Yusuf Deyni
Suudi yazar
TT

2021 öngörüleri: Dünyayı radikal değişiklikler mi bekliyor?

Küreselleşme ve yansımalarından hoşnut bir şekilde “global köy” diye tanımlamaya alıştığımız dünyamız, zamandan iyimserliğin damga vurduğu bir dönem dilediği yeni yılın başlangıcında yeni bir sayfa açarken, yaygın halk hikayelerinden “Bu da geçer…” ifadesini alıntılıyor gibi görünüyor.
Dünyanın diğer kültürlerindeki halk hikayelerinde de kullanılan bu ifadenin aslı, Hint kültüründedir. Hikayeye göre, Sufilerin “iki zıt” olarak ifade ettikleri sevinç ve kederi aynı anda (okuyanın psikolojik durumuna göre) ifade eden bu ibare, bir kralın yüzüğüne nakşettiği bir ibareymiş. Ancak günümüzde söz konusu ibare, koronavirüs pandemisinin zorluklarının üstesinden gelme konusundaki ısrarlı arzuyu yansıtıyor. Devletler, halklar, oluşumlar ve bireylere kadar tüm yeryüzü sakinlerinin, bu küresel arzu dışında hemfikir oldukları bir şey kalmadı. Herkes alıştığı veriler, özellikler ve meydan okumalardan farklı yeni bir dünyanın şekillendiğinde inansa da yeni bir anı bekliyor.
Günlük olaylar ve geçici anlık hadiselerden uzakta, araştırma merkezleri, çalışma ve düşünce kuruluşları, yeni yılın başında dünyaya ilişkin kendi düşünce çerçevelerini çizmeye çalışıyorlar. Yeni yıl omuzlarında iyimserlik, mutluluk veren renkli ve parlak renkleri seçen modadan, korona döneminde ertelenen iş ve sinema dünyasındaki projelere ve kanlı ay tutulması gibi eşsiz kozmik olgulara kadar, politika ve ekonomi alanında büyük sembolik yükler taşıyor. Bununla birlikte, bu olaylardan daha önemli olan, pandemiden ders almış olduğu, “yeni normal” ışığında eski alışkanlılarına veda ettiği varsayılan yeni dünya şeklinin ana hatlarıdır. Bu, siyasi, ekonomik, sosyal ve demografik konular düzeyinde çok önemli göstergeleri gözlemleyerek, gelecekteki olasılıkları araştırmakla ilgilenen gelecek bilimi (Futurology) çalışmaları kapsamında, yeni dünyayla ilgili ileriye dönük araştırmaların belirlemelerine göre olmalıdır.
Özellikle siyasi önyargılar, küresel kutuplaşma, pandemi ile en uygun şekilde başa çıkamama nedeniyle büyük ülkeler dahil çok sayıda ülkede kurumların gerilemesi, öte yandan Suudi Arabistan gibi başarılı ve gelecek vaat eden tecrübelerin yükselmesiyle birlikte bugünün kaos içerikli dünyasında önemli olan, tüm bunların gerçeklere ve rakamlara dayalı olarak okunmasıdır. Önyargılar, ideolojiler ve klişelere göre değil. Böylece, çeşitli bilimsel, entelektüel, ideolojik ve teknolojik araştırma yöntemlerinin hemfikir olduğu aksiyom ve varsayımlara dayanmış olur.  Yukarıda örnek verdiğimiz Suudi Arabistan tecrübesinin, istikrara, devlet kurumlarının merkezileştirilmesine, dijitalleşme projelerine, pandemiden önce 2030 Vizyonu’nu hayata geçirmeye sevk eden diğer sorunlara öncelik verilmesi nedeniyle yaşanan zorluklara rağmen başarılı olduğunu da hatırlatmalıyız.
Devlet, düzen, iktidar ve toplumsal uyum kavramlarının dokusunda ince siyaset ipliğinin en büyük paya sahip olmadığı doğru. Ancak, özellikle önyargılarla dolu günümüz dünyasında, veri tabanları, istatistikler ve yaygın kalıplara dayandırmanın zorluklarına rağmen bu, medyada en çok ilgilenilen, dolaşımda olan ve okunandır. Önyargılar bilhassa Arap dünyamızda daha güçlüdür, çünkü kendisi halen istatistiklere, sayılara ve saha araştırmalarına, bilimsel araştırma titizliğine dayanmayan, izlenimci analiz akımlarına güvenmeyen niteliksel araştırma merkezlerinden yoksundur. Bilimsel araştırmalarda titizlik, Batı dünyasında da geriledi. Popülizmin yükselişinden sonra ve Obama sonrası dönemden Biden’ın dönüşüne kadar büyük başarısızlıklara, gerçeklik ve çalışma merkezlerinin izlenimci varsayımları açısından büyük farklılıklara şahit olduk.
