Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

İran köprüsü çökmek üzere

Geçen yılın eylül ayının başından itibaren, bölgeden gelen haberler, bölgedeki kartları büyük ölçüde yeniden karacak büyük dönüşümlerin derin başlangıcına dair işaretler taşımaya başladı. Bu bağlamda, karşı çıkma ekseninden ülkelerin İsrail ile ilişkilerini normalleştirebilecekleri olasılığı hiçbir şekilde gündemde değildi. Suriye Baas Partisi yetkilisi ve eski Suriye enformasyon bakanı Mehdi Dahlallah’tan, Irak’tan Lübnan’a İran köprüsünde bir çatlak oluşturabilecek Suriye’nin direniş ittifakından ayrılabileceği imasını duymayı hiç kimse beklemezdi. Şam’ın direniş ekseninden ayrılması, hatta Filistin davasının çözülmesinden sonra İsrail ile ilişkiler kurması konusunda Rusya ve ABD arasında bir mutabakata varıldığına dair göstergelerin olduğuna atıfta bulanacağı kimsenin aklına gelmezdi.
Bu stratejik değişime (eğer gerçekten gerçekleşirse) yol açan gelişmelerden bahsetmeden önce, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un geçen pazartesi günü İsrail’e sunduğu öneriyi ele almak daha yararlı olabilir. Rusya’nın İsrail’e önerisi; Tel Aviv’in, Suriye’den kendisine yönelik yaklaşan herhangi bir tehdit olduğu bilgisine ulaşması durumunda, birkaç gün önce Deyrizor bölgesine düzenlediği şiddetli saldırı gibi hava saldırıları düzenleyip hedefleri vurmadan önce  harekete geçebilmesi için Moskova ile temasa geçmesi.
Rusya, İsrail'i koruma ve İsrail’in şu ana kadar düzenlediği tüm hava saldırılarına tek bir kurşunla bile karşılık vermemesine rağmen İran'ın arkasında durduğu silahlı çatışmaların yayılmasını önleme konusunda neden bu kadar hevesli? Lavrov bu açıklaması ile İsrail’in güvenliğini önemsemek konusunda ABD’lilerle yarışıyor gibiydi; “İsrail, belirttiği gibi, Suriye topraklarından güvenliğine yönelik tehditlere karşılık vermek zorundaysa, biz de İsrailli dostlarımıza şunu söylüyoruz: Bu tür tehditleri tespit ettiğinizde, lütfen bu tehdidi etkisiz hale getirmek amacıyla derhal harekete geçmemiz için gerekli bilgileri bizimle paylaşın.”
Moskova ne zamandan beri Suriye'nin güvenliğine bu kadar önem verir hale geldi? Yoksa asıl önem verdiği, bilindiği gibi Suriye’deki İran nüfuzunu kontrol altında tutmak mı? 2011’den sonra her iki ülkenin de Suriye krizine müdahil olmasından, Tahran ile Moskova’nın Suriye “kekini” paylaşma konusunda bir rekabet içinde oldukları açıkça görülüyordu. Görünüşe bakılırsa İran, Suriye’yi zayıflatmak ve parçalamak konusunda şu anda o kadar ileriye gitmiş bulunuyor ki, bu durum Suriye rejimini dahi ülkedeki geniş İran nüfuzundan kurtulmak için bir çıkış yolu aramaya itmiş.
Aslında tüm bunlar geçen yıl 18 Mayıs’ta, Moskova’nın Rusya Güvenlik Konseyi Başkanı Nikolay Patruşev’in dönemin ABD Ulusal Güvenlik danışmanı John Bolton ve İsrailli mevkidaşı Meir Ben-Shabbat ile Kudüs’te üçlü bir zirve gerçekleştirdiğini duyurmasıyla başladı. Görüşmenin başlıca hedefleri arasında, bir bütün olarak Ortadoğu krizini çözmenin yollarını araştırmak da vardı.
