Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Cevad Zarif ve Narcı Hasan

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in Kasım Süleymani’yi ve rejimi eleştirirken kaydedilen ses kaydının basına sızmasından sonra yeni bir şeyler olduğunu söylemek zor.
Ancak sızıntı konusunda akla gelen birçok soru var; bu sızıntının bize faydası ne? Kime faydası var? Sızıntıyı İsrail mi yaptı yoksa İran’ın iç meselesi mi?
Bu sızıntı önümüzde büyük bir iç çatışma olduğunun habercisi.
Bu İran’ın herkesi kandırmaya çalıştığı bir hayvanlar alemi hikayesi değil, avcıların hayatta kalma mücadelesi; çünkü İran bir devlet değil, mollaların gölgesindeki bir orman!
Zarif’in Süleymani’ye olan bu kızgınlığı bir ilk değil; Zarif’in basına sızan kaydında dediği gibi 4 yıl önce Beşşar Esed’i Tahran rejiminin lideri Hamaney ile görüşmesi için Tahran’a ‘getirdiklerinde’ de istifa etmekle tehdit etmişti.
İlk olan ise, Zarif’in, Süleymani’nin öldürülmesinden sonra onun rolüne yönelik eleştirmesi.
Zarif Süleymani’nin Dışişleri Bakanı’nın yaptıklarını görmezden geldiğini ve bu terörist kumandan Süleymani’nin 2015 yılında nükleer anlaşmayı sabote etmek için Moskova’ya gittiğini söylüyor ve Moskova’nın bu anlaşmadan korktuğunu belirtiyor.
Bu noktada, İran’ın sadece kendi içindekilerden değil Ruslardan da şüphe duyduğunu anladık. Aynı zamanda terörist Süleymani’nin öldürülmesiyle İran rejiminin itibarının düştüğünü ve Hamaney’in, yerini dolduramadığını da açık şekilde gördük.
Üst düzey bir Arap yetkili, analiz bağlamında bana şöyle söyledi: “Bu dış güçlerin içerden sızdırması olabilir. İçeri girmeden sızdırmak istemiş olabilirler. Ancak tüm bunlar ne anlama geliyor? Bütün bunlar Süleymani’nin, tabiri caizse krallık ve kisralık taslayan liderleri tarafından İran devletinin aleyhinde destek aldığını ve gizlendiğini ifade eder.”
Arap yetkili ekledi ve Süleymani’nin üst düzey bir generale denk olduğunu, yokluğunda Devrim Muhafızları’nın ışıltısını kaybettiğini ve Hamaney’in kendi emriyle hareket eden Kisra’yı elden kaçırdığını belirtti. Görünen o ki Zarif’in konuşmaya cüret ettiği mesele budur.
Bütün bunlar İran içinde bir çatışmaya işaret ediyor. Bu çatışma İsrail istihbaratının İran’ın çok hassas noktalarına –özellikle nükleer dosyasına- erişmesinden kaynaklanan iç karışıklıkta kendini belli ediyor.
Ses kaydını sızdıranın İsrail olduğu varsayımına gelince; eğer doğrulanırsa, bu İran’ın iç kargaşasının kaçınılmaz olduğunu teyit eder. Aynı zamanda İran’a nüfuz etmesiyle İsrail’in en üst mertebeye ulaştığını ve İran’ın Gazze’ye sızmasından daha fazla İsrail’in İran’a sızdığını gösterir.
Şu açık ki; İsrail, İran’ı Gazze’den füze gönderdiği zamandan daha iyi tanıyor. Yine Hasan Nasrallah’ın – pardon, Narcı Hasan’ın- örgütünün Suudi Arabistan’a gönderilen narların içlerini uyuşturucuyla doldurduğunu herkesin bildiği gibi, İsrail İran’ın içini çok net biliyor.
Buna göre, sızıntı genel olarak Viyana müzakerelerinde Zarif ile rejiminin dostluğuna darbe indirmiştir ve İran’ın dürüst ve ciddi olmadığını gören ama buna rağmen İran’la anlaşmaya varmak isteyen Batı’nın nükleer anlaşmaya devam ettiğinin kanıtıdır.
İşte bu, herkes için felaket sonuçları olan bu anlaşmaya güvenmenin zorluğunu arttırıyor. İran’ın sadece yalan söylemekle kalmayıp aynı zamanda içten içe kırılgan bir devlet olması da bunda etkili; nitekim Zarif rejimine güvenmiyor, rejimin lideri de Zarif’e güvenmiyor, hatta ikisi birden Rus müttefiklerine güvenmiyorlar.
Bütün bunlar, kriz içerisinde ve yalnız bir rejimle karşı karşıya olduğumuzu ve nükleer anlaşmayla veya anlaşmasız herkesi şaşırtacak şekilde bu rejimin sarsılacağını söylüyor.