İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

Riyad-Washington: Kişisel değil, kurumsal bir strateji!

ABD-Suudi Stratejik Diyalog Forumu Çalışmaları, Suudi tarafını temsilen Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve ABD'yi temsilen Dışişleri Bakanı Mike Pompeo öncülüğünde 14 Ekim'de Washington’da başladı. Bu seneki forum, küresel çapta benzeri görülmemiş değişimlerin ve dönüşümlerin yaşandığı bir atmosferde gerçekleşti. Nitekim dünya korona salgınıyla birlikte ortaya çıkan birtakım zorluklara göğüs germeye çalışıyor. Bu zorlukların ABD başkanlık seçimlerinde ve genel insanlık seyrinde nasıl bir engel oluşturacağı ise henüz belli değil. Meselenin Amerikan toplumunun dokusunda oluşturacağı değişimler, seçimleri kimin kazanacağından çok daha önemli.
Öte taraftan forum kapsamındaki çalışmalar, Suudi Arabistan Krallığı’nın bu yıl başkanlığını yaptığı G-20 Zirvesi’nden birkaç gün sonra başladı. Bu oturumun önemi, dünya çapındaki ‘jeopolitik hareketlerin ve dönüşümlerin kapsamı ile uluslararası atmosferdeki kargaşayla’ orantılıdır. İnsanlığı küreselleşmenin ve neoliberalizmin dolambaçlı yollarından çıkaracak zihinlere duyulan ihtiyaçtan bahsetmek yeterli olur sanırım.
Genel olarak Arap-ABD ilişkileri, özelde ise Suudi Arabistan-ABD ilişkileri söz konusu olduğu zaman, gündeme gelen temel sorulardan biri şudur: “Demokrat aday Jose Biden, yaklaşan başkanlık seçimini kazandığı takdirde ABD’nin politikalarında ne gibi değişiklikler olacak?”
Öncelikle Başkan Donald Trump'ın seçimleri kazanması halinde son dört yıl boyunca sürdürdüğü çeşitli çalışmaların tamamlanmaya çalışılacağı aşikar. Bununla birlikte bazı Arap ve Amerikalıların, Biden’ın eski Başkan Barack Obama'nın elinde bir araç olacağı ve yönetiminin de benzer kusurları taşıyacağına ilişkin birtakım şüpheleri var. Bu kimselerin korkularında haklılık payı olduğuna şüphe yok. Çünkü saf ve temiz insanların bulunduğu bir cennette siyasi çalışmalarda bulunmuyoruz. Allah yeryüzünü ve onun üzerindeki mirasını geri alıncaya kadar ‘iyilik ve kötülük’ çarpışmaya devam edecektir. Ancak tarihin, Obama'da olduğu gibi Biden ile de kendini tekrar edebileceğini söylemek pek doğru değil. Sanki ‘nehrin suları hiç değişmiyor ve on yıllardır sabit kalıyormuş’ gibi bir anlayışa katılmıyorum.
2011'den bugüne çok çeşitli değişimler oldu. Bölgedeki birçok ülke, yaşanan değişimlerin boyutlarının farkında. Öncelikle hiçbir şekilde ülkelerimizin ve halklarımızın hayrına olmayan planları bozan ulusal devrimler oldu. Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap dünyasından pek çok ülke gerçekçi bir reform içeren vizyonlarını ortaya koydu. Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın liderliğindeki 2030 Vizyonu, geleceğe yönelik bir öngörü ve sezgi içeriyor. Suudi Arabistan, orijinalliği ve modernliği sonsuza dek birleştiren rönesans ve aydınlanma çerçevesinde hak ettiği yeri kazanmaya çalışıyor. Belki de ABD-Suudi ilişkisinin özü, bunun bireylere değil; kurumlara, temellere ve sabitelere dayandığını teyit ediyor.
ABD-Suudi Stratejik Diyalogu, özellikle mevcut felaketler ve gelişmeler ışığında Washington ile Riyad arasındaki ilişkilerin önemini yansıtıyor. Öte taraftan bölgedeki kronik rahatsızlıklar, iki ülke arasındaki ortak ilgi alanlarının tümünde rollerin ve pozisyonların koordinasyonunu gerektiriyor. Muhtemelen bu meselelerden en önemlisi İran'ın tehditleriyle yüzleşmektir. Uluslararası toplum kendisine yönelik silah ambargosunu yenilemede başarısız oldu. Bu, Arap Körfezi'ndeki güvenlik ve istikrarın mevcut dönemde ve gelecekte tehdit altında kalacağı anlamına geliyor. İran aynı zamanda tüm bölge ülkeleri için de engel olmaya devam ediyor.
ABD-Suudi ortaklığı, dünya çapında terörizmin tırmanması gibi sorunlarla da karşı karşıya bulunuyor. Riyad, aşırılık ve terörizme karşı mücadelede bir köşe taşı haline geldi. Bu, Washington’un çokça önem verdiği bir meseledir. Suudi Arabistan, Mayıs 2017'de uluslararası bir ‘terörle mücadele merkezi’ kurdu. Ayrıca Aşırılıkla Mücadele ve Hoşgörüyü Teşvik adına küresel bir merkez kurdu. Aynı şekilde iki ülke arasında enerji ve ekonomi alanlarındaki işbirliği, dünya ekonomileri için de hayati bir mesele olmaya devam ediyor. Riyad, Washington için temel bir odak noktasıdır. Bu ilişkiler ise kişisel değil, kurumsal nitelikledir.