Velid Haduri
Enerji konusunda uzman, Iraklı yazar
TT

ABD başkanlık seçimlerinde enerji

Enerji ve petrol endüstrisi, 20. yüzyıl boyunca ABD başkanlık seçimlerinde önemli bir rol oynamıştır. Petrol şirketlerinin bağışları, iki büyük parti ve başkan adaylarına ilaveten yüzlerce Kongre üyesi adayı, eyaletlerdeki vali ve yetkililer için en büyük katkıyı oluşturdu.
Petrol şirketlerinin belirli hedefleri vardı; ülkenin vergi ve gümrük politikalarının veya istihdam kanunlarının şirketlerin çıkarlarına hizmet etmeye devam etmesini sağlayarak ekonomik çıkarlarını korumak.
Öte yandan, özellikle yetmişli yıllardan itibaren Amerikan petrol politikasına – bilhassa her 4 yılda bir gerçekleşen başkanlık seçimleri kampanyaları sırasında- enerji kaynaklarında kendi kendine yeterlilik çağrısında bulunan bir kaygı ve saplantı da egemen oldu.
Dünyadaki en büyük petrol ve doğalgaz tüketicisi ve ithalatçısı ABD, bu stratejik hedefine ancak bu düşüncenin gündeme gelmesinden çeyrek yüzyıl sonra (yaklaşık olarak 21. yüzyılın ikinci 10 yılında) ulaşabildi. Petrol güç dengesi, muazzam kaya petrolü ve gazı üretimine başlandıktan sonra ABD lehine değişti.
20. yüzyılın son çeyreğinden bu yana gerek Cumhuriyetçi gerekse Demokrat partili başkan adayları kampanyalarında, Arap ihracatçı ülkelerin petrollerine bağımlılıktan kurtulma özlemlerini açık ve net bir şekilde dile getiriyorlardı. Böylece Washington, Ortadoğu’da özellikle de İsrail konusunda istediği politikaları uygulayabilecekti. Bunun kaynağında, ABD’nin Ortadoğu politikaları üzerinde iz bırakan 1973’teki Arap-İsrail savaşında Arap ülkelerin uyguladığı petrol ambargosu deneyimi ve bu deneyimin tekrarlanması korkusu yatıyordu.
ABD’nin petrol politikası, 19. yüzyılın sonlarından beri bilinen ancak ticari olarak 21. yüzyılın ilk çeyreğinde kullanımına başlanan kaya petrolü ve gazı üretimi ile kendi kendine yetme düzeyine ulaşmasıyla değişti. ABD genelinde birçok eyalete dağılmış dev kaya petrolü sahalarında yapılan üretim, istenen kendi kendine yeterliliğin elde edilmesini sağladı. Kaya petrolünün seri ve geniş çaplı üretiminin başlaması, dünyadaki diğer petrol ihraç eden ülkelerle ABD arasındaki petrol gücü dengesini değiştirdi. Hatta ABD bunun ötesine geçerek, birkaç yıl içinde 3 büyük ihracatçı ülke (Suudi Arabistan, Rusya ve ABD) grubuna katıldı. Bu grubun üyelerinden her birinin ham petrol üretim kapasitesi günde 10 milyon varilden fazladır. Diğer bir deyişle her biri, mevcut küresel üretimin yaklaşık yüzde 10'unu karşılamaktadır.
Yetmişlerin sonunda başlayan bu dönem sırasında önemli bir değişiklik daha ortaya çıktı; çevresel konulara ve karbondioksit emisyonlarının azaltılmasına yönelik küresel, devlet ve halk ilgisi. Bu noktada, iki Amerikan partisinin enerji politikaları birbirinden tamamen ayrıldı.
Demokrat Parti, genel olarak liberal politikalarına dayanarak çevreyi korumayı ve iklimi iyileştirmeyi savunmaya başladı. Buna karşılık, özellikle seksenlerin ortalarından itibaren ve son 4 yılda, Başkan Donald Trump’ın görev süresi boyunca Cumhuriyetçi Parti’ye egemen olan muhafazakar güçler, çevre politikalarına desteği azaltma çağrısında bulundu. Demokrat Barack Obama’nın 2015 yılında dünya ülkelerinin ezici bir çoğunluğunun katılımıyla imzaladığı Paris İklim Anlaşması’ndan Cumhuriyetçi Başkan Trump’ın çekilmesi, partisinin bu yöndeki politikalarının kanıtıydı. Trump ayrıca “Önce ABD” politikasının bir parçası olarak ABD şirketlerinin çıkarlarını savunmak gerekçesiyle ABD içinde muhafazakar çevre politikaları da benimsedi.