Toplantı kapsamında yapılan Rus açıklamalarından, İran’ı Suriye’den çıkarmak konusunda Moskova’nın Suriye rejimi hatta ABD’den daha çok acele ettiği açıkça görülüyordu. Moskova, egemenliğinin, birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması, terörizmin nihai olarak ortadan kaldırılması, mültecilerin dönüşü ve ülkenin yeniden inşası ışığında, Suriye'de barış ve istikrarın yolunu çizebilecek bu üçlü toplantıya büyük önem verdi.
Yakın zamanda, yukarıda değinilen tüm temasların pratik bir ifadesi olabilecek dikkat çekici ve heyecan verici bir gelişme daha yaşandı. Son gelen haberlere göre, Lazkiye’deki Rus Humeymim askeri üssü, Rusya’nın arabuluculuğunda geçen ay Suriyeli ve İsrailli yetkililer arasında bir görüşmeye ev sahipliği yaptı. Görüşmede, aralarında İranlı milislerin Suriye’den çıkarılması talebi dahil bazı hassas konular ele alındı. Suriye'deki Rus kuvvetleri Komutanı General Alexander Chaiko’nun hazır bulunduğu toplantıda Suriye tarafını Milli Güvenlik Bürosu Müdürü Ali Memluk ile Cumhurbaşkanlığı Sarayı Güvenlik Danışmanı Bessam Hasan, İsrail tarafını da Gadi Eizenkot’un temsil ettiği gelen bilgiler arasındaydı. Görüşmeyle ilgili haberlerde, Suriye heyetinin Arap Birliği’ne dönme sürecini kolaylaştırma, İran'ın borçlarını ödeme ve milisleri çıkarmak için mali yardım alma ve Batı’nın rejime uyguladığı yaptırımları durdurma arzusunun dile getirdiği belirtildi.
Devlet Başkanı Beşşar Esed'in zor siyasi seçimlerle karşı karşıya olduğu açık. İran'ın Suriye devletinin kılcal damarlarına uzanan genişlemesinden bunaldığı da bir sır değil. Bu yıl yapılacak seçimlerden önce şimdi, Golan Tepeleri konusunda nasıl bir tutum benimseyeceğine karar vermesi gerekiyor. Suriye, İsrail’in Golan Tepeleri’ni ilhak ettiğini duyurmasından sonra, buna direneceğini gösteren herhangi bir operasyon gerçekleştirmedi. İran ise İsrail’e karşı saldırılarda bulunmak için Lübnan’ın güneyinden Golan’a uzanan bir cephe kurdu. Rus medya organları birkaç gün önce bu arka plana ve İsrail’in verdiği bilgilere dayanarak, İran destekli grupların aralarında yüksek hassasiyetli füzeler dahil ağır silahlar elde etmeye çalıştıkları, bu nedenle İsrail ile İran kuvvetleri arasında yüksek hassasiyetli silahların da kullanılabileceği çatışmaların baş gösterebileceğine dair haberler yayınladılar. Belki de bu yüzden Lavrov, İsrail'e, Moskova'nın kendisinin hedef alınmasına asla izin vermeyeceği konusunda güvence vermeye çalıştı.
Irak’a pençelerini daha güçlü bir biçimde geçirmiş olsa da İran’ın Başbakan Mustafa el-Kazimi ile ilişkileri de Suriye rejimiyle ilişkilerinden daha iyi değil. Suriye’deki dengesizlik, Irak’taki hoşnutsuzluk ve Lübnan’da Tahran’dan Gazze’ye uzanan İran köprüsüne karşı muhalefet iki hususu açıklıyor; birincisi, İran'ın tırmandırma ve direniş cephesini birleştirme girişimini, ikincisi, Hizbullah’ın bölgenin en tehlikeli aşamada olduğuna dair uyarısını. Ancak daha da belirgin olan, Suriye'nin direniş ekseninden ayrılması ile Irak'taki rahatsızlığın, nihayetinde bölgedeki İran köprüsünün yıkılması için yeterli olabileceği.