Nebil Fehmi
Mısır eski Dışişleri Bakanı Nebil Fehmi
TT

Trump, Biden ve Araplar

2020 yazı, Ortadoğu’da sürprizler ve köklü bir değişiklik olmadan veya Arapların durumu düzelmeden geçti. Bu mevsimin sona ermesiyle, siyasi tartışmalar ve analizler büyük ölçüde ABD başkanlık seçimlerine odaklandı. Şu veya bu adayın seçileceğine yönelik siyasi tahminler şiddetlendi, gevezelikler arttı. Ne yazık ki bunların çoğu nesnellikten ve bilimsel okumadan yoksundu ve bir adayı diğerine tercih etme çağrılarıyla bağlantılıydı.
ABD başkanlık seçimleri 3 Kasım’da (bugün) gerçekleşecek ve sonuçları kısa bir süre içinde açıklanacak. Tabi ki, büyük devletler ve başkan adaylarından biri dahil herkesi etkileyen Kovid-19 virüsünün yansımaları ve posta yoluyla gönderilen oylar konusundaki anlaşmazlıklar ışığında, oyların ve geçerliliklerinin dikkatlice gözden geçirilmesi ihtiyacı nedeniyle biraz gecikmezse.
Seçimin galibini sadece Amerikalı seçmen belirleyecek, bu yüzden bir adayın veya diğerinin başarı şansını analiz edip kimin kazanacağını tahmin etmeye çalışmayacağım. Bunun yerine, ABD-Arap ilişkileri için yararlı olduğunu düşündüğüm konuları ele alacağım. Önümüzdeki dönem ile en iyi şekilde başa çıkmak için kendisine nasıl hazırlanmamız gerektiğine odaklanacağım
Bazı konuların önemine ve hassasiyetine rağmen, çeşitli mecralarda paylaşılan içeriklerin yoğunluğu nedeniyle yayınevi ve okurların bilgileri alışılmadık bir hızda tükettiği çağdaş dünya kültürüne uygun olarak, yukarıda bahsettiğim konuları çok kısa bir şekilde ele alacağım.
Her şeyden önce, ABD'nin ekonomik, siyasi ve askeri gücü nedeniyle en azından önümüzdeki 20 yıl boyunca uluslararası arenada etkili ve önemli bir ülke olmayı sürdüreceğinin altını çizmeliyiz. Bununla birlikte, uluslararası, bölgesel ve ulusal arenanın sosyal, siyasi, güvenlik ve ekonomik değişikliklere tanık olduğu da açıktır. Dahası, önümüzdeki dönem öncekinden tamamen farklı olacak, ABD ve tabii ki Arap dünyası dahil olmak üzere herkes bunu hesaba katmalıdır.
Önümüzdeki dönemde ABD-Arap ilişkilerini ele alırken, Amerikan ve Arap toplumlarının bir kimlik değişimi aşamasından geçtiğini göz önünde bulundurmalıyız. Bu, geleneksel sabiteler veya kalıplar olarak kabul edilen birçok şeyin reddedildiği istikrarsız bir aşamadır. ABD’de Latin Amerika kökenlilerin sayısında muazzam bir artış var. Orta sınıftaki seçmenler arasında azımsanmayacak sayıda kişi, siyasi sistemin çıkarlarını hesaba katmadığını düşündüğü için öfkeli. Buna ilaveten, ABD’li gençler arasında büyük bir değişim arzusu var ve seçimlere katılımları, adayların çıkarlarına ne ölçüde tepki verdiklerine bağlı. Her birinin diğerinin politik açıdan tam zıttı olduğu Bush’un, daha sonra Barack Obama ve son olarak da Trump’ın seçilmesi, seçmenlerin rahatsızlığını açık bir ifadesidir.
Öte yandan, özellikle son 10 yılda Arap dünyasında da gerginliğe ve siyasi istikrarsızlığa şahit olduk. Bu göstergeler Ortadoğu’da ve Arap dünyasında değişim arzusunu yansıtıyor. Bazı Arap ülkelerinin akıllıca ve olumlu bir şekilde başa çıkarak başarılı oldukları değişim deneyimleri gibi başarısız olanlar da var. Bu başarısızlık, iç ve dış güçlerin bunu kendi çıkarları için kullanmasına olanak sağladı. Yine de bütün bunlar, geleceğin eskisinden daha iyi bir şekilde yönetilmesi için gerçek ve yaygın bir halk arzusu olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Her iki tarafta olup bitenlerin ve uluslararası arenada devam eden değişikliklerin ışığında, başkanlık seçimlerinin kazananı kim olursa olsun Araplar, ABD ile ilişkilerinin formatında bir değişikliğe hazır olmalı. Çünkü ABD’nin bölgedeki çıkarları değişti ve daha da değişecek. Bunun kanıtı, Ortadoğu’ya girmesinin ve asker göndermesinin ABD’nin en büyük hatası olduğunu deklare eden Trump’dan önce bile Obama’nın ABD’nin dikkat merkezini Ortadoğu'dan Asya'ya kaydırma ve yöneltmek istediğini açıklamasıdır.
