Zuheyr el-Harisi
TT

BAE'yi hedef almak: Çamur atmak onu yürüyüşünden saptırmayacak!

Kardeş ülke Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) hedef alınması yeni bir durum değil. Bu, büyüklerin karşı karşıya olduğu ve yürümesi gereken bir yoldur. Suudi Arabistan bunu daha önce yaşadı ve hala yaşamaya devam ediyor. Bu, bölgedeki aktörlerin, seçkinlerin ve girişimcilerin ödediği başarı vergisidir. Zira başarının düşmanları çoktur. Geçtiğimiz aylarda tanık olduğumuz şey BAE'nin itibarını zedelemeyi amaçlayan organize bir siyasi kampanyadır.
Pek çok kişi BAE'yi barış ve medeniyet devleti olarak görüyor. Ayrıca bölgede taklit edilemeyecek ve aşılamayacak bir model olarak düşünüyor. BAE, ilk kez bu derece çirkin bir kampanya ile karşılaşmıyor. İsrail ile barış anlaşmasının imzalanmasının ardından da benzer bir kampanya başlatılmıştı. BAE bütün bunlara rağmen sürdürülebilir kalkınmanın, fırsatların, yeniliklerin, hoşgörünün ve bir arada yaşamanın hâkim olduğu bir devlet olmaya devam edecek. BAE, edindiği uluslararası statüden ve halkın refahı için yaptıklarından dolayı gurur duyma hakkına sahiptir.
BAE'nin imajını lekelemeye ve onu boykota teşvik etmeye yönelik ısrarlı kampanyalar tamamen başarısız oldu. Çünkü BAE misafirperverdir ve diğer kültürlere açık bir ülkedir. Bu, onu 200’den fazla milletten olan yenilikçiler ve girişimciler için bir amaç haline getirdi. Ekim 2018'deki Yatırım Girişimi Konferansı'ndan Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın şu sözlerini hatırlıyorum: “Ortadoğu'ya bakarsak, iyi durumda olan ülkelerin petrole bağımlı olduklarını görürüz. Fakat 90’lı yıllarda bize daha fazlasını yapabileceğimiz konusunda örnek olan bir adam geldi: Şeyh Muhammed bin Raşid.”
Bu sözler, Vizyon 2030 ile ülkesinde kültürel, sosyal ve ekonomik bir devrim gerçekleştiren Muhammed bin Selman'a aittir. Suudi Arabistan'da bugün tanık olunan projeler, dönüşümler ve muazzam başarılarla birlikte alçakgönüllülükle şöyle dediklerini göreceksiniz: Şimdiye kadar gördükleriniz sadece başlangıç!
Bunlar ülkelerini hak ettikleri konuma yönlendiren devlet adamları ve liderlerdir. Dolayısıyla Abu Dabi, Riyad, Dubai, Neom ve el-Ula’nın dünyanın dikkatini çekmesi şaşırtıcı değildir. Suudi Arabistan-BAE ilişkilerinin sağlam, köklü, kardeşçe ve derin olduğunu söylememize gerek yok. Tarih bize, bu iki ülke liderleri ile halkları arasındaki olağanüstü ve mümtaz ilişkiyi gösteriyor. Bu ilişkinin temelleri merhum liderler Kral Faysal ve Şeyh Zayed bin Sultan tarafından atıldı ve bugün Kral Selman ve Şeyh Halifa Al Nahyan dönemine kadar istikrarlı bir şekilde büyümeye devam etti. Suudi Arabistan ile BAE arasındaki ittifak, Körfez ve Arap eylemlerinin temel dayanağı oldu. Öte taraftan Arap çıkarını ve ulusal güvenliği korumayı amaçlayan bir kaldıraç haline geldi.
Burada akla şu soru geliyor: Bu kışkırtmanın amacı ve bu saldırının sebebi nedir?
Basitçe bunun propaganda amaçlı siyasi bir gündem olduğunu söyleyebiliriz. Buna bölgedeki tarafların, grupların ve devletlerin çıkarları da eşlik etti. BAE’nin herhangi bir başarısını çarpıtmada ısrar eden söz konusu güçler, BAE’nin takip ettiği politikaya katılmamaktadırlar. Geleneksel ve elektronik medyanın katkıda bulunduğu ve tanınmış taraflarca finanse edilen ucuz kampanyalar, ilgili güçlerin gündemlerini uygulamak için başvurdukları yöntemler ve araçlardır. Bu kampanyalar, başarısızlığa mahkumdur. Zira egemen pozisyonlarda bulunan birinin bunlara başvurması siyasi iflas durumunda olduğunu gösteriyor. BAE’ye, onun rolünü zayıflatmak adına yapılan saldırılar ve kampanyalar ne kadar şiddetli olursa olsun onu yolundan çevirmeyecektir.
Bazı Körfez ülkeleri, onlarca yıldır her düzeyde sağladıkları desteğe rağmen bir ihanet ve hakaret seline maruz kalıyor. Müslüman Kardeşler’in Körfez ülkelerine karşı komplosu iyi biliniyor. Onlar ulus devleti tanımıyor ve halklara, bir hilafet devletinin halkı (raiyet) olarak bakıyorlar. Ancak BAE, onların komplolarını boşa çıkardığı gibi planlarını da gün yüzüne serdi.
Bir ülkenin belirli bir konudaki pozisyonunu değiştirmesi bir hata ve ihlal olarak görülmez. Aksine bu, ilgili ülkenin meşru egemen haklarından biridir ve siyasi meseleleri ele almadaki kudretini gösterir. Öte taraftan değişen şartlar, yenilenen veriler ve tüm uluslararası sistem göz önünde bulundurulduğunda bir konuda her zaman pozisyonunu koruyan bir devlet bulamayabilirsiniz. Siyasi tutumların değiştirilmesi, kabul edilebilir bir husustur. Siyaset dünyasında fikirlerin değişmesi, tabii bir durumdur. Bunlar kutsal kararlar değillerdir. Değişim ve esnekliği kabildirler.
Şeyh Zayed bin Sultan’ın önderliğinde kurulan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tecrübesinin başarısının üzerinden elli yıl geçti. Bu süreçte, sıkı çalışma ve özveriyle birlikte başarının ve kalkınmanın kilometre taşları döşendi. BAE, bütün bunlarla birlikte dünyanın beğenisinin odağı oldu ve istikrar, kararlılık, arzu ve iyimserlikle geleceğe doğru ilerlemeye devam etmektedir.