Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

Halil Haydar ve Arap entelektüellerin suçu

Cesur Kuveytli entelektüel Haydar Halil, Kuveytli “el Ceride” gazetesinin yayınladığı, Lübnanlı araştırmacı ve özgür gazeteci Lokman Salim’in, İran rejiminin Lübnan’daki Haşhaşi kolu tarafından öldürülmesini konu alan asil bir makale yazdı.
Kuveytli Haydar ile Lübnanlı Salim’i birleştiren şey, Kuveyt ve Lübnan’daki Şii kesimden çıkmış şerefli Arap entelektüellerden olmalarıdır. Başka halklardan önce İran halkına zarar veren İranlı Mollalar rejimi ve Devrim Muhafızları’nın mezhepçi ve yıkıcı terör projesi ile mücadelede saf bir insani ve vatansever eğilim, sonsuz bir cesaretle yazmalarıdır.
Dostumuz Halil Haydar cesur makalesinde, Arap medyasının ve “kaybolmuş” Arap aydınların, Filistinli, Suriyeli, Mısırlı, Körfezli ve Mağripli entelektüellerin, Lübnanlı Hizbullah olgusunun kutsallaştırılmasında oynadıkları rol üzerinde duruyor. Hizbullah’ın mezhepçi olmayan, şerefli, özgür bir direniş kahramanı, ona karşı çıkanların da ajan ve iş birlikçi oldukları söyleminin pekişmesindeki rollerine dikkat çekiyor.
“Lokman’a suikastı mı yoksa Lübnan’ı ortadan kaldırma girişimi mi?” başlıklı makalesinde Halil Haydar, Iraklı İslami Davet Partisi, Lübnan’da Emel Hareketi’nden ayrılan kanat, sempatizan solcu ve devrimci Lübnanlı gruplar olmak üzere 3 Şii gücün ittifakıyla 1982’de ortaya çıkışından sonra Hizbullah’ın herkesten önce Lübnan’daki Şii çevreyi yok ettiğini belirtiyor.
Arap aydınlarının ve medyasının Lübnan ve bölgenin genelinde sivil ve mezhepçi olmayan ulusal atmosferi zehirleyen bu yapıya duyduğu zehirli empati olgusundan bahsederken şöyle diyor; “Arap dünyasındaki hukukçuların, anayasa uzmanlarının ve akademisyenlerin Hizbullah’ın Lübnan devletinin yasalarını ve anayasasını hiçe saymasının, görmezden gelmesinin, özgürlüklere yönelik tehditlerinin yasallığını az veya çok sorgulamamış olmaları gerçekten üzücüdür. Nihayetinde açıkça yabancı bir ülkeye bağlı olduğunu deklare eden Lübnanlı bir örgütten ibaret olan Hizbullah’ın, devletten daha güçlü bir orduya, herhangi bir açık yasal denetime tabi olmayan siyasi bir güce ve güvenlik kurumlarına, Lübnan’ın tamamını istediği zaman yıkıcı bir savaşa sürükleme kapasitesine sahip olmasını, ne yazık ki güçlü ve yüksek bir sesle eleştirmediler”.
Bu empatiyi başlatan, Mısırlı gazeteci merhum Hasaneyn Heykel gibi bir Arap şahsiyet oldu. Ardından onu Arap medyası ile Londra ve diğer yerlerden yayın yapan Arap medya organlarındaki takipçileri, Şii olmayan Filistinli, Ürdünlü ve Körfezli gazeteciler takip etti. İşte bu empati, katil Hizbulhumeyni’nin (Humeyni’nin Partisi) Şii entelektüeller ve din adamları dahil Lübnan’daki muhaliflerine zarar vermek için kullandığı bir araç haline geldi.
Son olarak ve tamamen pragmatik bir mantaliteyle, özgür Kuveytli entelektüel Halil Haydar gibi biz de soruyoruz; “Hizbulhumeyni’nin Lübnan’ın karar mekanizmasına ele geçirmesinden sonra, Lübnan’daki Şiilerin ve mustazafların durumu gerçekten de iyileşti mi?”