Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

212 yıl sonra Darwin’i anlamak

Darwin, 212 yıl önce 12 Şubat 1809 günü dünyaya geldi. Darwin’in 212. doğum yıldönümü dünyada kutlanmaktadır. Darwin’in doğumundan sonra, hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacaktı. Ortaya koyduğu Evrim teorisi nedeniyle Darwin ismi büyük bir kamplaşmanın kaynağı haline geldi. Darwin ismi zikredilir edilmez çoğu kimse soğukkanlılığını kaybetmekte, sinirler gerilmekte ve hararetli tartışmalar olmaktadır. Ancak bu yazıda daha çok evrim-yaratılış ekseninde Darwin’le ilgili yapılan tartışmaları tekrar etmeyeceğim. 
212. doğum gününü kutladığımız Darwin, sadece Evrim teorisi bağlamında ele alınacak biri değildir. Darwin, evrimle meşhur olmuş, ancak bu teorinin ötesinde çok yönlü olmayı başarmış bir kişidir. Darwin, zoolog, biyolog, botanikçi, seyyah, kaşif,  filozof ve entelektüel gibi ağır sıfatları kendi kişiliğinde bir araya getirmeyi başarmıştır. O,  çok farklı alanlara ilgi duymakla kalmamış, ilgilendiği alanlarda büyük transformasyonlara neden olmuştur. Elimizde bugün tek bir Darwin bulunmamaktadır. Ortada birçok Darwin bulunmaktadır. Herkes kendi Darwin’inini sevmekte ya da nefret etmektedir. Ancak 212 yıl sonra bile Darwin’in sıcak bir şekilde tartışılması çok ilginçtir. Benim için de çok ilginç olan Darwin’e 212. doğum gününde iyi ki doğdun dileklerimi iletiyor ve bu yazıyı ona doğum günü armağanı olarak yazıyorum.
Darwin’den bahsetmek gerçekten çok zordur, çünkü çoğu zaman Darwin’den bahsetmek, Darwinizmden bahsetmeye dönüştürülmektedir. Darwin, bir şahıs olmaktan çıkarılmakta, bir kült haline getirilmektedir. Evrimden de dini bir inanç gibi söz edilmektedir. Darwin’den bahsederken,   kendisinin ve diğer canlıların sırlar dünyasını merak eden bir şahıstan söz ediyorum Onu hiçbir teori ya da disiplinle özdeşleştirmiyorum. Darwin’in Darwinizm kültüne, evrimin dini bir amentüye dönüşmesini artık reddetmeliyiz. Darwin’den söz etmeye evet, Darwinizme hayır! Evrim hakkında konuşmaya evet, evrimizm dinine hayır!
Darwin hakkında yazılıp çizilenlere baktığımda, teolog ve sosyal bilimci olarak bir şey beni hep rahatsız etti. Tartışmalarda insanlar ya Tanrı’nın ya da Darwin’in safında yer almak zorunda bırakılmaktadırlar. Tanrı’yla karşı karşıya getirilmekten Darwin’in de teoloji eğitimi almış biri olarak mutlu olduğunu düşünmüyorum. İnsanları Darwin’i ya da Tanrı’yı seçme zorunda bırakmak, büyük bir hatadır. İnsanlık, Darwin uğruna Tanrı’dan vazgeçmeyeceği gibi, Darwin gibi insanlık türünün en rafine kafalarından birini de yok sayamayız. Darwin, insanlık ve gezegenle ilgili düşüncelerimizde radikal bir transformasyon yaratmıştır. Zamanının çok önünde olan Darwin, günümüzde etkin bir kişi olarak yaşamaya devam etmektedir. Darwin ve Tanrı, evrim ve yaratılış birbirinin ötekisi ve zıddı değildirler.
Darwin,   birçok açıdan zamanının ötesinde bir dâhiydi. Zihni hep büyük sorularla doluydu. Yirmi iki yaşında doğanın sırlarını keşfetmek için bir geziye katılması, onun öğrenmeye ve araştırmaya doymayan arzusunu ortaya koymaktadır. Darwin’in beş yıl süren bu seyahatte tuttuğu notlar sonucunda The Voyage of the Beagle isimli eseri ortaya çıkmıştır. Düşmanları, çoğu zaman Darwin’i, insandan çok hayvanla özdeşleştirmektedirler. Bu sunumun aksine Darwin, derin insani kaygıları olan birisiydi. Darwin’in zamanında her tarafta kölelik çok yaygındı ve kölelik sistemi özellikle kadının ezilmesine neden olmaktaydı. Birçok çağdaşı, köleciliğe dayalı statükonun devamını savunmaktaydı. Statüko savunucularının aksine Darwin, kölelikten değil özgürlükten yana tavır koymuş ve hiçbir insanın köleleştirilemeyeceğini söylemiştir. Lincoln’ün dediği gibi ‘kölelik yanlış değilse, hiçbir şey yanlış değildi.’ Darwin, yanlış olmanın ötesinde insanlık karşıtı olan bu uygulamaya birçok çağdaşından farklı olarak karşı çıkmıştır. Köleliğe karşı takındığı tutum, Darwin’in insana duyduğu derin saygının bir sonucudur.
