Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Kerbela Sünni mi?

Batı’nın  medyada, araştırmalarda veya siyasi düzeyde, İran ile Suudi Arabistan arasında “vekalet savaşları” tabirini kullanmadan Tahran’ın bölgemizde işlediği suçlardan bahsetmesi pek rastlanılan bir durum değildir.
Medyada, araştırmalarda ve siyasi düzeyde pratik açıdan sorulmayan sorular şunlardır:
Bu “vekalet savaşları” nerede gerçekleşiyor? Suudi askeri  hangileri? Ilımlı Arap örgütleri nerede? Ya da İran karşıtı askeri örgütler nerede?
Hadi sevgili okur; beraber İran’a bağlı silahlı örgütleri sayalım. Hem Sünni olanları hem de Şii olanları...
Irak’ta Hizbullah, Husiler, Hamas, Cihad, Irak Hizbullahı ve diğerleri, Suriye’de birtakım Şii örgütler var. Peki, Sünnilere veya Suudi Arabistan’a bağlı örgütler hangileri?
Elbette bu işten tam manasıyla anlamayan birisi size El Kaide’nin ve DEAŞ’ın Sünni ve sonuç olarak da Suudi Arabistan’a bağlı olduklarını söyleyecektir. Ancak gerçek şu ki El Kaide ve DEAŞ İran’ı değil Suudi Arabistan’ı hedef aldı ve El Kaide’nin liderleri oğullarıyla birlikte İran’daydı. Geçen yıl ağustos ayında Tahran sokaklarında öldürülen El Kaide’nin iki numaralı ismi de onlardan biriydi.
Örneğin “narcı” Hasan’ın Suriye’de yaptığı gibi Hizbullah Beyrut’taki devlet şirketlerini kontrol altına aldı. Ancak Suudi Arabistan ve ılımlı Araplar dahil hiç kimse böyle bir şey yapmadı.
Bunun dışında güncel bir örnek verilecek olursa; Irak’taki eylemcilerin, özellikle de Şiilerin, İranlı milislerden tasfiyesinin sürdüğü şu sıralarda gündeme gelen olaya bakalım.Geçen pazar günü Kerbela’da suikasta kurban giden aktivist İhab El Vezni ve öldürülmesinin ardından Kerbela’da başlayan İran karşıtı gösteriler verilebilir.
Buna göre Kerbela Sünni midir? Kerbela’da olanlar İran ve Suudi Arabistan arasındaki “vekalet savaşları” mıdır? Yoksa İran işgalinden kurtulmak isteyen Irak’ın, ülkeyi eski haline getirmek için yaptığı bir devrim midir? İşte bu, Iraklı göstericilerin tam da istediği şeydir.
Şöyle bir söz var; "İnsanlar aynı şeylere bakarlar ama aynı şeyleri görmezler." Bu söz ABD ve diğer Batı ülkelerine tam olarak uyuyor. İran’ın yaptıklarına bakıyorlar ancak bizim gördüklerimizi görmüyorlar. İran’ın suçlarını görmezden geliyorlar.
Bunun en basit örneği Washington’ın birkaç gün önce Husilere ulaştırılan silah yüklü bir gemiyi İran’ın göndermiş olabileceğinden “şüphelendiğini” söylemesidir. Washington “şüphelendiğini” söylüyor. Bundan daha büyük pervasızlık olabilir mi? Husiler ve arkalarındaki İran, Küdüs’ü slogan olarak kullanırken, Suudi Arabistan’ı hedef alıyorlar!
Üzücü olan ise şu ki, eğer Irak’ta veya Lübnan’da eylemcilere yapılan tüm suikastlara karşılık verilseydi ve Tahran’ın sadık liderlerine suikast düzenlenseydi; ABD ve Batılılar, o zaman İran’ın bölgedeki müdahalelerini görmezden gelmezlerdi. Denklem tamamen farklı olurdu.
Tabii ki de bu bir suikast veya şiddet çağrısı değil. Sadece sunu söylemeye çalışıyorum:
Aktivistlerin barışçıl yapıları İran’a bağlı örgütleri cesaretlendiriyor ve Batı’yı suskunluğa itiyor. Zira Batı yalnızca sahadaki galibi tanır. Bunları iyi niyetimle söylüyorum.
İyi niyetimle söylüyorum çünkü mazlumların İran örgütlerine silah yöneltmesi durumunda onların terörist olduğunu söyleyen yine Batı olacaktır. Mazeretleri de hazırdır. Obama’nın Suriye devriminin bir iç savaş olduğunu söylemesi gibi yanıltıcı, aldatıcı ve yanlış olan şu ifade kullanılacaktır: Vekalet savaşları
Bölgedeki şiddet ve terörizm İran’dır. Irak’ın Kerbela’daki kurbanlarıysa Şii... Şimdi bu nasıl “vekalet savaşları” diyeceğiz? Gerçek şu ki, bunu söyleyenler İran’la iş birliği yapan bu topraklara ve bu toprakların evlatlarına karşı mücadele edenlerdir. İster medyada, ister siyasi düzeyde, isterse akademik düzeyde olsun bunlar ciddiye alınmaz.
Bayramınız mübarek olsun. İyi bayramlar. Bayramdan sonra görüşmek dileğiyle.