Abdulaziz Tantik
TT

İnsanın kemale yürüyüşü -1-

Bir kemal yolculuğu, kişinin yolu tanıması gerektiği kadar kendisinin de kendi özelliklerini doğru bir şekilde tanıyarak/tanımlayarak yolculuğu sürdürmesine bağlıdır. Kişi, kendi potansiyelini ortaya koymalı. Ancak bunu yapabilmek için kendisi üzerine bir düşünüm gerçekleştirmeyi başarması elzemdir. Kuran, kişinin temel özelliklerini, psikolojik vasatını ve potansiyel gücünü işaret eden betimlemeler yapmaktadır. Özellikle, kötülük ve iyiliğin bil kuvve olarak var olduğunu belirtmesi, hangi şartlarda kötülüğün açığa çıktığını ve hangi şartlarda iyiliğin neşet edeceğini de bildirmektedir. Burada iki temel nokta önümüzde durmaktadır: eksikliğini bilme; zaaflar taşıdığını bilme ve bu zaaflar üzerinden kötülüğe bulaşma riski ve burada kendini büyük görme hastalığı ile birlikte şeytanın devreye gireceği ve çözülmenin, yabancılaşmanın başlayacağı ve kötülüğün bu zeminlerde fışkıracağını bilmesi elzemdir. Durum lehine çevirmesi için kişi, eksikliğini idrak ederek tamamlanmaya yönelik bir tevazuu ile kendisine verilen her şeye hamd ederek varlığını yeniden kurduğunda iyiliği sürekliliğe kavuşturabileceğini de unutmamalıdır. Bu insanın kemal noktasına başlangıç adımı olarak eksiğini kabul eden bir tevazu ve yaşamı bahşeden Rabbine karşı süreklileşmiş bir şükür bilinci ile harekete geçmektir.
İnsan özü itibarı ile iyi olduğu için iyiliğe meyyal boyutunu harekete geçirmesi daha kolaydır. Yani insanın kötü olması zor, iyi olması ise kolay olandır. Bu kolay olanın daha da kolaylaştırılmasının imkânları vardır. İlahi bilgi ve peygamberi örneklik bize bu kolaylığı aşikâr kılar.
İnsan özü itibarı ile iyi; dünya hayatı itibarı ile imtihan için yaratılmıştır. Özü; yaratılış benliği iyidir ve bütün yolculuklar; kemale doğru yolculuk da bu iyi öze yöneliktir. Bunun şuuru ile hareket eden kişi, sürekli müteyakkız bir hal ile kötülükten sakınma ve iyiliğe devamlılık ile asli hüviyet sahibi olur.
İnsan, kendi özünün doğasını yaşamın ekseni kılarak varlıkta barışı ikame etmede esaslı bir dayanak elde eder. İnsanlık tarihi, özünün farklı boyutlarda tezahür ettiği bir zaman kesitini işaret eder. Bir tek insanın, tarihin yazgısını değiştirdiği gibi içinde yaşadığı toplumun ve dahi insanların gelecekteki kaderlerini değiştirmeye güç bulduğunun örnekleri çokçadır. Gönderilmiş Peygamberler kadar, tarihte mitleşmiş kahramanlar ve felsefi düşünüşleri oluşturdukları düşünceleri ile tarihin akışını değiştiren filozofların isimleri de herkesin hafızasında bulunmaktadır.
İnsan doğasını tanıklık, deney ve gözlem üzerinden betimlemek her zaman doğruya ulaştırmaz. İnsanın gözlemlenerek bazı özellikleri kısmi olarak öğrenilebilinir. Ama yeterli düzeyde insanın bütün özellikleri ortaya konamaz. İnsanın metafizik boyutunu göz ardı eden bir yaklaşım zaten insana eksik yaklaştığı için sorun oluşturur. Bu bize şunu hatırlatmaktadır: insan bütün boyutluluğu içinde anlaşıldığı zaman doğasına yönelik bir bilgiye ulaşma imkânına sahip olabiliriz. İslam, insanın farklı boyutlarını derinlikli olarak ve metafizik/kelami ilkeler üzerinden tanımlayarak insanı insana hem hatırlatıyor hem de anlatıyor. Yani insan, bir boyutu ile bu dünyaya aittir, diğer boyutu ile bu dünyaya aşkın ve cennet ile müşerref olmuş metafizik bir varlıktır. Herhangi bir varlık ancak kendi varlık hiyerarşisi içinde kalmakla kendisi olabilir. İnsan ise hem varlık katmanlarını aşma hem de dünyadaki kendi varlığını aşmaya haiz olarak kendisi olabilen yegâne varlık türüdür. Bu yüzden insan sadece insandır. Herhangi bir varlıkla özdeşleştirilemez olandır.
