Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Kuveyt ‘korona’ zamanında seçimini yapıyor

Kuveytli seçmenler bugün Ümmet Meclisi’nin 50 üyesini seçmek için sandık başına gidecek. Kuveyt tarihindeki bu 18’inci seçimde seçmenlerin sayısı 2016 seçimlerine (son seçimler) nispeten yaklaşık 100 bin artarak toplamda 536 bine yükselirken, aralarında 33 kadının bulunduğu adayların sayısı da 362’ye ulaştı.
Koronavirüs salgını zamanında, birkaç seçim bölgesinde seçimlere katılımın daha az olması bekleniyor. Kuveyt’te 5 seçim bölgesi bulunuyor ve her bölgeden 10 kişi seçiliyor. Her seçmen tek bir adaya oy verme hakkına sahip. Arap bölgesinde Kuveyt’ten önce biri Ürdün diğeri Mısır olmak üzere iki seçim daha yapıldı. İki seçimde de katılım oranı oldukça düşüktü. Oy kullanma hakkına sahip olanların yüzde 30’undan azı oy kullandı.  Kuveyt’te de katılım oranının buna yakın olması uzak bir ihtimal değil. Koronavirüs salgınının yanı sıra seçimlerin pratik sonucunu etkileyecek başka değişkenler de var. Kuveyt yakın bir zamanda (eylül ayında) en büyük politikacılarından birini, Şeyh Sabah el-Ahmed’i kaybetti. Şeyh Sabah, Kuveyt'in çağdaş gelişiminin dayanaklarından biriydi ve ölümünden önce, belki de zamanı gelmiş bir stratejik yapısal değişikliği gerçekleştirmek için genel siyasi durumu incelemek üzere bir komisyon kurmuştu. Ne var ki, komisyonun faaliyetleri durdu. Yeni yönetimin de seçimlerden önce, uzmanların pek çok çalışmada dillendirdikleri bazı dengesizlik unsurlarından muzdarip olan Kuveyt demokratik sürecini geliştirmeyi veya yeniden düzenlemeyi düşünmesi için yeterince zamanı yoktu. Seçim sürecindeki hatalar ya da iki organ arasındaki anlaşmazlık nedeniyle feshedilen 2016 öncesi meclislere göre oldukça istikrarlı olan ve görev süresi sona erene kadar devam eden son meclisin uygulamalarında, bahsedilen dengesizlik ve kusur epey belirgindi.
Seçimlere dönecek olursak, bu yıl seçim kampanyaları farklı bir şekilde yürütüldü. Adaylardan bazıları sosyal medya platformlarını kullanırken bazıları da geleneksel olan toplantılar ve mitingler düzenlemeyi (ki bunlar izinsizdi) tercih etti. Bu toplantılardan bazıları söylemlerde keskinlik, kişiselleştirme ve kızgınlıkla gölgelendi. Keza adayların tartışmaya açtıkları sorunlar da tamamen “ikincil öneme” sahipti. Mesela, fırsat eşitliği sağlamayan seçim mekanizması geniş çapta tartışılmadı. Kuveyt’te mevcut seçim sisteminin hizipçiliği (kabilecilik, mezhepçilik ve bölgeselcilik) teşvik ettiğini düşünenler var. Nitekim bu sistemle meclise seçilen her adayın kamunun yararına ortak bir gündemden ziyade özel bir gündemi bulunuyor. Bu da etkinliğinin arzu edilenden daha zayıf olmasına yol açıyor.
Sosyal medyada, tanık olduğumuz “demokratik sürecin” Kuveyt’teki gelişme ve kalkınmayı tamamen sekteye uğrattığına dair eleştiriler de yer aldı. Kuveyt’te adaylar olgusu araştırılmaya değer bir olgu. Görünüşe bakılırsa, meclis sandalyeleri bazıları için bir tür bağımlılığa dönüştü. Adayların pek çoğu bir “memuriyet” olarak milletvekilliği ile bir “mesaj” olarak milletvekilliği arasındaki farkı tam olarak bilmiyorlar. Bu da kişisel faydanın kamusal faydaya tercih edilmesine yol açıyor. Seçim sisteminin kendisi, kamuyu değil özeli yüceltmeye dayanıyor. Bu nedenle, kabilecilik ve mezhepçiliğin kapsamı dışındaki Kuveytli seçkinler, bireyciliğe dayanan ve kolektif programlar sunamayan bir sistemde yapılamayan reformun acısını çekiyorlar.
