Abdurrahman Şalkam
TT

Dinamik siyasi tahlil

Günümüz dünyasında 190’dan fazla ülke var ve ülkelerin adları benzer veya farklı olsa bile her ülkenin kendi siyasi sistemi var.
Ama neredeyse hepsini birleştiren tek bir payda var; hayatı ve günlük ihtiyaçlar dahil olmak üzere insanların işlerini yönetmek, çeşitli ülkelerle ilişkilerini tanımlayan dış politikalar çizmek. Devletlerin bir bütün olarak iç veya dış politikalarına rasyonellik veya rasyonalite eksikliği tanımı veren ana faktör, dinamik siyasi incelemedir. Çünkü hayattaki her şey, insanlar, farkındalıkları, ihtiyaç ve taleplerinin gelişimi durmadan sürekli bir hareket içindedir. Aynı şekilde bütün sıcaklığı, esnekliği, değişimi ve izdihamıyla uluslararası durum da. İdeoloji çukuruna, kibir ve üstünlük yanılsamasına düşenler, güç kullanarak ya da onunla tehdit ederek başkalarını hedef alanlar, bunun ilk kurbanları olup dipsiz bir durgunluk uçurumuna düşeceklerdir. Asya ve Avrupa’ya uzanan ve yörüngesinde dönen ülkelere hükmeden, atom ve kıtalararası balistik füzeler dahil en güçlü silahlara sahip olan dev Sovyetler Birliği imparatorluğu, Sibirya’dan daha geniş olsa da ideolojik bir kalıp içinde donup kaldığı için dağıldı. Eski çağların yuttuğu bir dönemde doğup yetişen liderleri, gelişme ve değişimle nefes alan ve sürekli bir hareket içinde olan yaşam gerçeğini görmezden geldiler. Genç bir nefes taşıyan Gorbaçov, zihinlerdeki Sibirya buzunu (donuk ideolojilik) ısıtıp çözmeye çalıştığında, buz kırıldı, son kullanma tarihi geçmiş zihinler çöktü ve imparatorluk buzu çağdaş denizin dibini boyladı.
Bilgelik ülkesi ve toplumun günlük ihtiyaçlarını toplamaya çalışan karınca sürüleri gibi organize olduğu için Çin, kendisini komünist bir devlet olarak kuran Mao Zedong'un ülkeyi ve halkı mahveden totemik bir güçle kurduğu ideolojik mirasın geniş ve derin bir incelemeye ihtiyacı olduğunu tam zamanında fark etti. Eline cesur gözden geçirme çekicini alıp bu mirasa savaş açan, Çin’i icat ettiği ve onun aracılığıyla yeniden doğduğu bir kapitalist sisteme taşıyan, böylece ülkesini dünyanın en büyük fabrikası, laboratuarı ve pazarı yapan kişi de aynı partinin rahminden doğdu. Lider Ding Şiaoping, dünyanın en büyük insan kitlesi olan Çin halkını eğitim ve öğretimin gücüyle seferber etti. Çin, dünyanın farklı bölgelerini silah zoruyla işgal etmesi için geniş ordusunu hareket ettirmeden, yumuşak gücüyle tüm dünyayı sardı. Bunu, aşınmış geleneğin cesur ve akıllıca gözden geçirilmesinin uyandırdığı akıl ve çalışmanın, süresi dolmuş devrimci bir geçmişle bağını koparmayı başaran yeni bir yaklaşımın gücüyle ulusun yeteneklerinin seferber edilmesi sayesinde gerçekleştirdi. Hayat, hareket etmeyen kişinin ölü olduğunu söyler ve var olanı gözden geçirmek, yaşama gerçeğini onaylamanın ön şartıdır.
Merhum Mısır lideri Cemal Abdunnasır, “Özgürlük, sosyalizm ve birlik” sloganını benimseyerek Arap kamuoyunu nehirden denize (Ürdün Nehrinden Akdeniz’e) Filistin topraklarının kurtarılması için seferber etti. Modern Arap tarihinde benzeri görülmemiş bir deneyim yaşayarak Suriye ile ülkesi arasında bir birlik kurdu. Ne var ki birlik birkaç yıl içinde çöktü ve Birleşik Arap Cumhuriyeti’nden ayrılan Suriye yeniden bağımsız bir cumhuriyet oldu. Bu deneyimden sonra Abdunnasır sloganının üçüncü ayağını, yani birliği bir daha anmadı. Daha doğrusu andı ama bağımsız Arap yapılar arasında tam bir entegrasyon değil de tamamen yeni bir içerikle; Arap dayanışması. Cemal Abdunnasır, Arap dünyasının kalbinde kurulan İbrani devletinin varlığını reddederek Filistin'in kurtuluşu için savaştı, ancak son savaşında ülkesi Mısır’ın topraklarının da bir kısmını kaybetti ve Filistin’i, ondan kurtarmak istediği İbrani devletin eline geçti. Cemal Abdunnasır son savaşını kendisine karşı verdi. Yaşadıklarını yeniden ele aldı ve yaptığı her şeyi gözden geçirdi. 1967 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra gerçeğin daha önce gördüğünden farklı olduğunu anladı. Ülkesinin işgal altındaki toprağı Sina Yarımadası’nı kurtarma savaşının yeni bir düşünce biçimine, yeni bir askeri güce, yeni bir akıl ve liderliğe ihtiyacı olduğunu idrak etti. İsrail’in hava gücü üstünlüğünün Mısır’ın askeri yenilgisinin nedeni olduğuna kani oldu. Mısır’ın hava sahasını işgal eden ve Bahr el Bakr İlkokulunu bombalayıp çocukları öldüren İsrail savaş uçaklarıyla yüzleşmek için Süveyş Kanalı’nın kıyısına bir füze duvarı örmeye karar verdi. Uçaksavar füzeler almak için Moskova'ya gitti ve orada dönemin ABD dışişleri bakanı Rogers'ın Mısır ve İsrail arasında BM’nin 242 sayılı kararına dayanan ateşkes önerisini kabul ettiğini açıkladı.
