Muhammed Ali Sekkaf
Yemenli yazar
TT

Suudi Veliaht Prensin uluslararası ilişkiler vizyonu

Prens Muhammed bin Selman’ın mimarı olduğu Suudi Arabistan Krallığı 2030 Vizyonu, ekonomi, para, dini ılımlılık, çevrenin korunması, uluslararası ilişkiler, uluslararası sözleşmelere ve uluslararası ilkelere saygı gibi unsurlarla bağlı ve entegre bir vizyondur. Bu, geçen haftalarda bir dizi Suudi ve Arap kanalı tarafından yayınlanan röportajda açıkla görüldü.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman bu röportajında, devletlerin Birleşmiş Milletler Şartında belirtilen amaç ve ilkelere bağlılığının önemini vurguladı. Özellikle devletlerin egemenliğine saygı ve içişlerine karışmama ile ilgili hususlara dikkat çekerek, bunların devletler arası ilişkilerin temel unsuru olduğunu vurguladı. Bu, Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov başta olmak üzere uluslararası düzeyde memnuniyetle karşılandı. Peskov, Riyad'ın Birleşmiş Milletler'in küresel ilişkilerdeki merkezi rolüne bağlılığından söz ederek, uluslararası ilişkilerini eşitlik ve saygı ilkeleri üzerine kurduğunu ve diğer devletlerin içişlerine karışmama konusundaki kararlılığını vurguladı.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın Birleşmiş Milletler hakkındaki sözleri, Suudi Arabistan'ın bu uluslararası örgütle olan ilişkisinin bir parçasıdır. Krallık, Birleşmiş Milletler'in kuruluşunda asıl üyeler arasında yer aldı ve 24 Ekim 1945'te katılan ilk ülkelerden biri oldu. Birleşmiş Milletler'i kurma fikrinin sahibi ABD Başkanı Franklin Roosevelt, Şubat 1945'te Kral Abdülaziz es-Suud ile görüşmesinde bunu konuştu. O zaman Başkan Roosevelt, Stalin ve Churchill ile İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'nın geleceğini tartışmak üzere katıldığı Yalta Konferansı’ndan dönüyordu. Türkiye ve İran da BM’ye erken katılan ilk ülkelerdendiler ve bu ülkeler, devletlerin içişlerine karışmamayı öngören metni kabul ettiler. Büyük kurucu ülkelerin bu temel ilkesi, her zaman uymadıkları bir slogan oldu. 
Konumuza dönecek olursak, devletlerin içişlerine karışmama ilkesine bağlı kalmayan devletlerin sadece büyük güçler olmadığı söylenebilir. Nitekim Türkiye ve İran'ın bölgedeki dış politikasının temel niteliği budur. Bu iki ülke, hem Türkiye-Mısır hem de Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileri düzeyinde önceki politikalarını yeniden gözden geçiriyor gibi görünüyorlar. Bu tutum değişimi, her iki bölge devletindeki iç koşullardan mı kaynaklanıyor? Yoksa uluslararası faktörlerin bir sonucu mu? Türkiye-Mısır ilişkileri, Mısır'daki İhvan’ın 2013'te ordunun desteklediği bir devrimle devrilmesi nedeniyle koptu. Mısır, bu örgütü “terör örgütü” olarak sınıflandırdı. Ankara Kahire büyükelçisini çağırdı ve Mısır da aynı şekilde karşılık verdi. Böylece o tarihten bu yana iki ülke arasında diplomatik ilişkiler koptu.
Kahire'de geçtiğimiz çarşamba ve perşembe günleri diplomatik görüşmeler yapıldı ve Libya, Suriye ve Irak'taki durum dahil olmak üzere bir dizi bölgesel konuya değinildi. Ayrıca iki ülke arasındaki ilişkiler ve Doğu Akdeniz bölgesinde barış ve güvenliğin sağlanması meseleleri ele alındı. Ankara, 2013'ten beri ilişkilerin de gergin olduğu Suudi Arabistan ve BAE'ye karşı dostane açıklamalar yaptı. Bu, Türkiye'nin Mısır ile ilişkilerinin de bozulduğu yıldı. Türkiye'nin dış politikasını değiştirmeye yönelik hamlelerinin, iç faktörlerle ilgili olduğuna şüphe yok. Buna sebep olan bazı dış faktörlerden de bahsedebiliriz. Biden'in başkan seçilmesi bunun en önemlilerinden biridir. Nitekim Türk cumhurbaşkanına karşı sert tutum takınması, dış politikalarını değiştirmesi için bir baskı unsuru teşkil etmektedir.
İran-Suudi ilişkisinde, Türkiye-Suudi ilişkisinden farklı bir tabloyla karşı karşıyayız. Çünkü farklılığın nedenlerinden biri de İran'ın varlığı ve onun Yemen ve Irak'taki araçlarıyla Suudi sınırıyla temas hatları üzerindeki nüfuzudur. Ayrıca Körfez ülkelerine rejimini ihraç etmeye çalışmasının yanı sıra tüm bölgeyi kontrol etme hırsıyla hareket etmektedir. Bununla birlikte bölgede endişeye ve korkuya sebep olan diğer bir husus daha vardır: İran'ın nükleer bombaya sahip olma ihtimali. Bu nedenle Körfez ülkeleri, Viyana Konferansı'na katılmaları için çağrıda bulunuyorlar.
Veliaht Prens, Krallığın İran'la ilişkisine dair “İran bir komşudur ve biz Tahran ile seçkin bir iyi ilişkiler kurmayı arzuluyoruz” ifadelerini kullandı. Suudi Arabistan Krallığı OPEC’in kurucu üyelerindendir ve İslam İşbirliği Teşkilatı’na da üyedir. Prens Muhammed bin Selman, Tahran'ın nükleer programın, milis güçlerine destek vermesinin ve balistik füze programının sorunun esas kaynağı olduğunu söyledi. Mısır-İran ilişkileri de Türkiye ile ilişkisinden farklıdır. Bunun sebebi içişleri ve diğer bazı bölgesel dosyalarda genişleyen müdahalelerdir. Libya krizi bunların başında gelmektedir. Suudi-İran ilişkisinin zorluklarının boyutları değişiklik gösteriyor ve bölgedeki önemli oyuncular oldukları için sakin ve kademeli çözümler gerektiriyor. Her iki ülkenin de bölgesel bir ağırlığı var. Bundan ötürü iki ülke arasında petrolde stratejik işbirliğinin ve bölgede istikrarı sağlamanın gündemde olması gerekiyor. Bu, bölge ülkelerinin barış ve güvenliğin sağlanması sorumluluğunu üstlenmesini ve devlet egemenliğine saygı duymalarını gerektirir.