Abdurrahman Şalkam
TT

Sarı Afrika

“Bin millik yolculuk bir adımla başlar”. Bu söz, pratiğe geçerek yeni Çin’i yarattı. Bugünse Çin, daha uzun ve aynı zamanda hedefleri, mesafesi ve adımları farklı bir yolculuğa çıkmış bulunuyor. Bu kez, Afrika kıtasına uzanan bir başka uzun yolculuğun adımlarını atıyor. Adımları ekonomik kültürel ve sosyal, ama askeri izler de taşıyor.
Çin, özgün bir hızla yükselen küresel bir güç. Dünyanın büyük fabrikası olduktan sonra ekonomik, kültürel ve sosyal faktörleri bütünleştiren bir dış politika benimsedi. Afrika- özellikle Sahra altı bölgesi – bağımsızlık yıllarında etkileri kaybolmayan sömürgecilik gerçeği nedeniyle uzun bir süre acı çekti. Her türlü maden, su, orman ve insan gücü bakımından zengin bir kıta olan Afrika, her alanda ve türde gelişimin malzemesi olacak gizli potansiyelini gün yüzüne çıkarmasını sağlayacak bir güce ihtiyaç duyuyor.
Kıtada yabancı yatırımlar, özellikle de Avrupalı yatırımlar hep oldu, fakat pratikte somut bir fark yaratacak boyut ve nitelikte değildi. Çin muazzam ekonomik gücü ve büyük insani zenginliği ile bir sel gibi buraya akıyor. Ekonomik ve demografik varlığını el değmemiş kara kıtanın her yerine yaymaya çalışıyor.
Mao Zedong'un önderliğindeki komünist Çin, Avrupa sömürgeciliğine direnen Afrikalı güçlerin yanında yer almıştı. Fransız, İngiliz, Portekiz ve İspanyol sömürgeciliğine karşı savaşan Afrika liderlerine kapılarını açmıştı. Afrika’nın, Güney Afrika’daki Apartheid rejimine karşı savaşı büyük ölçüde Çin’in de savaşıydı. Afrikalıların bağımsızlıklarını kazanmak ve Apartheid rejimini ortadan kaldırmakta başarıya ulaşmalarından sonra Çin, hemen bazı Afrika ülkelerinde liderlerinin ülke yönetimine ulaştıkları Afrika kurtuluş hareketlerine sağladığı muazzam destekten yararlanmaya çalıştı. Hızla kıtanın sahip olduğu doğal kaynakları kullanarak yeni kurulan ülkelere kalkınma yolunda yardımcı olmak için onlarla siyasi ve ekonomik ilişkiler kurdu. Yeni kurulan bu Afrika ülkelerinin çoğunun, sömürgecilik geçmişinin akıllarda ve kalplerde kök salan uygulamaları nedeniyle kıtadaki Avrupa ekonomik varlığına karşı çekinceleri vardı, hatta buna karşılardı.
Afrika kıtası, ekonomik alanda hızlı bir atılım yaşayan Çin için en başından itibaren büyük ve gelecek vaat eden bir yatırım hedefiydi. Çin'in dünyanın fabrikası haline geldiği, tüm dünyada Çin ürünlerinden yoksun bir evin neredeyse olmadığı, dünya çapındaki ihracatın yaklaşık yüzde 9'unu oluşturduğu doğrudur. Ancak Çin’in Afrika kıtasındaki varlığının özel bir doğası vardır. Çin, Afrika'daki varlığını uzun vadeli bir stratejiyle aralıksız genişletiyor, öyle ki Afrikalı siyasi elitler arasında şu soru dolaşmaya başladı: Çin Afrika kıtasında sonsuza kadar kalmak ve kendisini bir Çin eyaletine mi dönüştürmek istiyor? Çin, Afrika kıtasında üç eksende ilerliyor; ekonomik, kültürel ve sosyal.