Koronavirüs pandemisi, büyük meseleleri ele alırken birçok baskın modelin kırılganlığını da ortaya çıkardı. Ancak, dünyanın toparlanmaya ve meydan okumalarla yüzleşmeye hazırlandığı bugün, aşı savaşı ile başladı, sosyal sistemleri, kompleks çoğulculuk meselesi, sivil barış, devlet kavramı, istikrar ve egemenlik konularındaki dönüşümde en etkili olacak ve geri kalan ayrıntılara hakim olacak politik iktisat meseleler ile devam edecek.
Dünyanın pandemiden sonraki gerek zorlukları gerek gerilimlerinin ana itici gücü, G20’yi oluşturan büyük ekonomiler ile kendi başarılarını ve ekonomilerini etkilemeden dünyanın geri kalan ülkelerini toparlanmaya teşvik konusundaki uyum yeteneğidir. Bu büyük başlığı canlı bir örnekle desteklemek istersek, İngiltere’nin Avrupa Birliği'nden ayrılmasına ilişkin ekonomik belgenin ana hatlarını gösterebiliriz. Kendisi “koronavirüs pandemisi”nden önce dahi bir içe çekilme projesi olmasına karşın, düzeltme ve budama, bilhassa ABD yönetimindeki değişiklikle birlikte başarısını garantileme girişimleri, politik iktisat dünyasındaki başlıca ikili sistemlerin bir minyatürüdür. "Brexit" haricinde devlet ve egemenliği mantığının, iyileşme, toplumsal huzursuzluk, devlet kurumlarının kırılganlığının ekonominin durumu ile ilişkisinin prototipidir. Özellikle de Çin modelinin yükselişi, AB'nin kısıtlamalarından duyulan hoşnutsuzluk ve popülizmin yükselişinin üzerindeki etkileri ışığında, Doğu Avrupa ülkelerinde tepki olarak Çin modelini kopyalama çabalarının artması göz önüne alındığında.
Ortadoğu ve bölge ülkelerindeki sorun, bilhassa devlet, istikrarı ve kurumları kavramlarını zayıflatmaya yönelik projelerin varlığında daha karmaşık. Bu nedenle, başta Suudi Arabistan olmak üzere ılımlı ülkelerin karşı karşıya olduğu meydan okuma, istikrarı koruma çabalarını artırmaktır.
Küresel piyasaların güvenini desteklemek amacıyla ekonomiyi canlandırma ve gelecek vizyonunu destekleme stratejilerine yatırım yapmaktır. Yönetişim ve onun önceki eğilimlerden, uluslararası kurumlardan ve yeniden şekillenmekte olan küresel sistemden büyük ölçüde etkilenmeyecek dönüşümlerini desteklemektir. Küresel sistemdeki bu dönüşüm Dünya Sağlık Örgütü ve kaosu destekleyen devletlerin önderlik ettiği büyük çatışmalar ve hegemonya projeleri ilgili ülkelerin farklı pozisyonları ile daha aşikar hale geldi.
Devletlerin ortak sorumluluğu düzeyinde, Riyad'daki G20 zirvesi, yeni dünyanın doğasına ilişkin olumlu bir hareketin başlangıcıydı. Zirve ayrıca, Dünya Bankası ve Ticaret Örgütü karşısında çok taraflı kalkınma bankaları benzeri kuruluşların ortaya çıkma olasılığını artıran birkaç ileriye dönük küresel vizyon da sundu. Zaman faktörü bir yana, 2021 yılında dünya ülkelerinin öncelikleri kesinlikle iç başarılar ve yerel iyileşme, istikrar ve egemenliğin korunması olacak. Bu içeriye dönük yatırımlar, tek devlet eğiliminin baskın olacağından ziyade, sürdürülebilirlik ve kendi kendine yeterlilik planları aracılığıyla küresel sisteme bağlılık ve onunla birlikte yaşama eğiliminin güçleneceği anlamına geliyor. Elbette bu, ekonomik olarak yükselen Çin modeli ile değerler, insan hakları, iklim ve çoğulculuk söylemleri aracılığıyla sendelemelerini azaltmaya çalışan Avrupa modeli arasındaki çekişmede aslan payına sahip olacak sloganlardan uzakta gerçekleşmeli. Bahsedilen çekişme, devletin merkezileşmesi, egemenliği, piyasa değerleri ve ekonomik iyileşmenin baskıları arasında melez bir küresel sistem üretecek. En önemli dönüşümleriyle ilgili tüm göstergelere rağmen, özelliklerinin şekillenmesi için zamanın geçmesine ihtiyaç duymuş olabilecek pandemi sonrası dünyada, hayatta kalmanın şartlarıyla etkileşim içindeki toplum ve kitlelerini şekillendiren ve etkileyen bir yöntem de bunlar arasında yer alıyor.