Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Türk-Rus rekabetinin bir başka yüzü Karabağ savaşı

Azerbaycan ordusu ile Dağlık Karabağ bölgesindeki Ermeni destekli güçler arasındaki savaşta son dönemde yaşanan ve şu ana kadar belirli bir tarafın söndüremediği çatışma, bölgede Türk-Rus rekabetini yeniden başlatma potansiyeline sahiptir. Bu rekabet, iki ülke arasındaki karşılıklı jeo-ekonomik ilişkiler nedeniyle en azından bu bölgede sınırlandırılmıştı.
Sovyetler Birliği’nin yıkılmasını takip eden döneme dönecek olursak, pek çok Türk milliyetçisi, Rus İmparatorluğu döneminden beri Moskova tarafından yönetilen Türk cumhuriyetleriyle yeni bir Türk ittifakı hayal ediyordu. Bu yeni bağımsız devletler, özellikle Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan, Türk milliyetçileri tarafından etnik akraba olarak görülüyordu.
Ancak Türkiye, Rusya'nın bölgedeki ticari gücüne karşı koyacak, bu ülkelerdeki elit sınıf ile Rus elit sınıfı arasındaki ilişkiyi ihlal edecek güç ve etkiden yoksundu. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra bu Türki cumhuriyetleri de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıma konusunda Ankara ile ittifak yapmayı reddettiler. Böylece Ankara, Orta Asya'daki çıkar sahibi elitlere, Türk milliyetçiliğini satmasının zor olduğunun farkına vardı.
Ancak, Türk kültürel faaliyetlerinin uzun vadede güneyinde kalan bu bölgede İslami hareketlere yol açabileceği ve bunun Rusya’daki Müslüman azınlığı da etkileyebileceği endişesi, Rusya’da uzun bir süredir varlığını koruyor. Türki cumhuriyetlerinde Türkiye’nin etkisi esas olarak dolaylı yollarla yani yumuşak güç aracılığıyla ortaya çıktı. Türkiye bu ülkelere ve birçok Arap ülkesine çok sevilen Türk dizileri ile girdi. 1990'ların başından itibaren Türk üniversiteleri, kapılarını Türk cumhuriyetlerinden gelen binlerce öğrenciye açtı. 2009’da kurulan Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi) gibi ülkeler arasındaki ortak forumlar da Ankara’ya, bu ülkelerin seçkinleri ile Türk meslektaşları arasında temas kurma fırsatı verdi. Ancak Türkiye, bu yüzyılın başından beri Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından bölgedeki Rus çıkarlarıyla çatışmayan bir politika izlemeye önem verdi. Güney Kafkasya’ya gelince, Orta Asya ile karşılaştırıldığında coğrafi olarak Türkiye’ye daha yakın olduğundan, Türkiye ile Rusya daha eşit bir konumdaydı.
1991’de bağımsızlıklarını kazanmalarından itibaren 3 ülke; Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan ya kanlı savaşlar ya da dondurulmuş çatışmalar yaşadılar. Bölge, o zamandan beri Rusya ile Türkiye arasında potansiyel bir patlama noktası olarak görülüyor ve bu, Azerbaycan ile Ermenistan arasında Dağlık Karabağ konusunda yaşanan toprak anlaşmazlığından kaynaklanıyor.
Rusya açısından, Dağlık Karabağ sorunu bölgedeki etki ve nüfuzunu daha da güçlendirdi. Ermenistan örneğinde olduğu gibi, söz konusu ülkelerin dış ilişkilerini nerdeyse tamamen kontrol etmesini sağladı. Türkiye ise, son krizin başlangıcına kadar, Moskova'nın Güney Kafkasya'daki çıkarlarına saygı duyan bir politika izledi. Bu pozisyon, Türkiye'nin Rusya ile bölgesel ve ekonomik işbirliğine verdiği değeri gösteriyor. Karabağ sorununa gelince, Türkler, Bakü'ye yakın olmalarına rağmen, Rusya’nın Ermenistan’daki büyük askeri varlığı, Türkiye sınırlarına yakın askeri üssü, Moskova’nın Bakü ile güçlü jeo-ekonomik ilişkileri sebebiyle seçeneklerinin sınırlı olduğunun farkındaydılar. Bu nedenle, Karabağ’da daha önce 2014 ve 2016’da yaşanan iki çatışmada, Türkiye’nin değil Rusya’nın pozisyonu daha önemliydi. Ankara Moskova ile yakın ilişkiler kurmayı düşünüyordu.
Ardından Haziran 2016'da Türkiye'deki başarısız askeri darbe yaşandı. Bu, Türkiye'nin Kasım 2015'te Suriye'de bir Rus savaş uçağını düşürmesiyle ilişkilerin neredeyse tamamen kopma noktasına gelmesinin ardından, Rusya-Türkiye ilişkilerinin yeniden yakınlaştığı bir dönemi başlattı. Fakat darbenin bir yan etkisi de oldu; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yönetimde kalmak için milliyetçilerle ittifak yaptı. Türk milliyetçi hareketine göre ise, Azerbaycan’ın Karabağ'ı geri alma girişimi, etnik ve kültürel açıdan temel bir neden ve haktır. Türkler ile Azerbaycanlılar kendilerini birbirlerine çok yakın görüyorlar - burada mezhep faktörü tamamen ortadan kalkıyor- ve Türkiye’de etkili bir Azerbaycan lobisi bulunuyor. İki ülke, tarihin böldüğü tek devlet olarak tasvir ediliyor ve genellikle Azerbaycan yanlısı mitingler düzenleniyor.
