçbir şey söylemeden benimle vedalaşmıştı.
Ertesi gün ortak bir arkadaşımız onun bu davranışından dolayı üzgün olduğunu ve bu sözlerin mevcut iktidara ulaşmasından endişe duyduğunu söyledi.
Büyük ya da küçük olması fark etmeksizin her toplumda hatalar ve sorunlar vardır.
Bireylerin her hatası karşılığında cezayla yüz yüze geldiği bir toplum veya bireylerin iradi olarak herhangi bir hata yapmaktan kaçındığı bir toplum, ruh için bir hapishanedir.
Burası bir topluluk olmaktan ziyade bir tavuk kümesidir. Son derece disiplinli olan toplum için verilebilecek en yakın örnek budur. Normal bir toplum ise doğru ve yanlışa açık olmakla birlikte insanların yer, statü, para, fikir ya da başka herhangi bir şey için savaştığı bir alandır.
Üreme ve çoğalma insanın doğal bir içgüdüsüdür. Bana göre insanlığın ilerlemesinin sırlarından biri de budur.
Farklılıklar ve çatışmalar, bu içgüdünün etkinliğinin doğal bir sonucudur. İnsanları, aralarındaki ‘zararlı sürtüşmeleri azaltmalarına ve var olan sorunlarını çözmelerine’ yardımcı olan ahlaki idealler ve kurallar geliştirmeye iten şey budur. Ahlak üzerine düşünmek, insanları birbirine bağlayan ilişkilerin ve bir şeyleri anlamak için izledikleri kuralların sistematik olarak incelenmesidir.
Ayrıca yaşam tarzlarının ve kamusal ilişkilerin şekillendiği çıkarların yanı sıra hayatın amaçlarını belirleyen değer sistemlerinin test edilmesidir.
Bu değer sistemleri ise nasıl bir yaşam sürülmesi, kadın ve erkeğin nasıl olması ve neler yapmaları gerektiği konusundaki inançlardır.
Ahlaka ihtiyacımız var, çünkü bizler hata yapan insanlarız. Hata yapmak hayatımız için gerekli ve doğal bir şey olmasaydı, herhangi bir ahlaki değere veya görgü kuralına ihtiyacımız kalmazdı.