Abdulaziz Hamad Uveyşik
Körfez İşbirliği Konseyi Siyasi İşler ve Müzakereler Yardımcı Genel Sekreteri
TT

Körfez İşbirliği Konseyi ve Çin arasındaki ortaklık hakkında

Çin, özellikle her alanda yakın işbirliği anlamına gelen "stratejik ortaklık" düzeyine yükseltilmesinden sonra, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleriyle bugünlerde yakın ilişkiler içinde. Her iki tarafta da bu ortaklığı daha geniş ufuklara taşıma ve geliştirme arzusu var, peki bu nasıl başarılabilir?
Körfez-Çin ilişkileri her zaman bu kadar güçlü ve olumlu değildi. Örneğin, Çin'in siyasi ve ekonomik dönüşümünün başladığı 1990'a kadar Çin ve Suudi Arabistan'ın diplomatik ilişkileri yoktu. Zira Çin Halk Cumhuriyeti 1949'da kuruluşunun deklare edilmesinden itibaren, Körfez bölgesi dahil olmak üzere her yerde devrimci bir değişim yaratma eğilimindeydi.
Deng Şiaoping önderliğindeki ekonomik dönüşüm, "sosyalist pazar ekonomisi" ve dış dünyaya açılmanın benimsenmesi, küresel bir ekonomik güç inşa etme çabası ile birlikte Çin, devrimci sloganlarını değiştirdi. İstikrar ve mevcut siyasi sistemleri desteklemek dahil olmak üzere uluslararası normları dikkate alan pragmatik bir politika benimsedi. Çin ayrıca, hızlı ekonomik büyüme çarkını döndürmek için enerji kaynaklarına duyduğu artan susuzluğun, petrol, doğalgaz ve petrokimya ithalatında aslan payını oluşturan Körfez'de istikrarlı ve sabit bir güvenlik sistemi gerektirdiğinin farkına vardı. Bu dönüşüm ile Çin, Körfez'de güçlü bir varlık kurmayı başardı. Körfez-Çin siyasi yakınlaşmasının ardından, ekonomik ilişkilerde de şaşırtıcı ve hızlı bir gelişme yaşandı. Öyle ki Çin ile KİK ülkeleri arasındaki ticaret alışverişi 2019'da 180 milyar doları aştı ve KİK toplam dış ticaretinde Çin’in payı yüzde 11 oldu. 2020'de Çin, Avrupa Birliği'nin yerini alarak  KİK'nin birinci ticaret ortağı oldu. Bu, Suudi Arabistan ile Çin arasında diplomatik ilişkilerin kurulduğu, tüm KİK ülkeleriyle ticaret hacminin 1 buçuk milyardan, Körfez ticaretinin toplam hacminde payının yüzde 1'den az olduğu 1990 yılıyla karşılaştırılabilir.
Körfez güvenliğine gelince, burada açık bir paradoks var. Pekin ile Washington arasında artan rekabete rağmen Çin, petrol arzını ve Körfez'e ihracatını korumak için esas olarak Körfez'deki mevcut güvenlik sistemine yani KİK ülkeleri ile ABD arasında on yıllardır devam eden ortaklığa dayanan sisteme güveniyor. Bu aynı zamanda, Pekin'in pragmatizmini de gösteriyor, çünkü bahsi geçen güvenlik sistemi, hem Körfez'de Çin'e ücretsiz koruma sağlıyor hem de onu burada askeri olarak varlık göstermesi durumunda kaynaklanacak zorluklardan muaf tutuyor.
Körfez-Çin ilişkileri ham petrol arzının güvenliğiyle sınırlı değil, diğer alanlara da uzanıyor. Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın Şubat 2019'da Çin'i ziyareti sırasında, Çin'de bir rafineri ve petrokimya kompleksi kurmak için imzalanan 10 milyar dolar değerindeki anlaşma gibi birkaç ikili anlaşma imzalandı. Ayrıca 28 milyar doları aşan 35 anlaşmanın imzalandığı bir Suudi-Çin yatırım konferansı düzenlendi. Genel olarak, Çin’in Suudi Arabistan'daki yatırım hacmi 2019'da yüzde 100 arttı. Diğer KİK ülkeleriyle de benzer gelişmeler yaşandı. KİK ülkelerinin kimyasal ve petrokimyasal malzeme ihracatına gelince, Çin'in bunlardaki payı yaklaşık yüzde 25'tir.