Öte yandan, Türk İHA’larının Libya ve Suriye'deki görünür taktik başarısı, Türklere Rusya'ya karşı bile askeri ve teknolojik cesaret ve güven vermiş görünüyor. Bu nedenle, Azerbaycan'daki müttefiklerine de bu uçakları ihraç ettiler. Bu uçakları Türk askeri personelinin kullanıp kullanmadığı ise şu ana kadar doğrulanmadı.
Son kriz, standartları tersine çevirdi. Türkiye Azerbaycan'a siyasi ve askeri yardım ve takviyelerde bulunmaya başladı. Bu da Azerbaycan’ın sahada taktiksel başarılar kaydetmesini sağladı ve yaklaşık 30 yıldır Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki ihtilafta nihai hakem konumunu koruyan Rusya için rahatsız edici bir durum ortaya çıkardı. Moskova, Avrupa ile iş birliğine meyilli olduğu için Rusya'nın tam anlamıyla dost görmediği bir hükümet tarafından yönetilen Erivan'daki müttefiki ile güçlü ekonomik çıkarları ve iki ülkedeki seçkinler arasında iç içe geçmiş bir ilişkinin bulunduğu diğer müttefiki Bakü arasında seçim yapmak zorunda kalabilir.
1994'te Karabağ Savaşı'nın sona ermesinden sonra Rusya, hem Ermenistan hem de Azerbaycan'a silah satmaya başladı. Yine de kendi lehine manipüle edebileceği bir dengeyi sürdürmek için Azerbaycan’a karşı Ermenistan'ı daha çok destekledi.
Rusya ile Ermenistan arasındaki askeri ilişkiler, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının hemen sonrasına, 1992'ye kadar uzanıyor ve iki devlet arasında 1997’de imzalanan anlaşma, askeri bir tehdit durumunda iki tarafın birbirine yardım etmesini gerektiriyor. Rusya, Azerbaycan’a karşı daha çok Ermenistan'ın tarafını tuttu. Onun temel silah ve silah sistemleri kaynağı oldu. Azerbaycan'ın Rusya'dan aldığı silahların bedelini, Rus silah ihracatı bürokrasisinin dayattığı çok yüksek uluslararası fiyatlarla ve sabit para birimi ile ödemek zorunda kaldığı bir zamanda, Ermenistan silahların bedelini, bizzat Rusya’nın verdiği hedef krediler ve Rus para birimi ile ödüyordu.
Dahası, ABD ve Avrupa da farklı gerekçelerle Azerbaycan’a silah ambargosu uyguladı. Bu ambargo daha sonra, 1990'ların başlarında, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı tarafından çatışmanın iki tarafına da tüm silah satışlarının durdurulması talebiyle sonuçlandı. Ne var ki, çatışmayı çözmekle görevli "Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı"na bağlı "Minsk Grubu" eş başkanlarından olan Rusya, Azerbaycan'ın silahlanmasının önlenmesi talebini kabul etmedi ve buna uymadı. İsrail de öyle.
Ermenistan, Rusya’nın öncülük ettiği Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü üyesi ve Gümrü şehrindeki askeri üssün yanı sıra başkent Erivan yakınlarındaki hava üssünde 3 binden fazla Rus askerini ağırlıyor. Rusya, ortak Rus-Ermeni kara kuvvetleri oluşturulması dahil olmak üzere, Ermeni ordusunu güney askeri bölgesinin yapısına entegre etmeye çalışıyor. Bu, Ermenistan'daki Rus etkisinin tek göstergesi değil, Rus şirketleri Ermeni enerji sektörüne güçlü bir şekilde hakim (bazı tahminlere göre yüzde 80'e kadar). Aynı şekilde Rus bankaları da Ermenistan'daki finans sektörüne hakim.
Ermenistan Dışişleri Bakanı, Rusya'nın ülkesini yalnız bıraktığından ve onu üç düşmanla; Azerbaycan, Türkiye ve Suriye ile Libya’dan gelen milislerle karşı karşıya bıraktığından şikayet ediyor. Görünüşe göre Rusya, Bakü'de artık Moskova'ya bel bağlayamayacağı ve Ankara'nın Erivan karşısında tek bölgesel müttefiki olduğu izlenimini yaratmak istemiyor.
Ancak Moskova'nın oturup Azerbaycan'ın Ermenistan'ı askeri olarak yenmesine ve Türkiye’nin cesaretlendirmesine nasıl izin vereceğini görmek zor. Bu, Rusya'nın Sovyet sonrası alana hakim olma iddialarını ortadan kaldırır. Çünkü Azerbaycan, Dağlık Karabağ’daki savaş alanında yeterli taktik başarıya ulaşırsa Türkiye büyük olasılıkla ateşkes çağrısı yapıp, bir sonraki müzakere turu ve herhangi bir Rus askeri müdahalesi tehdidi öncesinde Azerbaycanlılarla birleşecektir. Bu ise, Türkiye'nin müzakereler sırasında Rusya ile eşit bir zemine sahip olmasına sağlayacak ve Güney Kafkasya'daki konumunu güçlendirmesi için çok önemli bir rol oynama fırsatı verecektir. Türkiye’nin hayali bu, ama Rusya buna izin vermeyecektir. Bu durumda, askeri olarak müdahale etmesi gerekebilir, bu da çatışma çemberini genişletir. Peki ama, Rusya veya Türkiye yeni savaş alanları açmayı göze alabilir mi?