Memun Fendi
TT

Kamusal alanda neden güven eksikliğinden mustaribiz?

İtalya'nın güneyindeki Sicilya adasının önce Fenikeliler, ardından Romalılar, Araplar, Fransızlar ve İspanyolların çoklu istilasına maruz kalmasının bir sonucu olarak, Sicilya halkı onları egemenlikleri altına yabancılara karşı kendilerini ve toprakları ile çıkarlarını korumak zorundaydılar. Yerel milisler oluşturmalarını sağlayan da bu oldu ve korumanın temel olarak kan ve akraba bağına dayandığı mafya düşüncesi işte böyle doğdu.
Bu akrabalık ilişkileri, kamu menfaatine itibar etmeyen ve toplumun temeli olarak özel menfaatin altını çizen net özelliklere sahipti. Güven, yalnızca akrabalarla bağlantılıydı, bunun dışındaki herkes büyük bir şüphe kaynağıydı. Modernite öncesi toplumda güven, doğrudandı (yüz yüze), yani bir kişinin gözlerine bakar ve güvenilir olup olmadığını bilirdiniz.
Bu tür toplumlarda, piramidin tepesinden aşağısına kadar baskı katmanlarının ve Hz. Yunus’un balina karnındaki gibi koyu karanlıkların birikmesi nedeniyle yerel çevre veya yönetime güven eksiktir. 19. yüzyılda Sicilya’nın modern güven veya rasyonel araçları temel alan güvenden boşaltılmış bağlamı, bir aile ahlakını veya kan ilişkileri çemberi dışında ahlak fikrini ortadan kaldıran bir durum yarattı.   
1952'de siyasi antropolog Edward Banfield, geri kalmış bir toplumun ahlaki temelleri adını verdiği şeyi incelemek için güney İtalya'daki bir köye gitmişti. Buradaki incelemelerinde, özel menfaatlerin kamusal menfaatlere üstün geldiği sonucuna varmıştı. Bu, güney İtalya'da gelişerek bize mafya adlı olguyu üreten bir sosyal bilince dönüşen ahlaksız ailenin ortaya çıkışından sorumlu olan tek faktör değildi.
Peki, mafyanın Arap toplumlarındaki güvensizlik ve kamusal alanın yokluğuna ilişkin anlayışımızla ne ilgisi var?
Her şeyden önce, mafya veya sosyal "zorbalık" kavramını Necip Mahfuz’un mahallesi, Yahya el Tahir Abdullah’ın köyü veya Muhammed Şükri’nin şehri düzeyinde küçük yerel uygulamalarla başlayan geniş bir yelpaze olarak görüyorum. Tüm bunlar arasındaki yerel seviyedeki farklılıklar, yönetim ve toplumdaki çeşitlilik ile ihtilafların idare tarzı olarak sosyal sözleşme veya memnuniyet durumuna alternatif olarak baskı ile temsil edilen ulusal zorbalık durumunu ortaya çıkardı.
Uzak bir bağlamdan gelen bu perspektif, bölgemizde toplum ile devlet arasındaki güven krizine farklı bir şekilde ışık tutmamızı sağlayabilir ve tarihimizi farklı bir şekilde yeniden okumak için bizi yeni bir alana götürebilir.
Örneğin, bu bakış açısını bir güven eksikliği ve kamusal alanın ölümü ya da daralması durumundan muzdarip olan Mısır örneğine uygularsak, tarihi farklı görebiliriz. Mesela Muhammed Ali'yi egemen ulusal anlatıya göre modern Mısır'ın kurucusu olarak görmek yerine, Ptolemaioslardan Memluklere, Osmanlılara ve aralarındaki Fatımiler, Eyyubiler, İhşidiler ve Fransız ardından İngiliz sömürgeciliğine kadar dış işgalin katmanlarından oluşan tarihin fasıllarından biri olarak görebiliriz. Tüm bu katmanlar yerel toplumun büzülmesine ve içine kapanmasına neden oldu. Yabancılara direnmek için kimi zaman çıkarlarını korumak kimi zaman da uzak bölgelerdeki genişlemesini korumaya çalışan yabancıya haraçlar dayatmak için farklı derecelerde yerel mafyalar üremesine yol açtı. Yabancılara dayatılan haraçlar derken, feodal sınıf olarak bilinen ve şehirlerde veya uzakta yaşayan, toprağının başında olmayan toprak sahiplerine topraklarını koruyan Arap grupların dayattığı haracı kastediyoruz.
