Racih Huri
Lübnanlı yazar
TT

Viyana'da füzeli boks sahnesi!

Viyana’da İran ile ABD ve ortakları arasındaki altıncı tur nükleer müzakerelerin, gelecek Perşembe yani 18 Haziran'daki İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinden 5 gün önce düzenlenmesi pek olası değil. Tahran’daki rejimin, Dini Lider Ali Hamaney'in uzlaşmazlığını desteklemek amacı ile muhafazakarların kazanması için çabalayarak kasıtlı olarak seçimleri müzakerelerin seyri üzerinde baskı mesajlarına dönüştürdüğü apaçık ortada.
Bu bağlamda, Hamaney'in desteklediği ve halefi olmayı tercih ettiği açık olan İbrahim Reisi'nin liderliğindeki sert aday seçimi sona erdi. Başkan Barack Obama döneminde yer aldığı müzakereler yoluyla cumhurbaşkanlığına ulaşan ve 2018 yılında Başkan Donald Trump tarafından iptal edilen 2015 anlaşmasını yapan baş müzakerecilerden biri olan ve ve devri kapanan Hassan Ruhani birkaç gün önce şunları söyledi: “İran rejiminin yaptırımlara karşı kesin sonuç elde etmesi için tek bir haftalık zamanımız eksikti”.
Hamaney boş oy kullanılmasını kesinlikle reddettiğini açıkladığında dahi açık ve net bir biçimde kendisinden daha sert ve radikal bir cumhurbaşkanının lehine oy vereceğini deklare etmiş bulunuyor. Her halükârda İran'daki seçimlerin bile Viyana'daki müzakerelere yönelik katı ve sert mesajlar olarak görülecek şekilde tasarlandığını söylemek kesinlikle abartı olmaz. Zira Viyana’daki müzakereler, 2015 anlaşmasının içeriğine ve şartlarına dönmek için henüz nihai mutabakata varmadı, nedeni de İran'ın taahhütlerine dönmeden önce tüm yaptırımların kaldırması gerektiğini sürekli tekrarlaması. Buna karşılık ABD tarafı, İranlıları anlaşmadaki taahhütlerine uymaya çağırıyor. Her ne kadar son haftalarda Washington, bunu inkâr eden tüm açıklamalara rağmen, iki pozisyon arasında karşılıklı bir geri adımı kabul ettiği izlenimi vermeye çalışsa da.
Bu bağlamda ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken geçen Pazartesi, İran’ın programını sürdürmesi halinde nükleer silah elde etmeye yaklaştığını, Tahran’ın anlaşmaya ve onun açık ve net şartlarına uymaya geri dönmek için ne gerekiyorsa yapmaya istekli olup olmadığının ise henüz belirsiz olduğunu ifade etti. Blinken, Kongre üyelerine İran'ın nükleer programının hızla ilerlediğini ve müzakereler ne kadar uzun sürerse, bölünebilir malzemeyi elde etmesi için ihtiyaç duyduğu zamanın da o kadar azalacağını kararlı bir biçimde belirtti. Dışişleri Bakanı ayrıca raporlara göre bu sürenin en iyi ihtimalle birkaç aya düştüğünü ve aynı ivmede devam ederse haftalara düşebileceğini de kaydetti. Uyarı çerçevesinde yapılan Blinken’ın bu sözleri, bazı gözlemciler tarafından anlaşmaya geri dönme çabalarını gerçekten hızlandırmaya yardımcı olacak bir tür ortam yaratma girişimi olarak yorumlandı. Halbuki Blinken’ın açıklamaları İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif’in ABD ve Başkan Biden yönetimini İran’a karşı azami baskı politikasından vazgeçmek istememekle itham ettiği açıklamaları ile aynı zamana denk geldi. Zarif; “Biden yönetiminin ekonomik savaşı bir pazarlık kozu olarak kullanmayı bırakmaya hazır olup olmadığı belirsizliğini koruyor” ifadesini kullandı.
Ancak İran’ın Viyana’daki baş müzakerecisi Abbas Arakçi, daha önce ABD’nin Tahran'a yönelik yaptırımlarının somut bir kısmını kaldırmaya hazır olduğunu ifade etmiş ve şöyle demişti; “ABD tarafından bize nükleer anlaşmaya geri dönme arzusunda ciddi olduğu bilgisi iletildi. Şimdiye kadar yaptırımların büyük bir kısmını kaldırmaya hazır olduklarını açıkladılar, ancak Tahran’ın bakış açısına göre Amerikan teklifi yeterli değil. Dolayısıyla tüm taleplerimiz karşılanmadıkça istişareler devam edecek.”
Bu sırada İran bölgede ABD’ye bel altından vurmaya devam ediyor. Bilhassa Irak’taki ABD üslerini hedef alan füze ve insansız hava araçları saldırıları bunun altını çiziyor. Bu saldırıların sonuncusu, Ayn el-Esed Hava Üssü’nü hedef alırken, ondan önce Beled üssünü hatta Yeşil Bölge içindeki ABD Büyükelçiliği’ni hedef almıştı.
Viyana müzakerelerindeki Amerikan tutumuna yönelik bu ateşli mesajlar, Irak'taki saldırılarla sınırlı değil. Gazze savaşında kullanılan roketlerin Washington'a açık bir mesaj olduğu da bir sır değil. Hamas’ın Gazze sorumlusu Yahya Sinvar’ın İsrail ile ateşkesin kırılgan ve 11 günlük bombardıman sırasında yaşananların bir savaş değil, sadece bir mesaj olduğu tespiti, İran'ın özellikle Yemen’in Marib bölgesinde Husiler aracılığıyla gerilimi tırmandırmasıyla aynı zamana denk geldi. Tüm bunlar, Washington'a, İran'ın bölgede yangın çıkarabilecek kapasitede olduğu, bu yangınları nükleer anlaşmanın çerçevesini bilhassa İran'ın füze programını içerecek şekilde genişletmeye çalışan Viyana müzakereleri masasında kartlar olarak gördüğüne dair açık bir mesaj bağlamında yer alıyor. İran’ın balistik füze programı ise bölge, hatta Avrupa ülkeleri için kaygı verici bir yükseliş kaydediyor. Müzakerelerin kapsamak istediği bir diğer konu elbette İran’ın bölgede istikrarı sarsan müdahale politikaları ama Tahran, füze gücü ve bölgesel müdahalelerinin ona vazgeçilmez bir rol ve güç verdiği itibarıyla bunlardan vazgeçmeyi şiddetle reddediyor.
Geçen Salı, ABD Merkez Kuvvetleri Komutanı General Frank McKenzie, Kongre ve basın önünde, bu bölgenin komutanı olarak kendisini en çok endişelendiren hususun, ABD kuvvetlerinin tam bir hava üstünlüğüne sahip olmaması olduğunu söyledi. İranlıların son 5 yılda balistik füze güçlerini önemli ölçüde ve niteliksel olarak geliştirdiklerini ve tahminlere göre 3000 füzeye sahip olduklarını belirtti. Ayrıca operasyon alanlarında insansız hava araçlarının varlığı korkusunu dile getirerek, Tahran'ın bu sistemleri işlettiğini, bunların yanı sıra DEAŞ, El-Kaide ve Taliban gibi örgütlere çok yatırım yaptığını ifade etti
McKenzie, bölgedeki ABD varlığının İran'ı kötü niyetli faaliyetlerini sürdürmekten alıkoymayı amaçladığını ve bunların Ortadoğu bölgesinin istikrarı için halen en önemli tehdidi teşkil ettiğini belirterek, Husilerin Yemen krizini sona erdirmek gibi bir niyeti olmadığını söyledi. Suudi Arabistan’ın kendisini savunmasına yardım etmenin ABD için bir öncelik olduğunu vurguladı.
Viyana'da müzakereler devam ederken, uluslararası bir rapor İran'ın bölgesel tehditleri konusunda uyardı. Ayrıntılı bir raporda, Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, İran'ın büyüyen devasa füze cephaneliğinin, özellikle de insansız hava araçları ve seyir füzelerinin tehlikeleri konusunda uyardı. Çünkü bunlar sadece savunma değil, aynı zamanda savaş için de tasarlandı!
Raporların, açıklamaların, Gazze'den Irak ve Yemen'e askeri gelişmelerin tırmandığı bir dönemde, Viyana'da yaşananların 2015 nükleer anlaşmasına dönüş müzakerelerinden ibaret olduğunu varsaymak mümkün mü? Yoksa gelişmeler, bazı uzmanların Tahran'ın elde etse bile, kullanması halinde başkalarından önce kendisini yok edeceğini söylediği nükleer tehdit yerine füze cephanesi ve bölgesel müdahalelerini öne çıkarmayı mı gerektiriyor?