Dünyanın herhangi bir yerinde bir kriz patlak verdiği anda gözler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) çevrilir. Bunun nedeni Birleşmiş Milletler’in 1945 tarihli şartının BMGK’yı uluslararası barış ve güvenliğin sürdürülmesinden sorumlu kılmasıdır. BMGK, bu çerçevede ulusal veya bölgesel sınırı aşan krizlerle ilgili uygun kararları alma yetkisine sahiptir. Dolayısıyla BMGK, sava veya barış söz konusu olduğunda yetkili en yüksek uluslararası organdır.
BMGK ayrıca Birleşmiş Milletler'in (BM) altı temel organının (Genel Kurul, Güvenlik Konseyi, BM Sekretaryası, Ekonomik ve Sosyal Konsey (EKOSOK), Vesayet Konseyi ve Uluslararası Adalet Divanı) en önemlisidir. Sınırlı bir oluşum içerisinde işleyen bu siyasi yapı geniş yetkilere sahiptir. Uluslararası bir hukukçunun benzetmesine göre; tek başına büyük ülkelerin Birleşmiş Milletleri’dir.
Dğer taraftan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, mütevazı yetkilere sahip bir kamu kuruluşundan ibarettir ve üyeliği küçük ve orta ölçekli ülkeleri içerir. BM Genel Sekreterliği ise diğer ana organların hizmetini üstlenen, onların ortaya koymuş olduğu politikaları ve programları yöneten bir organdır. Burada akla şu sorular geliyor:
Neden Güvenlik Konseyi pek çok kimse tarafından altı temel organın en önemlisi olarak görülüyor? Bunun nedeni, kendisine uluslararası barış ve güvenliğin sürdürülmesine dair verilen görevin niteliği midir yoksa başka hususlar mıdır? Konsey, kendisi için belirlenen çalışmalara bağlı kaldı mı yoksa görev tanımında belirtilmediği halde bazı başka faaliyetlerde de bulunarak görev alanını daha da genişletti mi? Konseyin kararlarını gözden geçirmek ve değerlendirmek mümkün mü yoksa zor mu? Konsey, krizleri çözebilecek bir çerçeve olarak düşünülebilir mi? Yoksa her zaman böyle değil midir? Konsey, bazı durumlarda krizlerin uzamasına sebep olmuş mudur?
İkinci Dünya Savaşı’nda muzaffer olan koalisyonun liderleri, Birleşmiş Milletler'in (BM) kurulmasıyla sonuçlanan San Francisco Konferansı’ndan önce, Şubat 1945'te, Yalta Konferansı'nda anlaşma yaptılar. Bu liderler Roosevelt, Stalin ve Churchill idi. San Francisco Konferansı’nda Fransa ve Çin'in eklenmesi ile birlikte konseyin beş daimi üyesi oldu. Ardından altı daimi olmayan üye daha eklenerek toplam sayı on bire çıktı . Daimi olmayan üye sayısı daha sonra on beşe çıkarıldı.
Konsey’de yalnızca beş daimi üyenin veto hakkı vardır. Yani söz konusu daimi üyelerden herhangi biri tarafından onaylamaması halinde konseyin karar vermesi engellenebilir ve bu da çalışmalarda soruna yol açar. Bu nedenle asli konulara ilişkin kararlar için oylama sisteminin değiştirilmesi gerekmektedir. Bu, oy verme hususunda çekimser kalınmasının hesaba katılmaması ve kararın çıkmasını etkilememesi itibariyle daimi üyelerin anlaşmasıdır. Çekimser oy kullanan devlet ya da devletler, kararın çıkarılması için oylamaya katılmayan azınlık arasında olduklarını dünyaya gösterirler. Bu, siyasi olarak uluslararası toplumun geri kalanı nezdinde büyük bir utançtır.
Güvenlik Konseyi'nin daimi üyelerinin teşekkülüne dair kayda değer olan husus bu oluşuma üyelik düzeyinde değil, siyasi gelişmeler doğrultusunda iki değişkenin eşlik etmesidir. Birleşmiş Milletler Şartı’nda bir değişiklik yapılmaksızın bunun düzenlemesine gidilemez. Zira ABD, Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanımayı reddetti. Böylece BM Genel Kurul kararı ile 1971'de Birleşmiş Milletler'de Çin'i temsilen bulundu. Diğer taraftan Sovyetler Birliği'nin 1991'de çöküşünün ve dağılmasının ardından yerini Rusya aldı. Güvenlik Konseyi'nin oluşumuyla ilgili olarak, yirmi yıldan fazla bir süredir -özellikle daimi üyeler seviyesinde- bir değişiklik talebi var. Bu ise üyeleri arasında iç mutabakat olduğu sürece konseyin faaliyetlerinin ilerlemesini ve genişlemesini engellemedi.
