Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

ABD: Darbe girişiminden sonra kendisini ne bekliyor?

Bazıları ABD Kongresi baskınını ve 6 Ocak olaylarını Eylül 2001 saldırılarının şokuna benzetti. Her iki durumda da ABD sarsıldı ve dünya olayın büyüklüğü karşısında şaşkına döndü. Her iki durumda da olayların yansımaları vardı. İlkinde ABD yurt dışına yöneldi ve yansımaları halen devam eden teröre karşı savaşını deklare etti. Ama şimdi içerideki terörizm düşmanını şaşkınlıkla izliyor ve onunla nasıl yüzleşeceği konusunda da birleşik ve bütünleşmiş görünmüyor.
Kongre’de dün yaşananlar bunun en iyi kanıtıdır. Başkanlık seçimlerinin sonuçlarının onaylanmasını engelleyerek demokratik sürece karşı darbe yapmak için Capitol binasını basma suçunun ciddiyetine rağmen, Kongre, partisel hesaplar ve çıkarlar nedeniyle bu baskına nasıl karşılık verileceği konusunda bölünmüş bir görüntü çizdi. Cumhuriyetçi üyelerden çok azı, Başkan Donald Trump'ın isyana kışkırtma suçlamasıyla Senato’da yargılanması ve azledilmesi sürecini başlatma kararı lehinde oy vererek Demokratların yanında yer aldı. Cumhuriyetçilerin çoğu 6 Ocak olaylarını kınasalar da nihayetinde Trump’ın azledilmesine karşı çıkmayı seçtiler. Bu adımın yaraların iyileşmesine yardımcı olmayacağını ve ABD içindeki bölünmeyi artıracağını savundular. Yargılama ve azle alternatif olarak Başkan’ı kınayan hafifletilmiş bir karar taslağı ve gelecekte tekrarlanmaması için olayları araştırmak üzere Cumhuriyetçiler ile Demokratlardan oluşan ortak bir komite kurulması üzerinde uzlaşmayı önerdiler.  Bu öneriler, davanın sulandırılmasını, Başkan’ın mahkum edilmesini ve yargılanmasını önlemeye dönük bir çaba gibi görünebilir. Ama asıl nedeni ne bu ne de Trump’a duyulan sevgi değil, aksine Cumhuriyetçi Parti’nin imajını savunmak ve ABD tarihine Kongre’de iki kez azledilmek için yargılanan ilk başkanın partisi olarak geçmemesini sağlamak.
Demokratlar, Temsilciler Meclisi’nde üstünlüğü ellerinde tuttukları için neticede Trump'ın suçlanması lehinde bir karar çıkması kaçınılmazdı. Ancak tartışmalar ve oylama sırasında ortaya çıkan yoğun partisel kutuplaşmanın damgasını vurduğu bölünme, kuşkusuz popülistleri cesaretlendiren, Washington'daki demokrasinin kalesine meydan okuyan, ABD ve kurumlarının imajını sarsan aşırılık yanlılarını caydırmayan yanlış bir mesaj da verdi.
Başkan’ın taraftarlarını Kongre’yi basmaya azmettiren davranışlarının zaten politik olarak kendisini bitirdiğini, ölmesine izin vermenin daha iyi olacağını, zira peşini bırakmayıp kendisini yargılamanın, radikal destekçilerinin gözünde onu bir “sembol ve mağdur”a dönüştüreceğini savunanlar var. Ancak geçen hafta yaşanan olaylardaki rolünün göz ardı edilemeyeceğine, cezalandırmamanın kendisine, seçim tabanına ve hatta onun yerine geçmek isteyenlere, tüm demokratik gelenekleri yıkıp kurumlarını baltalayabileceklerine dair yanlış bir mesaj göndereceğine inanan güçlü bir akım da var. Sorun şu ki her iki durumda da Trump fanatik destekçileri arasında daha popüler olacak. Bir daha aday olmaktan ya da herhangi bir pozisyonda görev almaktan men edilse bile etrafında toplanacağı başka bir sembol arayacak, seçmen tabanı arasında etkili olmayı sürdürecek. Senatör Ted Cruz gibi başkanlığa talip ve bu tabanı kazandıracaksa popülizmden yararlanmaya hazır halde çok sayıda kişi var.
Trump’ın yargılanma sürecini başlatacak adımının atılması belki gerekliydi ama ABD’nin karşı karşıya olduğu daha büyük soruna tek başına çözüm olamaz. Bu sorunun iki yönlü olduğunu düşünüyorum. Birincisi, her şeye hakim olan ve Kongre’yi kontrolsüz bir dövüş arenasına dönüştüren, partisel manevralar nedeniyle karar taslaklarının, bütçelerin ve halkın çıkarına olabilecek kararların kabul edilmesini engelleyen keskin siyasi kutuplaşma. Bu kutuplaşma Kongre oylamasında dahi belirgindi. Bu oylamada eğer ilkelere göre karar alınsaydı sonuç, suçun ciddiyeti ve demokratik değerlere ve kurumlara yönelik saldırının büyüklüğü nedeniyle oybirliğiyle kınama lehine olurdu. Ancak her ne kadar birçoğu kendi içlerinde bunu Trump’tan kurtulma, özellikle de bir sonraki adım olan Senato’da yargılanması sırasında, gelecekte herhangi bir federal pozisyon üstlenmekten men edilmesi kararı alınması halinde onu partiden çıkarmak için bir fırsat olarak görseler de partisel kutuplaşma, Cumhuriyetçilerin çoğunun karara karşı çıkmasına neden oldu.
