Necib Sab
Arap Çevre ve Kalkınma Forumu (AFD) Genel Sekreteri ve “Çevre ve Kalkınma” dergisinin editörü
TT

Petrol çözümün bir parçasıdır

G20 1999’da kurulduğunda gündeminde ne çevre ne de iklim değişikliği vardı. Amaç önemli endüstriyel ve gelişmekte olan ekonomileri, ekonomik ve finansal istikrarı sağlamaya çalışan küresel bir forumda bir araya getirmekti. Ancak Riyad Zirvesi bu tabloyu değiştirdi. Zirvenin en göze çarpan sonucu, çevre sorunlarının ve sürdürülebilir kalkınmanın öncelikler arasında yer almasıydı. Suudi Arabistan’ın zirveye başkanlık etmesiyle ortaya koymuş olduğu irade bu sonucun elde edilmesinde etkili olmuş olabilir.
Çevre ve kalkınma konuları, liderlerin “Sürdürülebilir Bir Geleceği Güvenceye Almak” başlığı altındaki nihai açıklamalarının üçte birinden fazlasını işgal etti. Bu, ekonomik kalkınmanın, doğanın dengeli bir şekilde yönetiminden ve çevrenin korunmasından ayrı bir şekilde devam etmesinin imkansızlığının bir ifadesidir. Açıklama genel bir başlık ile sınırlı kalmadı, ayrıntılara da temas edildi. Çevresel bozulmanın azaltılması, biyolojik çeşitliliğin korunması, doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve geliştirilmesi, temiz hava ve su sağlanması, iklim değişikliği gibi bu çağın acil sorunları olarak nitelendirilen hususlar ile ilgili taahhütler verildi. Liderler, korona salgını dolayısıyla bozulan ekonomiyi iyileştirmeye yönelik planları, dünyayı korumakla ve daha sürdürülebilir bir gelecek inşa etmekle ilişkilendirdiler. Bu durum, kaynakların verimli kullanımına, yenilenmesine ve karbon emisyonlarının azaltılmasına dayalı ‘yeşil bir ekonomiye’ yatırımların yönlendirilmesini gerektirmektedir. Aynı zamanda liderler, mercan resiflerinin korunması, arazi bozulmasının yarı yarıya azaltılması ve plastik atıklarla denizlerin kirletilmesine son verilmesi gibi deniz ve kara çevresini koruma hususunda da taahhütler verdiler.
Öte taraftan en önemli petrol ihraç eden ülkelerden birinin başkanlık ettiği bu zirvede enerji konusunun merkezi bir konumda yer alması doğaldı. Kapanış bildirisinde, uygun fiyatlı ve güvenilir enerji sağlamak adına çeşitli yakıtların kullanılması yoluyla, enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi ve alternatif teknik seçeneklerin geliştirilmesi çağrısı yapıldı. Bununla birlikte verimlilik standartlarının sıkılaştırılmasının, emisyonların azaltılmasının ve fosil yakıtlara yönelik etkisiz desteğin kademeli olarak geri çekilmesinin önemi vurgulandı. Eğer yeniden kullanım ve geri dönüşüm ilkelerine dayanan ve kaynakların tüketimini rasyonelleştirmeyi amaçlayan ‘döngüsel ekonomi’ kavramı grubun önceki toplantılarında taahhüt ettiği en önemli temellerden biri ise Suudi Arabistan, ‘döngüsel karbon ekonomisini’ gündeme alarak zirveye damgasını vurmuştur. Bu kavram, ‘izale etmek’ olan dördüncü bir ilkeyi de beraberinde getirir. Bu ilke, kaynaktan karbonu geri almak veya absorbe etmek anlamına gelir ve tamamen karbonsuz bir döngüsel ekonomi elde etmeyi daha gerçekçi bir hale getirir. Bu teorinin yıllardır akademik çevrelerde dolaştığı doğrudur. Ancak Riyad Zirvesi onu bir uygulama planının parçası haline getirdi.
Şimdiye kadar bazıları, enerji tedarikine duyulan ihtiyacın artması ve uygun fiyatlı alternatif kaynak ve teknolojilerin bulunmaması nedeniyle, sınırlı bir süre içinde karbon emisyonlarını tamamen tahliyesinin zorluğu dolayısıyla kirliliğe sebep olan üretim araçlarını kullanmada bahane üretiyorlardı. Döngüsel karbon ekonomisi ise tüketimi rasyonelleştirerek, güvenli karbon toplama ve depolama için teknolojiler geliştirerek, okyanusları ve ormanları koruyarak tüm sektörlerdeki emisyonları yönetmek ilkesi üzerine dayanmaktadır. Böylelikle hesap, mümkün olan kadarının geri kazanılmasının ardından salınan toplam karbon miktarından atmosferde kalan miktara dönüşür. Ayrıca karbonsuz yenilenebilir enerjilere yapılan yatırımların güçlendirilmesi de buna eşlik eder.
Riyad Zirvesi, Paris İklim Anlaşması’nın karbon emisyonlarının azaltılmasına ilişkin hükümlerine olan bağlılığını, gelişmekte olan ülkelerin emisyonlarını azaltmalarına yardımcı olmak için yıllık 100 milyar dolarlık uluslararası katkı da dahil olmak üzere tüm hükümlerini uygulama taahhüdünü yineledi. Zirve görüşmelerinde ve kararlarında gıda ve su güvenliği ile insan sağlığı önemli bir yer tuttu.
Riyad'daki G20 Zirvesi küresel düzeyde, ekonomik kalkınmayı çevreye özen göstermekten ayırmanın imkansızlığını vurguladı. Ekonominin bel kemiği olan doğal kaynakların tükenmesiyle birlikte gerçek bir gelişmeden ve iklim değişikliğinin geri dönülemez bir kader olması durumunda ise sürdürülebilir bir ekonomiden söz edilemez. Nitekim bu yaklaşıma izin verilmesi kaçınılmaz olarak dijital başarıların yok olmasına yol açar. Çünkü iklim değişikliği, yalnızca ulusal gelir düzeylerine değil, ayrıca dünyanın insan yaşamını destekleme yeteneğine de etki etti.
Suudi Arabistan açısından ise zirve, enerji ve iklim sorunları ile başa çıkmak için yeni bir yaklaşımı ön plana çıkardı. Bu, meydan okumadan kaçmayan, bilakis sorunları ortaya koyan ve pozitif uluslararası çabaların bir parçası olarak ona çözümler öneren proaktif bir yaklaşımdır. İklim değişikliğini reddetme ve uluslararası çabaları engelleme zamanı sona erdi. Sorunu kabul etmek ve bununla birlikte ona çözüm geliştirmek için çalışmalar yapmak petrol ihraç eden ülkelere liderlik pozisyonu kazandırır.
Ülkeler uzun yıllar boyunca küresel enerji güvenliğini korudurlar ve bunun neticesinde refah ve istikrar elde edildi. Fakat bu arada tüketimdeki israf ve sanayileşmiş ülkelerin hızlı kar elde etmek için verimli ve temiz teknolojiler geliştirememesi nedeniyle karbon emisyonları korkutucu bir şekilde arttı. Şüphesiz petrol üreten ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik uluslararası çabalara katılımı, petrolü bir sorun olmaktan çıkarıp çözümün bir parçası haline getiriyor.
Riyad'daki G20 Zirvesi’nin çevre ve iklim konusundaki mesajı açık: “Çözümün parçası olmak istiyoruz. Her ülke bu soruna ilişkin sorumluluğu ölçüsünde adil katkılarda bulunsun.”