Birleşmiş Milletler şartının 7’inci bölümünün 39’uncu maddesinde şu ifadeler yer almaktadır:
“Güvenlik Meclisi, barışın tehdit edildiğini, bozulduğunu veya bir saldırma fiilinin vuku bulduğunu tespit eder ve milletlerarası barış ve güvenliğin muhafazası veya yeniden tesisi için tavsiyelerde bulunur veya 41 ve 42’nci maddeler gereğince hangi tedbirler alınacağını kararlaştırır.”
Bu metin konseye, önceki durumunun aksine geniş bir yorum alanı açmıştı. Burada amaç, uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden, savaşan devletlerle sınırlı olan silahlı çatışmalardı. Fakat uluslararası barış ve güvenliğe tehdit oluşturan tek bir devletteki iç savaşı da içine alacak şekilde genişledi. Aynı şekilde, stratejik anlamdaki savaş kavramı artık silahlı çatışmalarla sınırlı değildir. Bilakis ekonomik ve sosyal ilişkilerdeki dengesizliklerin yanı sıra çevresel riskler ile ilgili diğer geniş ve çoklu alanları içermektedir. 31 Ocak 1992’de devlet başkanları ve başbakanlar düzeyinde gerçekleştirilen konsey toplantısında yeni bir anlayış ortaya çıktı ve artık uluslararası barışın ve güvenliğin yalnızca savaşların ve silahlı çatışmaların olmaması anlamına gelmediği, aksine ekonomi, sosyal ve insani koşullar alanlarında istikrarsızlık sebebi ile farklı tehditlerin mümkün olduğu ifade edildi.
Birleşmiş Milletler'in 6. Genel Sekreteri Mısırlı diplomat Butros Butros-Gali, “Barış olmadan kalkınma sağlanamaz ve demokrasi de temellerini yitirir. Kalkınma olmaksızın ise barış uzun süre devam edemez” ifadeleriyle buna işaret etmişti.
Güvenlik Konseyi, ‘kitle imha silahlarının yayılmasını’ uluslararası barışa ve güvenliğe yönelik bir tehdit kaynağı olarak değerlendirse de diğer uluslararası krizlerin ele alınmasında sınırlı rol oynadı. Suriye’nin yanı sıra Ukrayna, Ortadoğu ve Filistin krizleri bunların başlıca olanlarıdır. Yemen krizi, konseyin hem başarı hem de başarısızlık yönünde yetkisini genişletmesi açısından krizi ele alış tarzındaki rolünü gösteriyor.
BMGK, 2014 tarihli 2140 sayılı kararla, “(barışçıl) geçiş sürecinin Ali Abdullah Salih’in başkanlığının sayfasının dürülmesini gerektirdiğini” kabul etti. 2015 tarihli 2201 sayılı başka bir kararda ise Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nden, kendisine verilen görevi yerine getirebilmesi için Özel Danışman Cemal bin Ömer’in ofisinin güçlendirilmesini teklif etmesini istedi. Bu iki örnek, BMGK’nın yetkilerini çeşitli konuları içerecek şekilde genişletme konusundaki anlayışını göstermektedir. Konseyin başarısız olduğu husus ise Husi hareketiyle olan durumdaki sınırlı etkinliğidir. 2015 tarihli 2216 sayılı kararda, Husi hareketinin komşu ülkelere yönelik her türlü provokasyondn veya tehditten derhal ve koşulsuz olarak kaçınması, 2201 sayılı kararın tam olarak uygulanması, Husilerin aldığı tek taraflı kararların kınanması gibi hususlar yer alıyor.
BGMK, Yemen’i 2012'den bu yana Birleşmiş Milletler şartının 7’inci bölümü kapsamında değerlendirmektedir. Fakat şimdiye kadarki etkinliği, bazı isimlere yönelik uygulanan yaptırımlarla sınırlı kaldı. BMGK, 7’inci bölümde öngörülen diğer kararları almaktan kaçındı. Bununla birlikte bazıları yine de metnin varlığını, konseyin gelecekte kullanabileceği potansiyel bir ‘caydırıcı’ araç olarak görebilir.
TT
BMGK… Krizlerin çözümü ya da uzaması
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة