Zuheyr el-Harisi
TT

Ebu Şamala'nın hediyesi: Allah’ım aklımı koru!

Hikâye ne?
Husiler, Yemen'in Ma'rib kentinde bir akaryakıt istasyonunu balistik füzeyle vurdu. Bu çılgınca suç eylemi, -aralarında beş yaşındaki bir kız çocuğunun da bulunduğu- çocukların da dahil olduğu 20 kişinin hayatını kaybetmesine sebep oldu. Marib'de yaşananlar, tek başına Husileri cezalandırmaya yetecek bir savaş suçudur. Öte taraftan hikâye bununla da bitmedi. Al Arabiya Net’in haberine göre işlenen bu çirkin suçun ardından Hamas'ın Sana'​daki temsilcisi Muaz Ebu Şamala, Husi liderlerinden Muhammed Ali el-Husi ile bir araya geldi ve hareket karşısındaki tutumlarından dolayı kendisine bir hediye takdim ederek (Hamas) liderliğinin Husilere selamlarını ve teşekkürlerini iletti.
Her ne kadar tüm bunlar azarlamayı ve kötülemeyi sonuna kadar hak ediyor olsa da burası bunun yeri değil. Olayın doğasını ve sonuçlarını bilirsek bunun ötesine geçebiliriz. Çünkü bizim için en önemli şey, ne yaşandığını anlamak için mantıklı bir okuma yapmak ve ayıplanmayı hak ettiğini düşündüğümüz söz konusu eylemleri analiz etmektir. Ebu Şamala'nın hediyesi -yalnızca bilgi için- kalitesiz olduğu ortaya çıkan bir kalkandı. Her halükârda, Hamas propagandası göründüğü kadar masum değildi ve elbette hediye Ebu Shamala'ya çok pahalıya mal olmasa da bugün onu bu utanç verici duruma bulaştıranlar nedeniyle kesinlikle daha büyük bir yük taşımaktadır.
Hamas'ın mesajı acıklıydı. Çünkü siyasi bir mesaj göndermek istiyordu ama itibarını kirletme -ki geride bir şey kalmışsa- pahasına bir tuzağa düştü. Bu provokatif davranış, herkesten önce Gazze ve Ramallah halkını şoke etti ve onurlu Filistinli kardeşlerimizi temsil etmeyenlerin çehresini ortaya çıkardı. Burada niyetleri yargılamıyoruz. Aksine tanık olduklarımız ve meşru hakkımıza dayanarak yaşananlar hakkında konuşuyoruz. Bağlılığı ne olursa olsun Hamas liderinin giriştiği bu işi kabul eden aklı başında ve bilinçli bir Arap olduğunu düşünmüyorum. Çünkü bu, her şeyden önce Yemen halkına ve Yemen meşruiyetine ihanet ve İran gündemine alenen boyun eğip Arap tarafını hançerlemektir. Hizbullah’ın Lübnan'da, Haşdi Şabi’nin Irak'ta ve Husilerin Yemen'de yaptıklarından bunun ne farkı var? Hepsi Arap ulusu için yıkım araçları değil mi?
Hamas’ın Husilere hediye ettiği bu ‘kalkan’, Arap ulusuna karşı her türlü saldırganlığa bir direniş mesajı vermesi gereken bir Filistin grubunun gerilemesinin ve düşüşünün kanıtıdır. Maalesef Hamas, Husi darbesine verdiği bu destekle, Suudi Arabistan'daki kutsal mekanların ve şehirlerin İran füzeleriyle hedef alınmasını teşvik ve desteklemiş oldu. "Şayet utanmıyorsan, dilediğini yap!" hadisi şerifi belki de durumu somutlaştırmaktadır. Tarih boyunca siyasi duruşları, şehitleri ve paralarıyla eksik etmedikleri tüm fedakarlıklarından ve desteklerinden sonra Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez devletlerinin mükafatı bu mu olacaktı? Körfez halkının çıkarlarına, güvenliğine ve istikrarına karşı İran ile açıkça bir ittifak kuran Hamas’ın Suudi Arabistan'a yönelik provokatif yöntemlerine sessiz kalmak mümkün değil.
Hamas'ın bu provokatif ve pervasız davranışı, hareketin pusulasını kaybettiğini gösteriyor. Körfez’deki seçkin isimler bu skandal karşısında fikirlerini dile getirdiler. Kuveytli yazar Sami en-Nısf, siperleri terk ederek otellerde yaşayan bazı Filistinli liderlerin meselenin çözülememesinin nedeni olduğunu söyledi. Meslektaşımız Halid ed-Dahil, Twitter hesabı üzerinden yaptığı bir paylaşımda, “Bazı Filistinli liderler, Arap ülkelerinin yok edilmesini Filistin'in kurtuluşu için ucuz bir bedel olarak görüyor” dedi ve bizlere, İsmail Haniye'nin birçok Arap'ı katleden Kasım Süleymani hakkındaki ‘Kudüs şehidi’ nitelendirmesini hatırlattı. Düşünür Turki el-Hamad ise bu durumu, “Müftü el-Hüseyni'den Hitler, Saddam ve Kaddafi'ye kadar kaybeden at üzerine kurulan ittifaklar” diye nitelendirdi ve özetle kendilerine ait bir devlet kurmak istemediklerini söyledi.