O zamanlar, yabancı devlet baskıcıydı ve toplum, profesörümüz James C. Scott'ın "zayıfların direniş silahları" (weapons of the weak) olarak adlandırdığı biçimlerde devletin uygulamalarına katılmaya direniyordu. Örneğin Saîd (Yukarı Mısır) bölgesinde erkek çocukları sünnet olduklarında aynı zamanda işaret parmakları da kesilirdi. Silahın tetiğine basan bu parmağın yokluğu bu bölge halkının askerlikten muaf tutulma veya paşanın ordusuna katılmaktan kaçınmasının yoluydu.
Bu tarihsel birikimler, devlet ve yerel topluluklar arasında bir güvensizlik durumu yarattı. Bunun açıklaması aslında uzun. Ancak resmin netleşmesi için, benzer koşullardan geçmiş ama yine de toplum ile devlet arasında güven oluşturmayı başaran diğer toplumların yöntemlerine de göz atmak gerekiyor. Bu toplumların başarı sırrı, yerel toplum (mahalle, köy, kabile ve küçük şehir) ile devlet arasında bir güven köprüsü kuran aracı kurumlara yatırım yapmalarıdır.
Sosyolog Anthony Giddens, modern toplumda güven meselesini ele alırken, para ve diğer uzaklaştıran faktörler yoluyla modern toplumun kişiler arasında bir boşluk (yüz yüze görüşmeye dayalı güven olgusunun ortadan kaldırılması) yarattığına inanmaktadır. Modern toplumun uzaklığın toplumda güven eksikliği anlamına gelmediğini vurgulamak ve bu güveni sağlamak adına katı standartlar oluşturmak için, bankalar ve diğer kurumlar aracılığıyla uzaktan güven ortamı oluşturmaya çalıştığını düşünmektedir. Örneğin, araçlara bindiğimizde hiç düşünmeden hareket edeceğinden ve frenlerinin çalışacağından hiç şüphe etmiyoruz, çünkü çalışanlarını ve sahiplerini tanımamamıza rağmen üreticiye güveniyoruz. Bu güven, markanın yani şirketin adının, deneyim ve günlük uygulamaların ürünüdür.
Modern, geleneksel yoksa ikisi arasında mı şeklinde sınıflandırılması zor toplumlarımızdaki temel sorun, güven üretecek aracı kurumların yokluğudur.
Güvensizliğin bir sonucu olarak, yerel güven ve uzaktakinden şüphe veya ahlaksız aile ahlakının egemen olması nedeniyle kamusal alan daralır. Mesela içindeki süngerden top yapmak için çocukları toplu taşıma aracının koltuğunu yırtmaya veya sokaktaki aydınlatma direklerinin lambalarını çalmaya iten, ahlaksız aile ahlakıdır. Evler temiz tutulurken kamusal alanlar veya caddeler çöple (geniş anlamıyla yani gerçek çöp ve sözlü ile davranışsal çöp) kirletilebilir, çünkü özel menfaat kamusal menfaatten daha önemlidir.
Toplumlarımızda güven inşa edecek aracı kurumların yokluğu, yerel anlaşmazlıkları veya ulusal düzeyde baskıyı yönetmek için bir araç olarak yerel zorbalığın ortaya çıkmasına yol açan faktördür.
Bu nedenle, güven inşa etmek için aracı kurumlar inşa etmeye yatırım yapmak, birçok kronik krizimizin çözümünün başlangıcıdır. Bu sayede mafya yelpazesi çökertilebilir, anlaşmazlık ve ihtilafları yönetmede baskı dünyasından ikna dünyasına geçiş yapılabilir.