Kampanya süresince adayların çoğu (deyim yerindeyse) küçük sorunlara yani doğrudan vatandaşların geçimleriyle ilgili sorunlara odaklandıkları için başlıca bölgesel sorunlar gündeme getirilmedi. Diğer Körfez ülkeleri gibi Kuveyt de bölgede büyük zorluklarla karşı karşıya. Bölgeye uzun bir karanlık egemen olmuş durumda. Yemen, Suriye ve Libya’da savaş, komşu Irak’ta uzun süren çatışmalar var. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyeleri bölünmüş bir halde. İsrail ile ilişkiler stratejik bir değişikliğe tanık oluyor. ABD yönetimi değişti. Bazılarını ülkesi ve ulusal çıkarları pahasına kendisini takip etmeye kışkırtan mezhepçi ve uydurma söylemlere dayanan İran’ın genişleme arzusu, birçok bölge ülkesinde acılara neden oldu.
İnsan doğası gereği krizleri tahmin etmenin yanı sıra bunlara rasyonel bir şekilde tepki göstermekte de başarısız olabilir. Kuveyt de bir istisna değil ancak en hassas ve en çok hedef alınan ülkelerden biri. Son 40-50 yıl boyunca Kuveyt, uçaklarının kaçırılmasından iç güvenliğine zarar vermeye kadar çeşitli saldırı, müdahale ve tehditlerden çok çekti. Hatta derin yaralar bırakan bir işgale maruz kaldı. Öte yandan, ulusal ekonomide de bir dengesizliğe tanık oluyor. Dolayısıyla, iç safları sıkılaştırmaya öncelik vermemiz gerekiyor. Bu ise, göreceli özgürlükler, sosyal medyanın etkisine açık bir ortam, seçim sistemi reformundaki eksiklikler, dış müdahaleler, sivil toplumun etkinlik açısından zayıflaması (onu düzenleyen kanunlardaki çıtanın düşüklüğü nedeniyle) ışığında zor ve karmaşık bir süreç. Kuveyt’in ikinci olarak, bölgesel ve küresel ittifaklarını gözden geçirmesi gerekiyor. Bana göre ele alınması gereken bölgesel ittifakların ilk ve en yakın halkası, harcanan tüm çabalara rağmen muzdarip olduğu kusurların düzeltilemediği KİK’tir. Bugün düzenlenecek seçimlerde aday olanlar, bir bütün olarak ulusu ilgilendiren temel projeler sunamadılar. Tüm çeşitliliğiyle aktif “İslami” akım mensubu ve büyük olasılıkla ülkelerine hizmete odaklanmaktan ziyade sınırlarının ötesiyle ilgilenen ajandalara sahip azınlık dışında adayların çoğu, seçmenlerinin acil taleplerine odaklandılar. İdare reformu ve yolsuzlukla mücadele dosyaları dahi yalnızca birkaçı tarafından ve çekingen bir şekilde tartışıldı. Çoğunluk, acil ve kişisel talepler hakkında vaatlerde bulunmakla ilgilendi.
Anayasaya göre, seçim sonuçlarının açıklanmasından sonra mevcut hükümet Emir'e istifasını sunar, ardından da yeni bir hükümet kurulur. Bu hükümet genellikle yeni meclisteki dağılıma ve oluşan "koalisyon"a uygun bir yapıda olur. Şartlar nedeniyle mevcut seçimlere katılım mütevazi olacağından, seçimlerde ortaya çıkacak sonuç ve buna göre kurulacak hükümetteki temsil oranı da böyle olacaktır. Katılımın mütevazi olması, yukarıda zikrettiğimiz gibi mevcut sağlık durumu kadar, seçim mekanizmasındaki kusurlar ortadan kaldırılmadığı için seçmenlerin oy kullanmakta gönülsüz olmasına yol açmasından da kaynaklanıyor. Bu, temsilde zamanla büyüyerek krize dönüşebilecek ve çoğu zaman seçtiklerinden bile memnun olmayan halkta bir memnuniyetsizliğe ve kızgınlığa yol açabilecek bir dengesizliği ortaya çıkaracaktır.
Seçimlerin sonuçlarına göre kurulacak yeni idare bir dizi sorun ile karşı karşıya kalacak. Bunların belki de en önemlileri, karmaşık ekonomik durum ve kendisiyle bağlantılı devlet bütçesi, dış borçlanma, düşük petrol fiyatları, finans kurumlarına nakit sağlama ve demografi gibi birçok sorundur. Bunlara, son zamanlarda büyüyen, hakkındaki tartışmaların seçim sisteminde reforma kadar uzandığı ve halk arasında yolsuzluk adı verilen sorun da ekleniyor. Bu, iyi, sağgörülü ve tecrübeli yönetim için en zor dosyalardan birini oluşturuyor. Bütün bu sorunlar, yeni hükümetin maliyet ve karı dengeleyen kapsamlı bir reform projesiyle hızlı bir şekilde hareket etmesini gerektiriyor. Ancak, eylemler beklentilerle aynı oranda değil, zira söz konusu proje henüz hazır değil.
Son olarak; siyasi uygulamalar, kötü ile en kötü arasında bir seçimdir.