KİK, Çin'in "Bir Yol ve Bir Kuşak” girişimini yıllar önce memnuniyetle karşıladı ve bazı KİK ülkeleri bu girişimi sahada uygulamaya fiilen başladı. Çin'in KİK ülkeleri ile ilişkileri, uluslararası forumlarda karşılıklı desteği içerecek şekilde gelişti. Çin, bu ilişkileri daha da geliştirmek için bazı KİK ülkelerine akıcı bir biçimde Arapça konuşan askeri ataşeler gönderdi. Kültürel bağlara gelince, bunlar da canlandırıldı ve geliştirildi. Çin, KİK ülkelerinde Çince öğreten okullar kuruyor, Suudi Arabistan da okul müfredatlarına Çinceyi ekleme kararı aldı.
Çin ile KİK arasındaki bu ortaklık çerçevesinde, sonuncusu Kasım 2020'de düzenlenen dışişleri bakanları ortak toplantısı olmak üzere her düzeyde toplantılar düzenlenmektedir. Bu toplantılara KİK ile Çin arasındaki iş birliğini geliştirmeye yönelik gerçek ve somut bir istek ve gayret hakimdir.
Bu noktada işbirliğini geliştirmeye katkıda bulunabilecek bazı öneriler sunmak istiyorum.
Körfez-Çin ilişkilerindeki gelişme hiç şüphesiz açık ve köklü, ancak hala dönüşüm aşamasında. İlişkilerin en zor kısmı Pekin'in Tahran'la olan ilişkisi, ama görünüşe göre bu ilişki artık eski devrimci mirasın bir parçasından ibaret. Stratejik açıdan bir körelme aşamasına girmiş olabilir. 2019'da Çin petrol ihtiyacının sadece yüzde 3'ünü İran'dan ithal etti. Bu, Çin’in KİK ülkelerinden ithal ettiği ve ihtiyacının yüzde 32’sinden fazlasını oluşturan petrol oranı ile kıyaslandığında küçük bir oran olduğundan başka kaynaklardan karşılanması kolay.
Çin-İran ilişkilerinin gerilediği seviyenin bir göstergesi olarak, İran'ın baş nükleer müzakerecisi Ali Salehi, Aralık 2020'de, yeni ABD yönetiminin İran'a karşı esneklik göstermesi halinde Tahran'ın, Joe Biden'a Çin'e karşı mücadelesinde yardım etmeye hazır olduğu açıklamasını yaptı.
İran yine muhtemelen kartları karıştırmak amacıyla, 2020 yazında, Cevad Zarif'in 25 yıllık stratejik bir ortaklık kuran belge olarak tanımladığı Çin ile bir taslak anlaşmanın Farsça metnini sızdırdı. Bu sızıntı bazı soruları gündeme getirse de, bu anlaşmanın değeri abartılmış olabilir.
KİK ile Çin arasındaki stratejik ortaklığın gerekliliklerinden biri de, iki tarafın tüm konularda dürüst bir diyalog içinde olması için düzenli mekanizmaların bulunmasıdır. Güvenlik Konseyi'nin daimi bir üyesi olarak Çin'in, devletler arasındaki ilişkileri düzenleyen uluslararası standartlar ile İran’la ilişkilerini uzlaştırmaya özellikle ihtiyaç vardır. Ulusal sınırlara saygı, siyasi bağımsızlık ve ülkelerin içişlerine karışmamaya dayanan uluslararası hukuk ve BM Sözleşmesi bağlı olarak Çin'in Körfez bölgesinin istikrarının korunmasına önem verdiğine dair hiçbir şüphe yok. Fakat İran, komşularını istikrarsızlaştırmak için terör örgütleri ile fanatik mezhepçi milis grupları eğiterek, silahlandırarak, finanse ederek ve seferber ederek, bu ilkeleri sürekli olarak ihlal ediyor.
Aynı şekilde, BM Sözleşmesi, güç kullanımını veya bununla tehdit etmeyi yasaklıyor, devletler arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için uluslararası tüzük ve kuruluşlara başvurulması çağrısında bulunuyor. Ancak İran'ın aşırılık yanlıları, İran'a karşı önyargılı ve tarafgir olduklarını düşündüklerinden Uluslararası Adalet Divanı gibi bu örgütlere başvurmayı reddediyorlar.
Bu nedenle Çin, bizzat kendisinin on yıllar önce yaptığı gibi, İran'ı devrimci kisvesinden kurtulmaya ikna edebilirse önemli bir atılım gerçekleştirebilir. Bunun ilk adımı da İran'ın terörist ve mezhepçi gruplara verdiği desteği durdurmasıdır.
Çin, gelecekteki müzakerelerin kapsamının İran'ın bölgesel davranışlarını, balistik füzeler, seyir füzeleri ve insansız hava araçlarını içeren füze programını, nükleer programını ele alacak şekilde genişletilmesini, hepsinin bir paket olarak ele alınmasını, KİK ülkelerinin bu müzakerelere katılımını desteklediğinde daha büyük bir role sahip olabilir.