Bu bağlamda, Ekim 1973’teki savaştan sonra Richard Nixon’ın dönemin Mısır Dışişleri Bakanına söylediklerini hatırladım. Nixon, Sovyet uzmanlarının bir yıl önce Mısır’dan çıkarılmasının, Doğu ile Batı kampları arasındaki Soğuk Savaş ışığında Sovyetlerin Ortadoğu’dan çıkarılması yolunda büyük bir adım, ABD için de önemli bir gelişme olduğunu söylemişti. Yine, bu büyük savaş sırasında (Dördüncü Arap-İsrail Savaşı) Arap ülkelerinin petrol ambargosu nedeniyle ABD’de benzin istasyonlarında oluşan uzun kuyrukları da hatırlıyorum. Bu ambargo, ABD'nin Arap ülkelerinin o zamanki pozisyonlarını daha büyük bir ciddiyet ve ilgiyle ele almasını sağlamıştı.
Bunlar gerçek ve önemli tarihsel olaylardır. Onlarla gurur duyabiliriz ama tabi ki, Soğuk Savaş’ın sona erdiğini, ABD’nin Arap petrolüne bağımlılığının artık ortadan kalktığını, önceliklerinin ve hesaplarının değiştiğini unutmadan. Araplar geleceğe yönelirken bunu göz önünde bulundurmalılar.
Yeni gerçeklik budur ve Trump ya da Biden olsun seçimlerin galibi buna göre hareket edecektir. Bu gerçeklik, ABD’yi bölgedeki ülkelerle, hatta Arap ülkeleriyle kolektif ilişkilerden uzaklaştırıp kendisi için yararlı ikili ilişkilere odaklanmasını sağlayacaktır. İdeolojik perspektiften uzakta ve doğrudan menfaatlerine göre daha az ölçüde bölgeye müdahale etmesine neden olacaktır.
Öte yandan, bahsi geçen gerçeklik, Arap ülkelerini de yeni ABD yönetimi ile ilişkilerini yönetmeye çalışmaya yönlendirmelidir. Keza, ABD’ye güvenebilecekleri veya güvenemeyecekleri hususları da dikkatli bir şekilde değerlendirmelerini ve Arap çıkarlarını güvence altına alacak politikaları bu değerlendirmelere göre uygulamalarını sağlamalıdır. Özellikle de bu çıkarların çoğunun ABD’nin güvenlik kalkanı ile bağlantılı olduğu veya ulusal güvenlik konularında kendisine oldukça bağlı olduğu göz önüne alındığında. Bu beni, Arap ulusal güvenliğinin unsurlarını ve mekanizmalarını inşa etmenin ve komşularıyla daha iyi bir denge kurmasının önemini vurgulamaya sevk ediyor. Çünkü ABD, önümüzdeki dönemde Arap ülkelerini varoluşsal tehditlere karşı koruma amaçlı güvenlik müdahalelerini azaltacaktır.
Aynı zamanda, ABD'nin büyüklüğü ve güvenlik, ekonomik ve siyasi çıkarlarının çokluğu ve çeşitliliği göz önüne alındığında, o ya da Arap ülkeleri birbirlerinden çabucak ve hızlı bir şekilde vazgeçebilirlermiş gibi gösterip durumu abartmamak da gerekiyor. Başka bir deyişle, Amerikalılar kimi seçerlerse seçsinler Arap-ABD etkileşimi, sürekli ve devamlı kalmaya devam edecektir. Anlaşmazlıklar da önceliklerde, uygulamalarda ve ilişkilerin akışkanlığı içinde varlığını koruyacaktır. Ne ABD, Ortadoğu ve Arap dünyasından ne de Arap dünyası ABD’den tamamen vazgeçecektir.
Daha detaylı ve dakik olmak için Trump veya Biden yönetimi altında Arap-ABD ilişkilerinin seyri konusunda en önemli tahminlerimi şu şekilde özetlemek istiyorum:

  • ABD’nin Ortadoğu'daki askeri faaliyetleri azaldı. Bir sonraki ABD başkanı kim olursa olsun bu seyrini sürdürecek, ancak Ortadoğu’dan tamamen çekilmeyecektir.
  • Arap ülkeleri gelecekte ABD’ye daha az bağımlı hale gelecek, ancak çoğu için bu ilişkiler diğer büyük ülkelerle olan ilişkilerinden daha güçlü olmayı sürdürecektir.
  • Biden yerine Trump’ın seçilmesi durumunda ABD'nin İran'a yönelik politikası çok daha güçlü olacaktır. Ancak ikisi de güç kullanmakta acele etmeyeceklerdir. Biden ile bunun daha kolay ve daha hızlı olacağı bir yana, ikisi de İran’a yönelik politikalarını çatışmalardan kaçınacak şekilde düzenlemeye çalışacaklardır.