İlk olarak Çin, Afrika kıtasının muazzam zenginliğinden yararlanmayı hedefliyor. Afrika kıtası 1 milyar 100 milyona ulaşan nüfusu, 30 milyon kilometre kare yüzölçümü, dünyadaki petrol rezervinin yüzde 12’sine, doğalgazın yüzde 10’una ev sahipliği yapmasıyla Çin için gelecek vaat eden bir pazar. Kıta aynı zamanda büyük doğal kaynaklar da içeriyor; uranyum, kobalt ve demirin yanı sıra dünyada platininin yüzde 90’ı, elmasın yüzde 40’ı, altının yüzde 50’si burada üretiliyor. Tarımsal kapasitesi de geniş ve çeşitli. Denizlerindeki zenginliğine ek olarak ekime uygun geniş topraklar, nehirler ve iş gücü açısından da zengin.
Kültürel eksen kapsamında Çin, Afrika'da birden fazla alanda kültürel bir doku örmeye çalışıyor. Çin, üniversitelerinin kapılarını her türlü bilim dalında okumaları için farklı ülkelerden binlerce Afrikalı öğrenciye açtı. Konfüçyüs Enstitüsü’nde Çince öğrenme fırsatı sağladı. Müfredatlarına seçmeli dil olarak Çinceyi ekleyen Afrika ülkelerine dillerini öğretmeleri için 220 Çinli öğretmen gönderdi. Bazı Afrika ülkelerine yerleşmiş genç Çinliler de, bu ülkelerin yerel dillerini, özellikle kıtanın doğusundaki Svahili dilini, Arapça, Hausa ve diğer dilleri öğreniyorlar.
Üçüncü ve son olan sosyal eksene gelince, Çin hükümeti, tüm tezahürleriyle bir yumuşak güç politikası benimsiyor. Afrika'da hükümet politikalarına müdahale etmiyor, demokrasi veya insan haklarından bahsetmiyor, Afrika yerel yönetimlerini rahatsız eden herhangi bir konuya değinmiyor. Çin, kökleri Afrika'nın sosyal dokusuna dayanacak sosyal bağlar kurmaya çalışıyor. Çinli gençleri Afrikalı kızlarla evlenmeye ve Afrika ülkelerine yerleşmeye teşvik ediyor. Çinli gençlerin de Afrikalı kızlarla evlenmeyi istemelerinin önemli bir nedeni var; o da ülkelerinin uzun yıllar “tek çocuk” politikasını uygulaması. Bu politika sonucunda erkeklere nispeten kadın nüfus azaldı. Kadınların sayısı az olduğu için Çin’de eş bulabilmek çok zorlaştı. Çin’de 30 yaşını aşkın bekar erkeklere “Shengnan” yani hala evlenecek eş bulamamış ‘artık erkek’ deniyor. Dolayısıyla Çin bu şekilde bir taşla iki kuş vurmayı amaçlıyor; evlilik sorununu çözmek ve Çinli gençleri aile birliği yoluyla Afrika toplumlarıyla birleştirerek kıtaya yerleşmelerini sağlamak. Bu, Çin'in yumuşak gücünün tezahürlerinden biri. Çin'i eşsiz bir ilerleme mucizesinin cisim bulmuş hali olarak gören Afrika toplumlarında da Çinli gençlerle evlenmek yaygın bir şekilde kabul görüyor. Afrikalı kızlar, Afrikalıların tanıdığı öteki, yani sömürgeci ve kendisini üstün gören Avrupalıdan farklı bir renk ve davranışı temsil eden Çinli gençlerle ilişki kurmaktan hoşlanıyorlar.
Çin’in kıtadaki varlığının askeri bir yönü olduğu da gözden kaçmıyor. Bu kapsamda, Afrika’ya BM barış güçleri çatısı altında görev yapacak bir dizi birlik gönderdi. Cibuti’de Kızıldeniz kıyısında bir askeri üs inşa etti. Afrika kıtasında Avrupa-Çin rekabeti gittikçe kızışıyor ama Çin bahsettiğimiz yumuşak gücünü etkin bir şekilde kullanıyor. Kıtanın kılcal damarlarına yerleşmekte olan kültürel ve sosyal nüfuzu bir gün Afrika'nın rengini ve kimliğini değiştirecek. Kara Afrika’da insanların renginin siyahtan koyu esmerliğin eşlik ettiği bir sarılığa ve geniş gözlere ne zaman dönüşeceğini bilmiyoruz. Arapçanın Doğu Afrika'daki yerel dillerle karışmasının Svahili dilini doğurması gibi yerel dillerin Çince ile karışmasından nasıl bir dil doğacağını da bilmiyoruz. Ancak Sarı Afrika yaklaşıyor.