Hamad Macid
TT

Macron ve ‘İslami tehlike’ çanları

Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un “İslam’ın bir krizin içinde” olduğu yönündeki tartışmalı açıklaması, her düzeyde tepkilerle karşılanmaya devam ediyor. Bu açıklamanın, ‘Batı dünyasını kasıp kavuran’ aşırı sağın etkisinden ve baskılarından bağımsız olması mümkün değil. Ayrıca Fransa’daki Müslüman azınlık endeksindeki sıçramanın da bu endişeyle doğrudan irtibatı var. Batı dünyasındaki Müslüman azınlıklar, Batı dünyasının liderlerinin çoğu için kronik bir baş ağrısı gibi görünüyor.
ABD’li bir Hristiyan kuruluşu, Batı dünyasındaki Müslüman nüfusun artmasıyla birlikte Hristiyanların nüfusunun oranında yaşanan düşme karşısında uyarıda bulundu. Bu kurum söz konusu çağrısında, özel araştırma merkezlerinden aldığı sonuçlara dayanıyor. Yayınlanan raporda şu ifadeler yer alıyor:
“Herhangi bir uygarlığın nüfus artış hızı yüzde 2,11'den fazla değilse 25 yıldan fazla dayanamaz. Batılı ülkelerin hiçbiri bu orana ulaşmış değil. Fransa ve İspanya gibi nüfus artış oranının yüksek olduğu Batılı ülkelerde bile bu oran sırasıyla yüzde 1,8 ve 1,1'dir. Yüzde 2,11'den düşük herhangi bir oran, medeniyet ve kültürel varoluşta da bir düşüş anlamına gelir.”
Araştırmanın sonucunda ise şu ifade yer alıyor:
“Nüfusun azalmasıyla birlikte medeniyet de geriler.”
Müslüman nüfusunda Fransa'da yüzde 8,1, diğer Avrupa ülkelerinde yüzde 1,8 oranında görülen artış, Fransa'nın güneyindeki cami sayısının kilise sayısını geçmesi, Fransız Müslüman çocukların diğerlerine oranının 20'ye ulaşması ve Nice, Marsilya ve Paris gibi şehirlerde bu oranın yüzde 45'e kadar ulaşması, söz konusu kurumu hayrete düşüren durumlar arasında yer alıyor. Böyle devam ettiği takdirde 2025’e kadar her beş Fransız’dan biri Müslüman olacak. Yapılan uyarıda da belirtildiği üzere bu tablo, ülkenin 39 yıl sonra ‘Fransa İslam Cumhuriyeti’ haline geleceğini gösteriyor.
İngiltere'deki Müslüman nüfus 30 yılda 80 binden 2,5 milyona ulaştı. Yani yaklaşık 30 kat arttı. Ayrıca Hollanda’daki doğumların yüzde 50'sini Müslümanlar oluşturuyor ve bu da 15 yıl içinde ülke nüfusunun yarısının Müslüman olacağı anlamına geliyor. Almanya hükümeti bu konuda kamuoyuna ilk açıklamayı yapan taraf oldu. Yapılan resmi açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Nüfus sorunu önü alınamaz bir raddeye ulaştı ve kontrolden çıktı. Almanya 2050 yılına kadar İslami bir ülke olacak.”
Avrupa'daki Müslümanların sayısı 52 milyon civarında ve bu sayı sadece 20 yıl içinde ikiye katlanacak, yani Müslüman sayısı 104 milyona ulaşacak. Amerikan Katolik Kilisesi, Müslüman sayısının sınırlarını aştığını ve böyle devam ettiği takdirde İslam'ın dünya üzerinde en yaygın ve baskın din haline geleceğini söylüyor.
Bu sayıların ve istatistiklerin güvenilirliğini bir kenara bırakırsak -ki sayılarda abartılar olabilir- mevcut gerçeklik bunlardan çoğunu doğruluyor. Ancak burada işaret edilmesi gereken bir husus, bu istatistikler ile birlikte Batı'daki Müslüman azınlıklarla alaycı ve hastalıklı bir ruhla değil, akılcı ve dengeli bir tarzda ilgilenmenin gerekliliğidir. Müslüman cemaatin bazı liderlerinin, entelektüellerinin ve imamlarının hoş olmayan açıklamaları aşırı sağın popülaritesini diğer herhangi bir şeyden daha çok beslemektedir. Söz konusu istatistiklerden, kimliklerine zarar vermeksizin ve dini kabullerine dokunmaksızın Müslümanları entegre etmek konusunda faydalanılmalı ve İslam'ı yeni ortamında ‘yurtlandırma’ fikrini güçlendirmek gerekmektedir. Yahudiliğin ve Yahudilerin Batı ülkelerinde ‘yurtlandırılması’ yönündeki deneyimler, bu bağlamda dikkate alınmaya, incelenmeye ve değerlendirilmeye değerdir.