Canlılar dünyasının sırlarını merak eden Darwin,  hayvan ve insan davranışlarını çok dikkatli şekilde gözlemlemiştir. Bu gözlemleri sonucunda o canlılar dünyasında bir seksüel seleksiyonun işlediği düşüncesine varmıştır. Seksüel seleksiyona göre hayvanlar, kendi cinslerinden olan herkesle çiftleşmemektedirler. Kendi cinsleri içinde en güzel ve süslü olanını,  çiftleşmek için partner olarak seçmektedirler. Seksüel seleksiyon insan için de geçerlidir. Birey,  karşı cinsten herhangi birini aşık olmak, sevmek ve beraber olmak için gelişigüzel istememektedir. O, karşı cins içinde özel birini aşk, sevgi ve cinsellik için seçmektedir. Başka bir ifade ile cinsellik ve sevgi, bizi bir seçiciliğe zorlamaktadır. Seksüel seleksiyon prensibinin, insanlar ve diğer canlılar dünyasında aşkın ve cinselliğin fark ve çoğulculuk yaratan bir durum olarak formüle edilmesi önemlidir.
Darwin,   güçlü ya da akıllı olanın yaşamayı başardığı ve zayıf olanların yok olduğu gibi bir düşünceye sahip olan birisi değildir. Darwin’in en çok çarpıtılan fikirlerinin başında doğal seleksiyon kavramı gelmektedir. Darwin, doğal seleksiyon fikriyle farklı bir şeyi söylemeye çalışmaktadır.  Darwin, doğal seleksiyon kavramıyla canlıların yaşamasının,   hayatın ve doğanın dinamik değişimine kendilerini adapte etme yeteneklerine bağlı olduğunu söylemeye çalışmaktadır. Doğal seleksiyon, güçlü ve zayıf canlılar arasında bir ölüm-kalım savaşını teşvik etmekten ziyade,  insanlara hayatın hızlı değişimlerine adapte olmayı öğrenmeleri çağrısında bulunmaktadır.
Canlıların hayatının merkezi bir güç tarafından düzenlenmesi düşüncesine karşı çıkan Darwin,  doğal hayatın evrimsel bir çizgide geliştiğini düşünmektedir. Evrim düşüncesini Tanrı’nın yaratıcılığını ve Hristiyanlığın yaratılış hikayesini reddetme olarak değerlendiren Hristiyan kiliseleri ve teologları,  160 yıldır evrim doktrinine karşı mücadele etmektedirler. Hristiyan kiliseleri ve teologlarının düşündüklerinin aksine,  Darwin Türlerin Kökeni isimli eserinde açık bir şekilde Tanrı’ya karşı hiçbir olumsuz tutum takınmamaktadır. Tanrı doktrinine karşı olma şeklinde bir pozisyonu olmayan Darwin, her bireyin Tanrı gibi konularda kendi özel duygu, düşünce, arzu ve ihtiyaçlarına göre karar vereceği kanısındadır. Darwin’in Tanrı konusunda sessiz kalmayı tercih ettiği görülmektedir.    
Doğal hayatın evrim ya da Tanrı tarafından düzenlenip düzenlenmediği konusunda tartışmalar yapılabilir. Doğal hayatın Tanrı tarafından yaratıldığını model alıp insanın bireysel ve toplumsal hayatının da aynı şekilde planlanabileceğini düşünen devlet gibi Tanrımsı otoritelerin, sahte bir Tanrı rolüne soyunmaları çok tehlikelidir. Tanrı’ya şeksiz şüphesiz iman eden müminlerin, insan hayatına Tanrı gibi hükmetmek ve insanı istedikleri gibi kurgulamak isteyen güçleri, ideolojileri ve otoriteleri tamamen inkar etmeleri gerekmektedir. 160 yıldır evrim teorisinden dolayı Darwin’e karşı mücadele eden Hristiyan kiliseleri ve teologları, insan hayatını yeniden inşa etme iddiasındaki kolektivizmin sahte Tanrılarına karşı mücadele etmeyi çoğu zaman ihmal etmişlerdir.
Sonuç olarak Darwin’in öne sürdüğü fikirleri beğenmeyebilir ya da benimseyebiliriz. Darwin’e karşı kanaatimiz ne olursa olsun, Darwin’in bilimsel, felsefi ve teolojik dünyamıza yaptığı zenginleştirici katkılarını inkar edemeyiz. Darwin olmasaydı, insanlığımız ve dünyamız entelektüel ve düşünsel açıdan çok fakir olacaktı. İnsanlığımıza büyük katkılarda bulunan Darwin, doğa, insan ve hayat hakkında ufkumuzu genişletmeye devam etmektedir.