242 sayılı karar, İsrail kuvvetlerinin son savaşta işgal ettiği topraklardan çekilmesini, savaş durumunun sona ermesini, bölge ülkelerinin egemenliğine ve uluslararası deniz yollarında seyrüsefer özgürlüğüne, tüm devletlerin birlik ve egemenliğine, tanınmış ve güvenli sınırlarında barış içinde yaşama hakkına saygı duymayı içeriyordu. Ancak Filistin’den bahsetmezken, Filistin halkından da sadece mülteciler olarak bahsediyordu. Abdunnasır Moskova'dayken Rogers Planı’nı kabul ettiğini açıkladı, ama Kahire’deki yardımcısı Enver Sedat bunu reddetti. Fakat Abdunnasır Mısır’a döndükten sonra Enver Sedat geri adım atarak cumhurbaşkanı ile aynı pozisyonu benimsedi. Nehirden denize Filistin’in kurtarılması, Mısır ve Abdunnasır’ın davası olmaktan çıktı. Hayatının son yılında Abdunnasır gecelerinin çoğunu ailesiyle birlikte yardımcısı Sedat’ın evinde geçiriyordu ve şüphesiz Sina’nın kurtarılması en çok konuşulan konuydu. Nitekim Enver Sedat göreve geldikten sonra, Sina Yarımadası’nı geri almak için Abdunnasır ile birlikte yaptıkları gözden geçirmelerin de eksik olmadığı askeri ve siyasi bir strateji planladı.
Bölgemizde hiçbir gözden geçirme yaşamayan iki kronik donma ve durgunluk vakası vardır ki, onlar da Irak ve İran’dır. İktidara geldiği günden gittiği güne kadar eski Irak devlet başkanı Saddam Hüseyin gerek içeride gerekse dışarıda kan politikasını benimsedi. Üst düzey liderler dahil partideki binlerce yoldaşını ve yönetimine karşı sesini yükselten herkesi öldürdü. Kendi aşiretinden olan kişileri ordu ve güvenlik güçlerinin başına getirdi, en yüksek payeleri verdi. Bunlar arasında hiçbir bilimsel yetkinliği olmayanlar da vardı. İsrail’i topraklarının yarısını kimyasal silahla yakmakla tehdit etti ama kendi nükleer reaktörlerini, tek bir uçak kaybetmeden bombalayan İsrail hava saldırılarına karşı koruyamadı. Sonu düşünülmemiş bir askeri maceraya girişerek ordusunu Kuveyt’te soktu ve oradan 100 binden fazla Irak askeri ve subayını kaybettikten sonra zorla çıkarıldı. Bundan önce de Irak’ı yoksullaştıran ve yaklaşık 1 milyon gencini yutan İran ile 8 yıl süren bir savaşa girişmişti. Yine bu dönemde kendisine karşı ayaklandığı için halkının bir bölümüne karşı kimyasal silah kullanmıştı. Halkının ve ülkesinin başına açtığı tüm bu felaketlere rağmen, alevli felaketler batağına sürüklediği ülkesinin ve halkının hak ettiği sorumluluk ve cesaretle politikalarını gözden geçirmeyi hiç düşünmedi.
İkinci vaka, İran’dır. O da yaşanan korkunç katliamı durduracak ateşkesi kabul ederek (Hamaney’in deyimiyle zehri yudumlayarak) Irak ile uzun süren savaşını sona erdirdikten sonra daha geniş çaplı ve daha maliyetli bir savaşa girişti.
Halkı yoksulluktan ve rejimin zulmünden muzdarip İran bugün mezhepçi kollarıyla sınırlarına yakın ve uzak ülkelerde, Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’de savaşlar yürütüyor. Kalkınma ve bölgede yumuşak bir güç olma faktörlerine sahip olan, tarım ve endüstri ürünlerini, halılarını, bakliyat ve kabuklu yemişlerini tüm dünyaya ihraç edebilecek İran, cesur bir siyasi gözden geçirme zihniyetinin yokluğunu yaşıyor. Bunun bedeli de ülkeyi bitkin düşüren, kutsal bilgisizliğin tahakkümü altındaki yaşamın tüm dayanaklarını yıkan uluslararası yaptırımlar oldu. İnsanın ölçü ve standart olduğu bu çağda, gözden geçirme, ülkelerini yönetenler için kaçınılmaz bir seçim, hatta günlük bir ödev haline geldi. Aksi takdirde sonuç; alevlerle dolu bir bataklık, geri kalmışlık, zayıflama ve sona erme olacaktır.