İstemi Yılmaz
TT

Türkiye’yi bekleyen tehlike: Suriye

Türkiye iyiden iyiye iç politika gündemiyle meşgul. Enflasyon, yeni anayasa çalışmaları, Boğaziçi Üniversitesi, Milli Uzay Programı gibi konular tartışılıyor. Buna karşılık, dış politika biraz gölgede kalmış durumda. Ankara’nın başını ağrıtacak diplomasi meselelerinden bahseden bir yetkili bulmak oldukça güç. Deyim yerindeyse, “Görmezsen, rahatsız etmez” prensibi devrede. Fakat halının altına süpürmek sorunları ortadan kaldırmıyor. Belli başlı alanlardaki eş zamanlı gelişmeler ve ABD’deki “birinci Kamala Harris dönemi” Ankara’yı cephelerden birinde -veya birkaçında- geri adım atmaya itecek gibi gözüküyor.
Türk diplomasisi açısından son günlerde Rusya ve ABD gibi aktörlerin hamleleriyle alevlenen en yakıcı başlık Suriye. Ekim 2019’da sona eren ve Resulayn-Tel Abyad hattına muhaliflerin yerleşmesini sağlayan Barış Pınarı Operasyonu’nun ardından Türkiye, ufak çaplı çatışmaların dışında askeri aksiyonlardan uzak durmayı tercih etti. Bunun yerine muhalif grupların Suriye Milli Ordusu (SMO) saflarında birleştirilmesi ve bölgede kalıcı güç konuma gelmesine vakit harcandı. PKK ile mücadelede ana eksen Suriye’den Irak’a, daha doğrusu Sincar bölgesine kaydı. Halihazırda Irak’ta bir operasyon yürütülüyor. Bunun nedeni örgütün Suriye kolunun ciddi biçimde geriletilmesi. Yine de TSK’nın operasyonları sonrası zayıflayan örgütün yok olduğunu söylemek mümkün değil. Hatta arada geçen zaman diliminde rüzgârı tersine çevirmeye yönelik adımlar dahi attılar.
Barış Pınarı sonrasında YPG/PKK “Türk kıskacından” kaçmak adına, Esed rejiminin koruyucusu Rusya ile masaya oturma yolunu seçti. Trump ABD’sinin Suriye’den çıkma arzusu örgüte başka bir seçenek bırakmamıştı. Önce çoğunluğunu YPG/PKK’nın oluşturduğu SDG, Moskova’da “Suriyeli muhalif” Halkın İradesi Partisi ile ittifak anlaşması imzaladı. İttifakla YPG/PKK işgalindeki bölgelerin “otonomisi” garanti altına alınırken, “Putin’in muhalifleri” de yasal zemin kazandı. Anlaşma, Moskova-YPG/PKK ilişkisinde siyasi müttefikliğin yolunu açtı. Askeri ortaklık ise geçen senenin sonunda Ayn İsa kasabasında gerçekleşti. TSK ve muhaliflerin saldırılarında açık hedef haline gelen kasabanın YPG/PKK’lı yönetimi, kente Rus bayrağı dikip Rus ordusuna üs vererek Kremlin’in kanatları altına girmeyi başardı.
Vaziyet yeterince çetrefilli değilmiş gibi üzerine bir de ABD’nin yeni Başkanı Joe Biden’ın, selefi Trump’ın Suriye politikasını çöpe atması eklendi. YPG/PKK, Washington ile ortak bir program hazırladıklarını duyurdu. Henüz bilgi sahibi olmadığımız programda neler olduğunu tahmin etmek zor değil. Otonomi, güvenlik garantisi, kalıcı diplomatik destek ve Suriye’de anayasal güvence masada yer alan maddeler arasında. Söz konusu planın beyni, Obama döneminin DEAŞ Karşıtı Koalisyon Özel Temsilcisi Brett McGurk. Amerikalı diplomat, Biden’ın kabinesinde, Beyaz Saray Ortadoğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü olarak görev yapıyor. Geçtiğimiz yıllarda Türkiye tarafından “istenmeyen kişi” ilan edilen McGurk’ün hızlı dönüşü, YPG/PKK’yı rahatlatmaya yetti. Bugün, terör örgütü YPG/PKK, iki süper gücün de desteğini arkasında hissediyor. Rus ve Amerikan silahlarının namlularının döndüğü yer ise Türkiye’nin kol kanat gerdiği muhalifler.
Suriye’deki karışık tabloyu Rusya için avantajlı hale getiren bir çatışma noktası daha mevcut. O da İdlib. Türkiye’nin mülteci göçünü engellemek adına sınırda tampon bölge oluşturduğu İdlib’de yaklaşık bir senelik çatışmasızlık ortamı, El Kaide bağlantılı terör örgütü Heyet Tahrir’uş Şam’ın (HTŞ) hakimiyetini zayıflatmadı. Aksine, Türkiye ve Rusya ile dolaylı yoldan görüşmelere dahil olarak, bölgenin hamisi konumuna getirdi. Ankara’nın Esed karşıtı grupları lağvederek SMO’ya katma planı işe yaramayınca, Esed güçlerinin tahkimatı hızlandı. Türkiye ise çareyi, “İdlib’in güneyindeki askeri gözlem üslerinden çekilerek” Esed ve Rusya ile olası bir savaşı ötelemekte buldu.
Türkiye, Suriye’de sıkışmış durumda. Ankara, durumun ciddiyetinin farkında olacak ki Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın görüşmesinde ve Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın temaslarında Washington’a bir teklif iletildiği konuşulanlar arasında: “Rusya’dan satın aldığımız S-400’leri kullanmayalım, karşılığında YPG/PKK’ya desteği kesin.”
Türkiye, bu teklifle Washington’ı oyalamayı sürdürmenin peşinde olmalı. Ancak nereye kadar? Yoğun diplomatik baskılar sonucu YPG/PKK’nın ana aktör olduğu tabloyu tersine çevrilebilir. Peki ya İdlib’de yaklaşan Rus tehlikesi?
Ankara için iki felaket senaryosu arasında bir seçim yapma vakti yaklaşıyor...