Zuheyr el-Harisi
TT

Afrika'da DEAŞ: Ağrı kesiciler işe yaramıyor!

Tarih boyunca hiçbir grubun veya hareketin DEAŞ’ın karşı karşıya kaldığı koalisyon çapındaki bir güçle yüzleşmediği doğrudur. Bununla askeri, entelektüel ve halk tabanında ona karşı uluslararası koalisyonu kastediyorum. Aynı şekilde bu örgütün, burada ya da orada şeklen öldüğü doğrudur. Fakat fikir ve içerik olarak hala varlığını sürdürmektedir. Koşullar ve fırsatlar sağlandığında örgüt yapısını yeniden organize etmek için harekete geçmesi mümkündür.
Örgüt, uluslararası çaptaki güvenlik ve istihbarat iş birliğine rağmen insanları radikal fikirlere sürükleyen sebepler ortadan kaldırılmadıkça uluslararası iradeye meydan okumaya devam ediyor. Nitekim, Suriye ve Libya'da örgütün, taraflar ile dış ülkeler arasındaki çatışmalardaki güç dengesi denkleminde bir koz olarak kullanıldığını görüyoruz. Bu mesele, mevcut çatışmanın esasen fikri olduğunu ortaya koymaktan daha büyüktür. Bu ise örgütün zaman zaman hasta, zayıf ve zayıf düşmüş olabileceği, ancak ölmeyeceği veya ortadan kalkmayacağı anlamına geliyor. Diğer bir deyişle, örgüt sahada ortadan kalkabilir ki zaten fiilen bu oldu ancak birkaç ay veya yıl sonra tekrar ortaya çıkması şaşırtıcı değildir. Açık konuşursak, şu anda bazı ülkelerde olan budur.
Radikal gruplar dini, ahlaki ve yasal olarak reddedilmiştir ve öyle de kalacaktır. Ancak Fas Krallığı'ndan üst düzey bir güvenlik yetkilisi, Afrika kıyılarının ‘bu örgütün yeniden doğuşuna tanıklık ettiğini’ ifade etti. Bu, üzerinde durulması gereken önemli bir noktadır. Çünkü bu ifadeler, ‘şeffaflığın ve ciddiyetin’ göstergesidir. Fas Adli Araştırma Merkezi Müdürü Habub eş-Şerkavi, Al-Arabiya’ya verdiği röportajda, Fas'ın karşı karşıya olduğu asıl tehdidin, “Suriye, Irak ve Libya'dan savaşçıların gelmesi, yalnız kurtların eylemleri ve aşırılık yanlısı grup ile silahların yayılması” olduğunu ifade etti. Bütün bunlar, örgütün söz konusu bölgelerde kendisi için bir ‘dayanak’ oluşturmaya çalıştığı anlamına geliyor.
Örgütün yeniden yapılanma girişimleri rahatsız edici ve endişe vericidir. Fakat görünen o ki işler, şüphe dolu sessizlikle ve bunda çıkar sahibi olan bölge ülkelerinin desteğiyle yeniden konumlandırma yönünde ilerliyor. Garip olan, uluslararası toplumun bu ülkelerin terörist grupları kendi gündemleri için kullanma eylemleri karşısında sessiz kalmasıdır. Teşvik edici ortamın varlığı örgütün etkinliklerinin ve araçlarının harekete geçirilmesi anlamına gelir. Irak sahnesi, İran'ın olumsuz müdahalesinin canlı kanıtıdır. Ayrıca ABD güçlerinin Afganistan'dan ayrılmasından sonra militan grupların güçlü şekilde yeniden dirildiğini görüyoruz. Önceliklerin sıralamasında her ne kadar bazı farklılıklar görünse de vasıtalar, yaklaşımlar ve araçlar açısından El Kaide ile DEAŞ arasında temel bir fark bulamazsınız.
İdeolojik bağlılıkları diğer bağlılıklardan daha derin Afrika'daki DEAŞ kadrolarının aktif olması şaşırtıcı değildir. Dolayısıyla yeniden toparlanmaları fazla zaman almaz. Radikal hareketlerin yeniden oluşumu ve hücrelerin çoğalması, kaygan bir zeminde ve istikrarsız bir alanda gerçekleşir. Özellikle İran gibi bir ülkenin finans kaynağı olması bunu kolaylaştırır. İran baskı altında yaşıyor ve uluslararası hukuka aykırı hareket ediyor. Zira kendini tecritten çıkarmanın ve üzerindeki baskıyı hafifletmenin en iyi çözümünü, dünyayı ve komşu ülkeleri işgal etmekte buluyor. Bunun için de zorbalık ve saldırganlığı yaymak adına bu terör örgütlerine yeniden hayat veriyor.
Ayrıca ılımlı İslam, tarihi boyunca entelektüel ve kültürel zorluklarla karşı karşıya kaldı, fakat fikirlerini kökleştirebildi. Bununla birlikte güvenlik meselesi, önemine rağmen çözümün bir parçası olmaya devam ediyor. Arap ülkelerinin yüzleşme çabaları hala da zayıftır. Burada gerekli olan, orta yolu güçlendirerek ve hoşgörüyü yayarak aşırılığın köklerini kazımaktır. DEAŞ, örgütün çöküşünden sonra kaybolmayan ideolojik rezervi nedeniyle hala nefes alıyor. Geçici tedavi, kök tedavisinden farklıdır. Bir fikre karşı ancak bir başka fikirle mücadele edilebilir. Böylelikle büyümeyi, üremeyi ve çoğalmayı teşvik eden her şey ortadan kaldırılır.
Artık entelektüel, politik ve güvenlik alanlarını içeren bir vizyonun varlığı zorunlu hale geldi. Bu, dini söylemi gözden geçirerek ve kültürel ve eğitsel planlar geliştirip gençleri bu illetten koruyarak kapsamlı bir strateji ortaya koymak anlamına gelmektedir. Batı, bu vizyon doğrultusunda bölgedeki politikalarını istikrara hizmet edecek şekilde yeniden formüle etmeli, terörü destekleyen haydut devletleri suçlamalı ve istikrarsızlığı sürdürmek için bahane olmaması için askıda kalan kronik problemleri çözmelidir.