Zuheyr el-Harisi
TT

Değişimin meyveleri toplanıyor: Sudan toparlanıyor!

Sudanlılar değişim için arzulu oldukları kadar, ülkelerinde yaşanan olumlu gelişmeler karşısında da bir o kadar şaşkınlar. Bu onların daha önce aşina olmadıkları yeni bir duygudur ve hiç kimse bundan dolayı onları suçlamıyor. Yaşananlar, bu ülkelere özgü olmayan bir hız ve ivmede gerçekleşiyor. Barış, bugün Sudan'ın dört bir yanında gündemde olan bir kelimedir. Hartum, 1990’lı yıllarda tüm radikal akımların kıblesiydi. Carlos, Usame bin Ladin ve diğer teröristler buraya geldiler. Fakat bugün ortaklık ve çeşitlilik ülkesi olarak yeniden nefes alıyor ve güvenliğini artıran bir yolda yürüyor. Burada yaşanan gelişmeleri gözlemleyenler, borçların ve zorlukların ağır yük olduğu geçiş hükümetinin büyük bir çaba sarf ettiğini görüyor. Tüm güçlerin ve tarafların diyalog ve barışa bağlılığı, ülkede istikrarı güçlendirmeye sevk eden medeni bir tezahür ve olumlu bir davranıştır. Juba müzakereleri bu yöndeki olumlu işaretlerden biridir. ABD’nin ve Birleşmiş Milletler’in varlığı ve destekleri ise barış ivmesinin devamı için önemlidir.
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan, devrimin tüm hareketleri ve güçleriyle barış ve birlik sağlamanın kapılarını açarken; Başbakan Abdullah Hamduk ise diğer tarafları barış sürecine katılmaya çağırdı. Hamduk’un şu ifadeleri ülkenin bir sonraki sahnesinin özetidir: “Sudan'da değişimin meyvelerini toplamak istiyoruz. Sudan'da çeşitlilik, birliğin temelidir. Barış arayışı Sudan'da önceliktir.”
Sudan, göğsüne tüneyen, büyümesini engelleyen ve onlarca yıl geriye gitmesine sebep olan ideolojinin hegemonyasından kurtuldu. O dönemde İran'ın, kendi devriminin bir uzantısı olması sebebiyle el- Beşir'i 1989'da iktidara gelmesi için desteklediği söyleniyordu. Nitekim Beşir'in İslami akımlarla kadim ilişkisi vardır ve her ikisi de birbirinden yararlanmıştır. Ömer el-Beşir dönemi en despotik dönemdi ve kendisi farklı devletler ve taraflar arasında siyasi flört etmekte ustalaşmıştı. Ömer el-Beşir, Müslüman Kardeşler ile başlayıp, Türklere uğrayıp ve nihayetinde İran ile biten yolculuğuyla siyasi pusulasını, iç ve bölgesel ittifaklarının yönünü değiştirdi.
Sudan halkının acının her türlüsünü tattığı dönem nihayetinde sona erdi ve insanlar özgürlük ve haysiyet soludu. Bugün Sudan halkı devletin her yerine sızmış olan derin devleti ortadan kaldırmak için tüm gücü ve çabası ile çalışmaktadır. Derin “İhvan’ın” devletin eklemlerinden sökülüp çıkarılması, bir daha ortaya çıkmamasını garantiye almak için ulusal bir zorunluluktur. Bu derin yapı yolsuzluğu meşrulaştırdı, ülke fonları çarçur etti, insanları terörize etti ve ülkeyi bir yoksulluk ve hastalık döngüsüne soktu. Ömer Beşir dönemi, tam anlamıyla bir karanlık ve felaket dönemiydi. Sudan'da savaşlar ve toplu katliamlar başlatan Kurtuluş rejimi, halkın bugün çekmeye devam ettiği acıların müsebbibidir. Ülkenin uluslararası sahneye girememesi, terörist listesine alınmasının ve eşi görülmemiş bir yalnızlığa mahkûm edilmesinin sebebi budur. Sudan'ın geçiş dönemini sağlıklı bir şekilde atlatması, kuşkusuz Arap kardeşlerin ve uluslararası toplumun desteğini gerektirmektedir. Her ne kadar siyasi irade ve halk iradesi her Sudanlının on yıllardır hayalini kurduğu bir rüyayı gerçekleştirmeye doğru ilerliyorsa da ortada pek çok zorluk vardır.
Suudi Arabistan, Sudan halkının tercihini destekleyen ilk ülkelerden biriydi ve Kral Selman, o dönemde bir insani yardım ve kalkınma yardımı paketi göndermişti. Suudi Arabistan¸ Sudan’ın belini büken mali yaptırımların kaldırılmasına yardım etti ve desteğini esirgemedi. Sudan'ın, Uluslararası Para Fonu'ndaki finansman açığını kapatmak için birkaç gün önce Hartum'a 20 milyon dolar tutarında bağış yaptı. Sudan, Dünya Bankası ve Afrika Kalkınma Bankası’na olan borçlarını kapatmayı başardı. Ancak, Uluslararası Para Fonu'ndaki borçlarını temizlemekte büyük bir ikilemle karşı karşıya bulunmaktadır. Suudi girişimi, kardeş Sudan'ın üzerindeki borç yükünü hafifletmek konusunda bundan dolayı çok önemlidir.
Sudan neredeyse paramparça oluyor ve iç savaş şiddetleniyordu. Ancak Sudan halkı sözünü söyledi. Bu nedenle, Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Farhan bin Abdullah'ın Paris'teki konferansta ülkesinin Sudan'ın bölgesel rolünün önemine inandığını söylemesi şaşırtıcı değildi. Sudan'ın bölünme projelerine dahil olmasının sebebi, sosyal bütünleşme unsurlarının yokluğu ve anayasa, hukuk ve vatandaşlığın esas alındığı bir kalkınma devleti inşa edememesiydi. Toplumun yapısındaki mezhepçilik, aşiretçilik ve etnik ayrımcılık ülkeyi askeri darbelere ve ideolojik hareketlerin kontrolüne açık hale getirdi. Bugün Sudan, insan onurunu koruyan, tüm farklılıkları ortadan kaldıran, bir arada yaşama ve hoşgörüyü merkeze alan bir devlet kurma yolunda ilerlemektedir.