İnsanın kemale doğru yolculuğunda hem kendi bütünlüğünü kavraması ve hem de yaşamın bütünlüğünü kavraması elzemdir. Kendi bütünlüğünü oluşturan farklı istidatları ve bu istidatların onun bütünlüğünü oluşturmadaki potansiyeli iyi öğrenmesi ve bu öğrenimin tecrübeye dönüşen idrake göre davranması bir olumluluktur. İnsanın, nefs/psikolojik vasatı, insanın sosyolojik/toplumsal vasatı, insanın zihinsel ve düşünsel yaratım vasatı ve insanın hafızası üzerinden geçmişi dikkate alarak ondan dersler çıkarması kadar geleceğe dair tahayyül gücü ile planlama yapabilme vasatı, duygusal olduğu kadar, rasyonel olabilen, coşkulu olduğu kadar sükunet sahibi olabilen vasatı, öfkesi, kızgınlığı, neşesi ile, hüznü ile acısı ve kaygısı ile bir bütün olan vasatı dikkate aldığımızda bütünlüğü kavrarız. İnsan bu bütünlüğünü yaşamın farklı veçhelerine tezahür ettirir. Yani insan, kendi bütünlüğünün bir parçası ile yaşamın bir parçasını inşa eder. Kendi dışında olup bitenin dahi kendisi gibi olan bir insanın yapıp ettiklerinden bağımsız olmadığını bilir. İşte bu yüzden insan kendi bütünlüğünü kavrama yönünde attığı her adımda bir kemale yolculuğun merhalesini yaşamaya başlayacaktır. Yaşamı düşünürken ve dahi yaşarken insanın bütünlüğünün yaşamın bütünlüğüne dair etkisini dikkate aldığında kişi, meseleyi doğru algılayarak onu düzeltme ve kendi kemalini gerçekleştirmede önemli bir merhaleyi aşmış olacaktır.
Yaşam, kendi doğasını potansiyeller üzerine kurmuş görünüyor. Tıpkı bir oyun hamuru gibi esnemeye ve yeniden biçimlendirilmeye açıktır. Ancak, aynı zamanda yaşamın bir Sahibi/Tanrısı olduğu ve bu Sahibin yeri geldiğinde yaşama müdahil olarak bir değişim gerçekleştirdiğini de dikkate almalıyız. Yaşamda hem insanın farklı tipleri hayata müdahil olmakta ve hem de Yaratıcı dilediği zaman müdahil olarak oyunu yeniden kurmaktadır. Yaşamı bir oyun olarak düşünmek ve bu oyunda kimlerin oyuncu olduğu ve sahada eli bükülmez olanın kim olduğu sorusu cevabını bulmadan kemale doğru bir yürüyüş gerçekleştirilemez.