ABD’nin karşı karşıya olduğu sorunun ikinci yönü, büyüyen popülist eğilim ve onunla birlikte radikal ve düzen karşıtı ırkçı sağcılık olgusunun da büyümesidir. Bu akımı Trump icat etmedi; onun rüzgarından faydalandı ve siyasi hesapları için onu körükleyerek büyümesine katkıda bulundu. Bu akımın bazı düşüncelerine belki onun da katıldığı doğrudur. Ama onu kasıtlı olarak siyasi çıkarları ve seçim hesaplarına hizmet etmesi için kullandı.
Kongre binasına yapılan çete baskını sürpriz sayılmaz. Zira düşünmek ve görmek isteyenler için gelişini açık açık haber veriyordu. İnsanlar Timothy McVeigh'i ve 1995'te Oklahoma'daki bir federal binaya düzenlediği, 168 kişiyi öldüren ve 680 kişiyi yaralayan bombalı saldırısını unuttular mı? ABD’nin McVeigh’i yargılayıp idam kararını infaz ettiği doğru. Ama onu bu suça sürükleyen aşırılık yanlısı akımın düşünceleri ile yüzleşmedi, onları ortadan kaldırmadı.
Kongre baskınına katılan ve ırkçılar, neonaziler, aşırı sağcılar, düzen karşıtları, komplo teorileri destekçileri, cahil insanların bir karışımından oluşan gruplar, bir şekilde McVeigh ve bütün bu yıllar boyunca büyümeye ve gelişmeye devam eden radikal fikirlerin uzantısıdır. Onları bazı şehirlerin sokaklarında yaptıkları silahlı geçit törenlerinde ve "Siyahilerin hayatı değerlidir" hareketi sırasında göstericilere şiddetle karşılık verirken gördük. Bu grupların Trump'ın konuşmalarında ve sloganlarında kendilerini azmettiren ve kışkırtan söylemler buldukları doğru ama yetkili makamların yıllardır ne kendileri ne de ırkçı ve düşmanca söylemleriyle ciddi bir şekilde yüzleşmemelerinden de yararlandılar.
Kongre baskınına katılanlar artık korunduklarını, güçlü olduklarını ve seslerini duyurduklarını düşündükleri için eylemlerinin sonuçlarından korkmuyorlardı. Bu yüzden aylardır sosyal medyada Trump seçimi kazanmazsa savaş ilan edeceklerini açıkça dillendirdiler. Sonuçların açıklanmasından itibaren seslerini daha da yükselttiler ve söylemlerini sertleştirdiler. Seçimleri hileli ve çalınmış olarak nitelediler. Protestolarına hız verme ve iktidarın devrini önlemek için gösterileri Washington'a taşıma niyetinde olduklarını duyurdular. Bunlar, kıyafetleri ve maskelerinin arkasına gizlenen “Ku Klux Klan” üyeleri gibi değiller. Yeni aşırılık yanlıları yetkililere açıktan meydan okuyorlar, hakim düzen ve kurumları reddettiklerini açıkça söylüyorlar ve komplo teorilerini teşvik ediyorlar. Hatta bazıları iktidarın Trump'tan Joe Biden'a devrini önlemek için darbe yapabileceklerine inanıyorlardı.
ABD gerçek bir çözüm arıyorsa Trump'ı yargılamaktan daha ileri gitmeli, aksi takdirde daha kötüsüne hazır olmalıdır. Popülizmin yükselişi ve aşırı ırkçı sağın büyümesi tehlikesine karşı birçok uyarı yapıldı. Bu olgu kesinlikle ABD’ye özgü değil. Ancak orada olanlar dünyanın geri kalanına olumsuz ya da olumlu önemli sinyaller gönderecektir.
Son olayları ABD’nin içeriden aşındığının, çöküş, hatta belki de iç savaş yolunda olduğunun bir göstergesi olarak görenler var. Bu, katılmadığım ve abartı olarak gördüğüm bir görüş. Zira ABD’nin bu sorunları diğer demokrasilerde de var. Siyasi sınıf düzelirse eski demokrasilerin yine de gidişatlarını düzeltebileceklerine inanıyorum.
İstesek de istemesek de dünyanın ABD’ye ihtiyacı var. Fakat düşüncesiz ve sorumsuz değil, akıllı ve sağgörülü bir ABD’ye ihtiyacı var. Demagojik seslerin ve popülist sloganların hakim olduğu değil, anayasa ve seçim sandıklarına güvenen köklü kurumların yönettiği demokratik bir ABD’ye gereksinimi var.