  • ABD, Kuzey Afrika'da artan Rus etkisini kontrol etmek dışında Libya arenasıyla çok ilgilenmiyor. Cumhuriyetçi ve Demokrat Parti’nin bu konudaki tutumları arasında çok farklılık yok. Fakat her iki adayın da seçimlerden sonra, uzlaşı fırsatından yararlanmak veya başka bölgelerde ABD’yi rahatsız etmeleri durumunda rakiplerini dizginlemek için bu arenada diplomatik olarak daha aktif olabileceklerini de unutmamalıyız.
  • Hem Trump hem de Biden, bölgesel bir anlaşmanın parçası olarak Suriye ile siyasi uzlaşmaya (her ne kadar Biden için bu daha zor olsa da) açık pragmatik politikacılar grubunda yer alıyorlar. Biden söz konusu olduğunda, Türkiye ile ilişkiler için de aynı şey geçerli. Yani, Erdoğan’ın davranışlarından rahatsız olduğu için Biden Türkiye ile uzlaşmada zorlanabilir ama daha önce de belirttiğimiz gibi pragmatik olduğu için bu, imkansız da değil.
  • Trump, Filistinliler ve İsrailliler arasında önermiş olduğu ABD barış planını uygulamaya devam edecektir. Biden ise bu konuda daha az hevesli olacaktır ama onun adil bir Arap-İsrail barışı ve iki devletli çözüm için İsrail ile çatışacağını düşünenler varsa yanılıyorlar. Muhtemelen Biden, Filistin tarafı cazip bir girişim önermedikçe ya da Arap Barış Girişimini zeki bir şekilde harekete geçirip kendisine uluslararası alanda ve İsrail içinde bir destek bulmadıkça bu konuda aktif olmayacaktır.
  • Mısır, BAE ve Suudi Arabistan, Trump'a en yakın Arap ülkeleri ve bu nedenle Biden, ilk başta Trump’tan farklı olduğunu kanıtlamak için onlara karşı temkinli davranacaktır. Dümeni tekrar siyasi merkeze döndürmeden, ABD’yi çıkarlarına göre yönetmeden ve bu 3 ülkeye karşı daha olumlu politikalar benimsemeden önce bir süre, ABD’deki baskı gruplarına boyun eğebilir. Öte yandan, Trump’ın başlangıçta bu 3 ülkeye karşı daha iyi olacağını, ancak daha sonra sürekli taleplerine ve ABD’nin Ortadoğu’daki güvenlik yükünü azaltma isteğine karşılık vermemeleri, uluslararası hukuk ve istikrarlı Arap çıkarlarıyla çatışsalar bile ABD’nin öncelikleri doğrultusunda hareket etmeyi kabul etmemeleri durumunda onlara karşı daha soğuk olacağını düşünüyorum.
  • ABD-Irak ilişkilerinde, özellikle de yeni Irak başbakanın seçilmesinden sonra bir ilerleme kaydedildi. Önümüzdeki dönemde ABD başkanı kim olursa olsun ilişkilerin seyrinin bu yönde devam edeceği tahmin ediliyor. Her iki aday da Irak’ın iç işlerine çok dalmak istemiyorlar. Diğer yandan Irak da gerek ABD gerekse İran ile ilişkilerinde dengeyi koruması gerektiğinin farkında. Kürtlerle ilişkilere gelince, Trump ve Biden’ın pozisyonu aynı; genel olarak onları desteklemek, ama bunu yaparken de belirli sınırları aşmamak. Bu sınırların en önemlisi, Irak ve komşuları ile kriz yaratmamak.
  • Rusya, Soğuk Savaş döneminde Ortadoğu’da kaybettiği etkisini Maşrık (Levant) bölgesinde geri kazandı. Fakat imkanları sınırlı, emelleri de hesaplı. Öngörülebilir bir gelecekte bölgede ABD için büyük bir sorun teşkil etme potansiyeli az. Aynı şey, yeni pazarlara açılmak ve enerji ihtiyacını karşılamak için Arap ülkeleri ve Ortadoğu bölgesinde faaliyet gösteren Çin için de geçerli. Çin’in enerji ihtiyacı ve pazarlara açılma isteği bu aşamada, özellikle de kendisi askeri açıdan kontrollü ve dikkatli olduğu için, ABD’yi pek ilgilendirmiyor. Bununla birlikte, Çin’in denizlerde artan kapasitesi ve bölgede deniz üslerine sahip olması ışığında, su yollarının güvenliği ve gemilerin geçiş özgürlüğüne ilişkin bazı gelişmeler ve gerginlikler yaşanması olasılıkları da yok değil.

Özetle, kısa vadede iki başkan adayının Ortadoğu’ya yönelik pozisyonlarında bazı farklılıklar var, ancak her ikisi de çok ya da uzun süreli müdahaleler konusunda hevesli değiller. Dolayısıyla Araplar, iyimserliklerini veya seçimlerden umdukları sonuç çıkmazsa kötümserliklerini abartmadan, gelecek için orta ve uzun vadede stratejik olarak hazırlanmalılar. Farklı alanlarda ve özellikle de ulusal güvenlik alanında, kendi kapasiteleri ve yetenekleri ile büyük ülkeler arasında ulusal ve bölgesel bağlamda bir kesin denge kurmaya odaklanmalılar.
* Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.