İnsan bu temel gerçeklik karşısında kendi gizini keşfetmesi ve ilahi yardımı celbedecek bir pozisyonu süreklileştirerek, ama bir imtihan olduğu hissiyatını unutmadan yolculuğunu sürdürmelidir. İnsan, sürekli kendisini aşarak kendi gizinin labirentlerini keşfedebilir. Göreliliğin dünyasında itminanı bulacak bir psikolojik vasatı inşa etmek kolay olmasa gerek! Bu itminan tam bir bağlılık/teslimiyet/müslüman olma ve tam bir güven/iman etme üzerinden sağlanır. Bu da ancak, kişinin kendi Yaratıcısının amacını ve kudretini tam olarak öğrenebilmesi ile ilişkilidir. İşte yaratıcıyı öğrenmenin epistemik unsurları burada devreye girer. Kişi, herhangi bir rehberlik olmadan kendisi Yaratıcısının özelliklerini ve kudretini öğrenebilir mi? Bu soru önemli. Ama Yaratıcı kendi rehberliğini seçtiği Elçiler aracılığı ile kendisini anlatmaktadır. Kişinin kendisine dönük ve yaşama dönük tecrübesi üzerinden yaratıcı ile bir bağ kurması tabi ki mümkün ama yetersiz olacaktır. Ancak Yaratıcı kendisini anlatan metinleri insanların algılayabileceği bir dil ile göndermiştir. İşte bu işaretler ve kişinin tecrübesi üzerinden daha derinlikli bir yaklaşım geliştirmek önemli ve kemale yürüyüşü kolaylaştıran bir unsur olduğu bedihidir. İnsanın, hem bütünden hareketle düşünebilmesi, hem de bütüne doğru parçalardan hareketle düşünebilmesi çok önemli bir hasletidir. Tarih boyunca bu iki temel unsur daha çok ayrı değerlendirilmiştir. Ama bir kemal yolculuğu için tüme varım ile tümden gelim ilkelerini birlikte aynı potada yorumlamak meselenin ince detaylarına vakıf olabilmenin anahtarını sunacaktır.
Yaratıcı bir varoluş üzerinden kendini gerçekleştiren insan, hayat dediğimiz olgunun başkahramanıdır. Ve bu hayatın niceliği ile niteliğine direk etki eden en önemli kişisidir. Hayatın akışının yönelimini belirlediği gibi insanlığın akışının belirleniminde pay sahibidir. Zaten emanet tevdi edildiğinden dolayı sorumluluğu da üstlenmeyi iradi olarak kabullenmektedir. Emanet sahibi olmak ehliyeti de beraberinde taşımaktadır. Ehliyet ise sorumluluğuna müdrik olmayı imtiyaz haline dönüştürür. Bu noktada her değer bir diğer değeri tamamlayan ve derinleştiren ve kendisine de pay çıkartan bir özelliğe sahiptir. İnsan ise sürekli kendisini yenileyen, geliştiren ve derinleştiren özelliği sayesinde kötüden uzaklaşırken iyiliği ise karakteri haline getirme arzusunu izhar eder.
İnsan iyidir. Kötülüğü arızi durumudur. Bu yüzden arınmak asli olandır. Bu imtihanın cilvesidir. İnsanın kemal yolculuğu iyiliği üzerine bina edilir. Her adımda iyiyi çoğaltan bir tutumu öncelemeli insan. Yaşamı anda dondurmak yerine anı sonsuzluğa taşıyarak donukluğu dinamiklikle değiştirmelidir. Yaşamın dinamikliği insanın dinamikliği ile örtüştüğünde birçok sorunun çözümü gibi yeni sorunların oluşmaya başlaması bilinci de kemale yolculukta elzeme tekabül eder.
İnsan, kendi bütünlüğünü kavramaya başladığında kendi parçalarının anlamını da idrak etmeye başlar. Her parçasını öğrendiğinde kendi bütünlüğüne doğru bir adım atmış olur. Bu ilânihaye devam edecek olan bir yürüyüştür. Bu yüzden kişi, mutlaklaştırmaya karşı çıkarak sürekli bir devinim üzere oluşunu bir idrak olarak tasarımlamalıdır. Geçiciliğin sarhoşluğundan ayıkmalı, mutlağın belirlenimine karşı müteyakkız olmalı… İnsan, sürekli daha doğru, daha adil, daha iyi, daha merhametli ve daha sevecen olmaya çalışarak kendi tamlığını keşfetmeye devam etmeli ki kemale yürüyüşünün sancılı ve ayak çelen ayartmalarına karşı dikkatli ve uyanık kalabilsin…
İşte böyle bir insan ancak kendi tamlığının ve bütünlüğünün farkına vardığında yukarıda ifade ettiğimiz temel gerçekliği yaşamaya devam edebilir. O zaman tamlığı düşünmeye başlayabiliriz…