İran ve Hamas arasındaki yakın ilişki bir sır değil. Hamas'ın Tahran’a açık bir şekilde dayanıyor olması bunun delilidir. Bu, Filistinli bir örgütün iflasının ve ahlaki olarak çöküşünün göstergesidir. Biz, bunun aksini düşünüyorduk. Fakat gerçek şu ki, liderleri kendilerini yurtdışına sattılar. Örgüt çıkarları ve kendi kazançları, ülkelerinin ve milletlerinin çıkarlarına üstün geldi. Körfez liderlerini suçlamak adına ellerine geçen her fırsattan yararlanmaları dehşet vericidir. Onları Tahran'da defalarca gördük. Ayrıca Hamas'ın, barışı sabote etmek ve on yıllardır kendilerine iyi davranan Suudi Arabistan’ı provoke etmek için Husiler ile el-Islah’ı bir araya getirmeye çalışmasından söz ediliyor.
Burada şunu soruyoruz: Kral Abdülaziz döneminden bu yana Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez devletlerinin Filistin davasına mali ve siyasi olarak verdiği destekle, İran'ın verdiği destek kıyaslanabilir mi? İran bu davayı kullanıyor ve Filistin halkını umursamıyor. Suudi Arabistan ise Filistin davasını destekleyen, ona hizmet eden ilk ülkeydi ve hala da öyle. Kral Selman, Riyad Emiri olarak görev yaptığı günden beri bağış kampanyalarına öncülük etti ve Filistin halkına yardım için kurulan halk komitelerinin başında yer aldı. Suudi Arabistan'ın bu dava için yaptıkları hiçbir şeyle ve hiç kimseyle kıyaslanamaz.
Hamas'ın eski lideri Halid Meşal, emirlerin vefatında Suudi yönetimine taziyelerini sunmak için Krallığı ziyaret ediyordu. Birkaç yıl önce şahsi olarak bana şunları söyledi: “Suudi Arabistan olmaksızın Filistin davası olmaz. Suudi Arabistan ve krallarının yaptıklarını unutmuyoruz. Suudi Arabistan kadar davamıza ve halkımıza destek veren bir ülke olmadı.” Ancak birkaç yıl sonra durum değişti ve pusula diğer yönlere doğru kaydı. Riyad'daki Filistinli bir kuruluşun üyelerinden olan Dr. Abdürrahim Camus şu sözleri sarf etti: “Kral Selman gibi bir şahsiyetle çalışmak büyük bir onur ve büyük bir sorumluluktur ve bu, Filistin davasına hizmet söz konusu olduğunda daha büyük önem kazanmaktadır. Kral Selman bana, ‘Kudüs’ün inancın bir parçası olduğunu ve inancın pazarlık konusu olamayacağını’ söyledi. Filistin davası, kurucu Kral Abdülaziz döneminden beri bilge Suudi liderliği ve onurlu Suudi halkı nezdinde büyük bir öneme ve konuma sahiptir.”
Camus sözlerine şöyle devam etti: “Kral Selman bin Abdülaziz Suudi Arabistan'ın Filistin davasına olan desteği karşılığında kimseden herhangi bir teşekkür ve takdir beklemediğini ve bu tutumunda daima ilkeli hareket ettiğini tüm vesilelerle tekrarlıyor. Çünkü bu onun için geçici bir uluslararası mesele değil, temel ve merkezi meseledir. Krallığın Filistin davasına yönelik sorumlu tutumu, Arap ulusunun gerçek  pozisyonunu ifade etmeye devam edecektir. Bu, Suudi Arabistan’ın köklü stratejisinin bir parçasıdır, geçici bir politika değil.”
Tüm bunlardan sonra Hamas'ın provokatif eylemlerde bulunmasının utanç verici olduğunu söylüyoruz. Çünkü Hamas, kırmızı çizgiyi aştığını ve herhangi bir Suudi'den önce her dürüst Filistinlinin duygularını incittiğini biliyor. Kardeşliğe, Araplığa ve onura aykırı olan bu davranışı nasıl açıklayabiliriz? Hamas'ın geçmişinde parlak sayfaları olabilir. Fakat İran etkisi ve parasıyla kirlenmesinin ardından molla rejimine boyun eğecek ve ona dilencilik edecek bir konuma gelmesi bizi üzüyor. İran ile normal ilişkiler sürecini başlatan İsmail Haniye önderliğinde hareketin tutum ve yönelimlerinde değişiklikler meydana geldi. Bu, büyük bir düşüştür. Hamas'ın yönelimleri ve pozisyonları, değişken, karışık ve dış müdahalelerle malul görünüyor. Mahmud ez-Zehhar’ın, “Filistin hareketlerini destekleme sorumluluğunu üstlenen tek devlet Tahran’dır. Dünya nüfusunun üçte birini oluşturan İslam dünyasının geri kalanı bir şey yapmamaktadır” sözü, bunun delilidir.
Molla rejimine bağlılığıyla bilinen ve istediği gibi gevezelik eden ez-Zehhar’ın zırvalarına şaşırmıyoruz, fakat ışığı görmeden davaya destek veren Arap ülkelerinin hakkını görmezlikten gelmeye hakkı yoktur. Hamas'ın bu tutumu, Filistin’in hakkı olanının güvenilirliğini zayıflatıyor ve yönetimi zor bir durumda bırakıyor. Bu nedenle, bugün onunla ilişkilerini gözden geçirmekte her zamankinden daha fazla endişe duyuyor. Çünkü kurban olan dava ve halktır. Hamas, Filistin halkının yüksek çıkarlarını üstün tutacağı bir yola girerek hatalarını düzeltebilecek mi?
Hamas hareketi, Filistin davasının yanında yer alan ülkelere karşı pervasızlığının ve aptallığının bedelini ödemelidir. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri olanlar hakkında söyleyeceğini söylemelidir. Bütün bu suiistimallerinden sonra Hamas'ı boykot tehdidinin gerekli bir adım olduğunu düşünüyorum.