Vahdettin İnce
Yazar
TT

Rahman’ın içimize tuttuğu ayna: Ramazan

Her şeyin bir dışı bir de içi var; eşyanın, insanın ve hayatın… Her şey ilk olarak dışa yöneliktir, başkasının dışına odaklanır, kendi dışını gösterir, kendi dışındaki varlıkların dışını görür. Bu yüzden insan kendisi de dahil olmak üzere varlığı dıştan ibaret sanma gafletine düşer çoğu zaman. Özellikle insana zaman zaman hem kendisinin hem de çevresinin iç alemini hatırlatmak gerekir. Nitekim eşyayı, insanı ve hayatı yaratan Allah, insanın güçlü dışa dönük eğilimini bildiği için, ona kendisi ile birlikte bütün varlığın iç alemini hatırlatan uyarılarda bulunur, “dış alemdeki (afaktaki) ve iç alemdeki (enfüsteki) işaretleri” gösterir. Bunun bir gereği olarak her şeyin bir de içine, iç alemine dönme vakti vardır, isteyerek veya istemeyerek içine odaklanır. Kainat sistemine insan da içinde olmak üzere her şeyin içine yönelebileceği merhaleler yerleştirilmiştir, zahire odaklanma süreci uzayıp insanı eşyanın ve kendisinin özünden büsbütün koparmasın diye. Bu merhaleler genellikle belli bir periyot dahilinde ortaya çıkar. Mevsimlerden kış gibi. Zamanın içinde yaşayanlarla birlikte yıllık içine odaklanma aşamasıdır mesela. İnsan bazen, aslında çoğu zaman bu rutin süreçleri pek farkında olmadan geçirir. Bu yüzden pandemiler gibi sıra dışı merhaleler ağır etkileriyle insanı kendine, kendi iç alemine odaklanmaya zorlar. Bugünlerde bunu yaşıyoruz. Bugünlerde zamanın rutin içe odaklanma süreçlerinden birini daha yaşıyoruz. Ramazan… Zorunlu pandemi süreci ile üst üste gelmesi itibariyle her zamankinden daha derin bir iç muhasebeye vesile olması kuvvetle muhtemeldir. Belli süreçlerde içe kapanma ilahi iradenin gereğidir ve varlıklar da “taw’an ew kerhen” (isteyerek veya istemeyerek) bu iradeye boyun eğerler. Ramazanda her zamankinden daha yoğun bir şekilde Kur’an okunmanın tavsiye edilmesi de bu yüzdendir. Çünkü evren, insan ve hayat gibi Kur’an da aynı kaynaktan gelir. Dolayısıyla Kur’an evrenin, insanın ve hayatın iç alemini tanıma kılavuzudur diyebiliriz. “İnsan büyük evrenin küçük bir örneğidir” diyen Hz. Ali’nin dediği gibi eşya, insan ve hayatla benzer özelliklere sahip “Kur’an’ın da bir dışı (zahiri) bir de içi (batını) vardır”. Kur’an ramazan vesilesiyle eşyanın, varlık bütününün iç alemini gösterirken, aynı zamanda içe odaklanma sürecinde kendi iç dünyasını da açar.
Muhyiddin Arabi’ye nispet edilen ve onun adıyla meşhur olan ama aslında Kaşani’ye ait olan “Tevilat” adlı iki ciltlik bir kitabı tercüme etmiştim vaktiyle. Adından da anlaşılacağı gibi standart tefsirlerden farklı bir özelliği vardı. Kur’an’ın insanın iç alemine yönelik olacak şekilde bir ölçüde batıni yorumları gibiydi. Kur’an’da anlatılan bütün kıssalar, verilen bütün örnekler insanın iç aleminde geçiyordu. Peygamberler, Müminler, Müslümanlar, münafıklar, müşrikler, kafirler, Firavunlar, Karunlar, Hamanlar…her biri insanın içindeki iyi veya kötü duygulardan, hislerden, güçlerden birinin sembolleriydi. Projektörleri insanın iç alemine çeviren bu eserin sıra dışı yöntemiyle beni derinden etkilediğini söyleyebilirim. O günden sonra Kur’an’ın herhangi bir mesajını okuduğum zaman içimde hangi duyguya hitap ettiğini, herhangi bir peygamberin mücadelesini gördüğüm zaman ruhumun ya da nefsimin yahut aklımın hangi özelliğini ilgilendirdiğini düşünmeye gayret ederim. Dış alemde yaşanan gerçeklikle irtibatını koparmadan kuşkusuz. O günden sonra “Kur’an’ı ilk defa sana iniyormuş gibi oku” tavsiyesinin bu tarz bir yaklaşım sayesinde daha bir anlamlı, daha bir etkili olduğunu gördüm. Artık İbrahim benim içimde nefsimin ateşine atılıyordu mesela, benim aklımı istila eden putları kırdığı için. Benim içimde ateş ona karşı serin ve selametli oluyordu, ruhumun esenliği onu sardığı için. Musa benim içimdeki nefis denizini yarıyordu, ruhun özgürlük sahiline ulaşan ben oluyordum. Firavun’u içimdeki kin denizinde boğuyordum. Firavun sofrasından dökülen kırıntıları özlüyordu nefsim sonra. Samiri altından buzağı heykelini benim içimde dikiyordu nankörlük abidesi olarak. Yusuf benim iffet duygumun sembolüydü zindana atılırken, gömleği arkadan yırtılan benim iffetimdi. Yusuf’un kanlı gömleği kör ederken Yakub’u, Mısır’dan yola çıkan gömleğinin kokusu gözlerini açıyordu ve bütün bunlara ben şahid oluyordum. Bütün bunlar benim içimde oluyordu çünkü. Kur’an bana iniyormuş gibiydi.
Pandemiyle evlere kapandık, kendimize, yakın çevremize odaklandık. Kur’an’ın iç alemine odaklanarak da ramazan penceresinden içimize bakıp tarih öncesinde oldukları sanılan, tarihsel oldukları ileri sürülen İbrahimleri, Musaları, Yusufları…bütün ihtişamıyla seyredelim, saffımızı belirleyelim.
“Keşke sahabiler gibi peygamber zamanında yaşasaydım” diye iç geçireceğimize, içimizde aklımızı istila eden putlarla mücadele eden Muhammed’e ashab olma, arka çıkma fırsatını kaçırmayalım.
Ramazan, hoş geldin!