Geçtiğimiz on yıllarda, ABD petrol dış politikasında yeni bir değişiklik meydana geldi. ABD’nin politikalarına karşı olan ihracatçı ülkelerin petrol ihracatına ambargo uygulama ve boykot etmeye dayalı jeopolitik faktör, daha kaya petrolü endüstrisinin gelişip genişlemesinden önce ABD dış politikalarına hakim oldu.
Bu boykot politikası dikkat çekici bir şekilde ABD dış politikasının ayrılmaz bir parçası haline geldi. Çoğu petrol ihracatçısı gelişmekte olan ülke ekonomisini geliştirip çeşitlendiremediğinden, bu politika onların Washington karşısındaki diplomatik ve müzakere konumlarını zayıflattı. Bu ülkelerin çoğu bugün bile yıllık bütçe gelirlerinin yaklaşık yüzde 85-90’ı için petrol gelirlerine güvenmeyi sürdürüyor. Yıllık bütçeleri, olası piyasa dalgalanmalarına bakılmaksızın varil başına 75-80 dolar arasında değişen yüksek petrol fiyatına bağlı kalmaya devam ediyor. ABD’nin bu ambargo ve yaptırımları kimi zaman, kendisine maruz kalan ülke için ağır ekonomik kayıplara neden oldu. İran’a uygulanan son ambargoyu örnek verecek olursak; bu ambargo İran’ın günlük petrol ihracatını 2.4 milyon varilden 800 bin varile düşürdü. Bunun sonucunda İran yıllık yüz milyarca dolar kaybederken ekonomisi de çöktü.
Joe Biden'in seçimi kazanması durumunda, İran ile nükleer anlaşmasını tekrar imzalaması bekleniyor. Bu durum, İran'a uygulanan petrol ambargosunun sona ermesini ve aynı zamanda müttefikleri İngiltere, Fransa ve Almanya ile Washington arasındaki ilişkilerin normale dönmesini sağlayacaktır. Bu ülkeler de ABD gibi nükleer anlaşmanın taraflarından biri ve anlaşmadan çekilmesine karşı çıkıyorlar.
Washington’un anlaşmaya geri dönme olasılığı, fiyat istikrarını korumak için OPEC üyesi olmayan ülkeler "OPEC +" grubu üzerindeki üretimi düşürme baskısının artması anlamına gelecektir. Çünkü İran - kendisine yönelik yaptırımlar kaldırılırsa - petrol ihracatını hızlı ve büyük miktarlarda artırabilir. İran Ulusal Petrol Şirketi, açık denizlerde ve Asya’daki ithalat limanları yakınında demirlemiş tankerlerinde milyonlarca varil petrol depolamış bulunuyor. Şirketin İran topraklarında bulunan depolarında da büyük miktarda bir petrol stoku var. Yaptırımlar kaldırılırsa İran büyük miktarda petrolü hızla ihraç edebilecek bir durumda. Biden’ın seçimleri kazanması durumunda, ülkesini yeniden 2015’te imzalanan Paris İklim Anlaşması’na üye yapması da bekleniyor.          
Öte yandan, Başkan Trump'ın - seçimleri kazanması halinde – nükleer anlaşmasına geri dönmeyeceği ve şimdi olduğu gibi İran’a yaptırımlar uygulamaya devam edeceği tahmin ediliyor. Yine Başkan Trump'ın, Kovid-19 pandemisi döneminde petrol fiyatlarının düşmesi nedeniyle şu anda büyük zorluklarla karşı karşıya kalan kaya petrolü sektörüne desteğini sürdürmesi de bekleniyor. Biden'a gelince, bu sektöre Trump’ın verdiği desteği vermeyeceği tahmin ediliyor.