Dr. Yasir Abdulaziz
TT

Aşı konusundaki tavrınıza nasıl karar veriyorsunuz?

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19), dünyamıza saldırmayı bırakmıyor. Bizi, ölümler ve yaralanmalar gibi acı verici insani kayıplara uğrattıktan, küresel ekonomiyi felç edip onu bitkin kıldıktan, insanların hareketlerini kısıtladıktan, yaşam biçimlerini cesurca değiştirdikten ve onları kafa karışıklığına sürükledikten sonra da hala saldırısına devam ediyor. Ancak özellikle bu son ‘hedefi’ gerçekleştirme başarısı, bazı medya kuruluşlarının açık desteği olmaksızın gerçekleştirilemezdi.
Geleneksel medya organlarındaki bazı haberler ve sosyal medya organlarındaki etkileşimler, ‘komplo teorilerinin’ ve bu virüse ilişkin yanıltıcı veya kanıtlanmamış bilgilerin yayılmasında önemli ve etkili bir rol oynadı. Ancak bu hastalığa karşı ‘koruyucu aşıların’ alınma süreciyle daha ciddi bir mesele ortaya çıkmaya başladı.
Koronavirüs sonrasında dünya, uzun bir süre ‘incelemeler yapmak, çalışmalar yürütmek ve dersler çıkarmak için’ bu virüsün sağlık, ekonomik, politik ve sosyal yansımalarının karşısında duracaktır. Bu durumla eş zamanlı olarak çelişkilerle ve tutarsız sözlerle dolu gibi görünen, koronavirüsün aktif olduğu medya koşullarını araştırmak için de zaman ayıracak, büyük kaynaklar ve çabalar sağlayacaktır.
Her türlü şekilde medya, koronavirüs ve onunla ilgili birçok çıkarıma dair bilginin artırılmasında olumlu roller oynadı. Aynı zamanda küresel takipçilerin eğitilmesine ve bu konudaki önemli gelişmelere katkı sağladı. Ancak yüksek düzeyde sahteciliğin, yanlış bilgilendirmenin ve kanıtlanmamış ifadelerin iletilmesine de izin verdi. Özellikle de sosyal medya organları, birçok ülkede bir katalizör olarak ‘komplo teorilerine’ samimi bir yardımda bulundu.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), geçen yılın sonunda aşılama karşıtı hareketlerin ‘dünya sağlığı açısından en büyük 10 tehditten biri’ olduğunu açıkladığında, böyle bir gelişmeyi erkenden öngörüyordu. Aşı şüpheciliği kampanyalarının, aşı vurulanların sayısını azalttığı ve bu durumun, hastalık planlarına zarar verdiği birçok ülkede kanıtlanmıştır. İki ay önce İngiltere’deki Royal Society Open Science tarafından 5 batı ülkesi vatandaşları üzerinde yapılan bir araştırmanın sonuçları yayınlandı. Araştırma, bu virüsün bir ‘komplo’ olduğuna duyulan güvenin artması ve virüse karşı aşı vurulma kararlılığındaki düşüş arasında net bir bağlantı olduğunu ortaya koydu.
Nitekim koronavirüs ve onun yorucu ve derin yansımaları, ‘komplo teorilerinin’ yayılması için verimli ortam sağlıyor. Sosyal medya üzerinde etkileşim hareketi, bu teorinin aktarılmasını kolaylaştırıyor ve kamuoyunu ikna etmeye yardım ediyor. Artan korkular, bilgi eksikliği veya çelişkili bilgiler, bu organları kullananlardan bazılarının kontrolü elinde tutma ve hayatlarındaki keskin dalgalanmalarla mücadele yeteneklerini geliştirme arzusu ışığında bu teorilere başvurmak, bazı durumlarda sihirli ve kaçınılmaz bir çözümdür. İngiltere merkezli ‘YouGov’ merkezinin Cambridge Üniversitesi ile yürüttüğü ve sonuçları geçen Ekim ayında yayınlanan bir araştırmada araştırmacılar, ‘dünyadaki çok sayıda insanın, virüsün bir aldatmaca olduğuna, ilan edilenlerden daha az insanı öldürdüğüne veya kasıtlı olarak oluşturulduğuna inandığını’ ortaya koydu.
Bu mesele, yalnızca batı ülkeleriyle sınırlı değil, Arap dünyası ve Afrika da dahil diğer bölgelere de uzanıyor. Araştırma, 26 bin katılımcıyı kapsayan küresel bir saha anketindeki katılımcıların yaklaşık beşte birinin, ‘koronavirüs’ ve ‘5G kullanımından kaynaklanan değişiklikler’ arasında bağlantı olduğuna inandığını gösterdi. Vatandaşların çoğunun, sosyal medyada virüs ve aşıyla ilgili yazılanlara yaklaşım şekli nedeniyle ‘komplo teorileri’, hayatta kalacak, gelişecek ve ciddi sağlık, siyasi ve toplumsal risklere yol açacaktır.
Medya ve insan hakları açısından bakıldığında bu teorileri destekleyen veya aşılara şüpheyle yaklaşan fikirleri yasaklamayı kabul etmek, özellikle de uzmanlar tarafından yayınlanması veya şahitlere, belirtilere ve kanıtlara dayalı olması açısından çok zor olacaktır. Ancak bu sırada bilinçli bir halkın yapabileceği şey, ulaşılan bilgileri mümkün olduğunca doğru kanıtlayan ve araştıran mekanizmalara tabi tutma zorunluluğundan başka bir şey değildir. Bu bağlamda iyi bilinen ‘mülkiyet kalıplarını’ temsil eden, farklı ülkeleri ve çıkarları takip eden büyük güvenilir medya organlarında herhangi bir şüpheli bilgi, açıklama veya yorum aramanızı tavsiye edebilirim. Bu organlarda virüsle ilgili önemli bir haberin veya açıklamanın yer almaması çok zor olacaktır. Ayrıca çıkarlarındaki çelişki nedeniyle tek bir muamele perspektifi üzerinde anlaşmak da zor olacaktır. Bu noktada çokluk, varsayılan önyargıyı düzeltecek ve etkilerini mümkün olan en yüksek derecede sınırlayacaktır. Ruslar, Amerikalılar, Avrupalılar, Asyalılar ve Araplar, tek bir komployu paylaşamayacaklar ve bunu servis etmek için medya organlarını kullanmayı kabul edeceklerdir.